28 Mart 2018 Çarşamba

AFRİN GÜCÜN GÖSTERGESİDİR...

Beğen ya da beğenme;
'Bir gece ansızın  gelebilirim' dedi.

Gitti, Tereyağından kıl çeker gibi işi halletti.
Hem de Hem İsrail'e hem  AB'ye, ABD'ye karşı.

Bu siyasetin ve dahi Peygamber Ocağı Askeriyenin başarısı be annem.

Söz konusu Vatan be annem;
Bu işin şakası, boktan muhalefeti olmaz.

Tüm yıkıcı güçlere karşı;
Tekiz, Canız, Kardeşiz.

Allah Ordumuzu, Milletimizi, Bütünlüğümüzü Korusun.
Adamsın Reis.
Vatan savunmasında sonuna kadar arkandayız.
Tıpkı;
15 Temmuz'da olduğu gibi...


19 Mart 2018 Pazartesi

ALİ BABA'NIN ÇİFTLİĞİNDEN ÇİFTLİK BANK'A...MAHŞERİN HIRSIZLARI...

Küçükken söylediğimiz bir çocuk şarkısı vardı.
Adı; 'Ali Baba'nın Çiftliği'.
Ne güzel, ne şirin bir şarkıydı.
Hem sözleri hem melodisi güzeldi.
Tıpkı, 'Orada bir köy var uzakta' şarkısı gibi , Tıpkı Rahmetli Barış Manço'nun 'Arkadaşım Eşek' şarkısı  gibi sıcacıktı.

Bu şarkı çocukları hem eğlendiriyor hem de hayvan sevgisini aşılıyordu.
Bu şarkıyla büyüyen hemen hemen hiçbir çocuk ileriki yaşlarda hayvanlara zarar vermemiştir.

Şarkının sözleri şöyleydi;
'Ali Babanın bir çiftliği var,
Çiftliğinde kuzuları var.
"Mee mee" diye bağırır.
Çiftliğinde Ali Babanın.

Ali Babanın bir çiftliği var,
Çiftliğinde inekleri var,
"Möö möö" diye bağırır,
Çiftliğinde Ali Babanın…'

Sonra bunlar geldiler.
Cumhuriyet'e ait değerleri tek tek ortadan kaldırmaya başladılar.
Her sabah gururla okuduğumuz 'Andımız'ı ırkçı bularak kaldırdılar.
Ardından tabelalardaki T.C yazısını kaldırdılar.
Ardından büyük afra tafrayla çıkardıkları ve şu an hiç kullanılmayan TL logosu yaptılar.
Ve işi sonunda;
'İslam'ın güncellenmesi' ne ve ardından 'İstiklal Marşı'na getirdiler.


Ülkedeki bu sosyo - kültürel kaotik ortam çocuklara ve çocuk şarkılarına kadar indi.
O yüzden bir tanesi; 'Altı yaşındaki çocukla evlenebilebilir' dedi.
O yüzden bir bakan; 'Çocuk tecavüzlerinde bir kereden bir şey olmaz' dedi.
Sayısız çocuğa tecavüz ettiler.

Biz bu sapkınlığı  salt cinsel bir istismar / arzu olarak  görmüyoruz, bunun altında başka nedenler olmalı… Bu nedenleri elbette uzmanlar araştırıp, açıklayacaktır…

Cumhuriyet'in çocuklarını beğenmeyenler; Ki o Cumhuriyet kendilerini de yetiştirmiştir.
 'Biz dindar ve kindar bir kuşak yetiştireceğiz' diyerek işe başladılar.
Ve şu an 27 yaşında olan İmam Hatip Mezunu  Mehmet Aydın'ı yetiştirip piyasaya sürdüler.
Akp 16 yıldır iktidarda olduğuna göre; Demek ki Akp iktidara geldiğinde Mehmet Aydın  11 yaşındaydı…Yani tam bir proje çocuğu…İmam  Hatip'li ve dindar…

Peki kim mi bu Mehmet Aydın?
Çiftlik Bank'ı kurup 80 Bin  vatandaşı 510 Trilyon dolandırıp yurtdışına kaçan vatandaş.
Yani;
Hem dindar hem hırsız.


Bunu nereden mi anlıyoruz?
Çünkü açılışlarında sürekli dini ve bugünkü ikitidarın söylemlerini kullanıyor.
Ve bu iktidar da buna izin veriyor. Ve yine bu iktidar bu çocuk millet dolandırırken olaya el koymuyor, Bir yetkili de çıkıp; 'Dur bakalım birader sen ne işsin?' demiyor, neden acaba?

Kişisel fikrimiz bu çocuk bu işi tek başına yapamaz.  Araştırma ilerleyince arkasındaki esas güç mutlaka ortaya çıkacaktır.
İnşallah arkasından dinimizle alay eden ve dinimize 'Kakara makara' diyen Akp'li eski bakanlardan  Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar  gibi isimler çıkmaz.

Cumhuriyet'in masum çocukları 'Ali Babanın bir çiftliği var' şarkısını söyler hayvanları severdi.
Bunlar İmam hatip mezunu 'Çiftlik Bank'ın çocuklarını yetiştirdiler.

Ne acı; Yüce dinimiz bu hırsızların, bu sapıkların eline kaldı.

Yazıyı yine meşhur bir şarkıyla tamamlayalım;
'İnsanı insandan ayırıyorlar
Bu sizden bu bizden kayırıyorlar
Dört kitap ne diyor anlamıyorlar

Ortalık karıştı düzen bozuldu
Yetiş ya Muhammed yetiş ya Ali…'





12 Mart 2018 Pazartesi

YETERSİZ BAKİYE...


Mart ayının ortalarında sıradan bir gün. Hava orta halli, hatta iyi bile denebilir. Beş durak sonra ineceğim bir kurumda ufak ama önemli bir işim var.
'Şimdi arabayla gitmeye kalksam İstanbul'un bu trafiğinde en az Elli kere milletin anasına - avradına sövüp günaha girmektense atlarım metrobüse şak diye giderim' hesabı yapınca içim bir güzelleşti.

Yürüyen  merdivenlerden inip, yürüyen merdivenlerden çıkarak metrobüse bindim.
Saat: 11:00 olduğu için rahatça yolculuk yaptım.
İşlerim bitince; 'Amaaan değişiklik olsun bu sefer Halk Otobüsüyle döneyim' diye durakta beklemeye başladım.

Ve şanssızlığımın başladığını anladığım doğal Jurassic Park olan Boğazköy - Bakırköy hattı geldi.
Baktım yanlışlıkla otobüs boş kalmış  atıverdim kendimi içeri ve uygun bir yer  bularak yolculuğa başladım.

Bir durak sonra bir yenge bindi otobüse. Önce etrafı süzdü, baktı ki kalabalık değil çantasından İstanbul Kart'ını çıkarıp basıverdi.
Ama o da ne ! 
Bir ses yükseldi makineden; 'Yetersiz Bakiye'!

Ne korkunç, ne acımasız, ne aşılayıcı bir anons öyle.
Evet yengemin bakiyesi yetersiz olabilir ama neden bağıra bağıra anons yaptırıyorsunuz, Sessizce uyarsanız olmuyor mu, Neden bu kadar utandırıyorsunuz yengemi?

Yengem biraz utandı, biraz sıkıldı ve etrafa bakınmaya başladı. Benim yeterli bakiyem vardı ama vermedim. Çünkü daha önce Yüz kere yengeler bu durumdayken kartımı vermiş, parasını istememiştim.

Daha sonra anladım ki; Bu yengemlerin yeni bir taktiği…Kartı basıp 'Yetersiz Bakiye' diye makineyi bağırttırınca birilerinin onlara acıdığını ve kartını verdiklerini ve de üstüne para almadıklarını anlayınca ha bire sanki otobüs bedavaymış gibi boş kartlarla biniş yapıyorlardı.
'Kek miyim lan ben, Meğer otobüse biniyorsan kartını kontrol edeceksin. Ben nasıl kontrol ediyorum kardeşim?' diye düşündüm kendi kendime.

Yenge etraftan kart ararken başka bir yengeyle konuşmaya başladı.
Kısa bir konuşmanın ardından kartı alıp bastı makineye…
Aaa o da ne?
Yine o delirten anons; 'Yetersiz Bakiye'!
Diğer yengemin kartı da boş çıktı.

'Bak işte tam da düşündüğüm gibi…Tüm yengemler aynı ayakla biniyorlar otobüse. Bin otobüse 'Yetersiz Bakiye' diye bağırttır makineyi, al birinden kartı bas, geç ama üstüne para verme' diye bir daha düşünüp, bu sefer sinirli bir şekilde; 'Buyrun benim kartı kullanın' diye uzattım kartı.

 Yengem yüzüme bakmadan kartı alıp, bastı, geçti. Kartı uzatırken 'Sağolun' dedi. Elini çantasına götürürken; ' Tamam gerek yok' dedim. Tekrar 'Sağolun' diyerek kenara geçti.

O sırada bir adamın cep telefonu çaldı.
'Alo evet, evet, ne var? Sen şimdi beni dükkanda bekle, ben geliyorum senin yanına. Şu an tren istasyonundayım. Gelince senin ananı s…..m. Bekle beni ibne, Savcıya da haber ver, yarım saate yanındayım' dedi ve telefonun kapattı.
Adam resmen otobüsteyken 'Tren İstasyonundayım' dedi...:)

İnmeme İki durak kala dikkatimi çekti, Ayaktakilerin tutunması için yapılan yerlere 'Kutül Amare Dizisi'nin reklamlarını koymuşlar, dizi TRT 1'de oynuyormuş. Bir de kocaman Pizza reklamı vardı şoförün arka tarafında.
Otobüsteki küçük LCD TV'de  İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çalışmaları oynuyordu.

Derken anonsu fark ettim:
'Bundan sonraki durak Şehit Mehmet Güder' diyordu güzel bir kadın sesi, yani ineceğim durak…
50 Yıllık Cennet Mahallesi Durağı'nın adı önce Kadir Topbaş'ın damadının SSK için bağışlanan araziye 'Koru Florya Rezidansları'nı dikip Trilyonları götürdüğü 'Koru Florya Durağı' olmuştu.
Demek ki durağın adı; Topbaş Fetö'den dolayı başkanlıktan kovulunca 'Şehit Mehmet Güder Durağı' olarak değiştirilmiş.
Semti tanımasak Cennet Mahallesi'ne geldiğimizi anlamayacağız yani.

Bırak ayak yapmayı gerçek şu ki;
'Yetersiz Bakiye'sin güzel Ülkem.






23 Şubat 2018 Cuma

NEDEN SAÇMALIYORLAR?


Biri; 'Google'ı ilk icat eden kişi Abdülmat'tir' dedi.
Bir diğeri; 'Nuh oğlunu cep telefonuyla aradı' dedi.
Bir başkası; 'Shakespeare 'in asıl ismi Şeyh Pir' dir dedi,
Daha başka biri,'8 Yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir' dedi.
Öteki biri; 'Genç Kaynanaya istek artar' dedi,
Öbürü;' Dünya düzdür' dedi,
Öbür diğeri;' Yatakta hemen uyuyun yoksa yorgan sizi tahrik eder' dedi;
Sonraki erkek çocuklarına tecavüz için;' Bir kereden birşey olmaz' dedi...
Ve Üniversite hocaları; 'Bize cahil adam lazım' dedi. Hem de kendi Üniversitede hoca iken...
Bu putperestlerin asıl hedefi kafa bulmak değilse kesinlikle İslamdır.
Bu kadar manyak bu kadar aptalca şeyleri bilmeden konuşuyor olamaz.
Bunlara bakarak gerçek İslam'a kızmak da akıl işi değil:
İslamın bu putperestlerle hiç alakası yok. Çünkü bilindiği üzere İlk ayetimiz 'Oku' dur...

Keşke toplum biraz 'OKU'sa...

15 Şubat 2018 Perşembe

TÜRK SİNEMA TARİHİ / KÖTÜLER


'Sinema bir ülkenin siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz.  Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine  kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.

Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir.  Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir. Hatamız olduysa affola ' diye yazar gazetenin arka sayfasındaki  Türk Sinema Tarihi Araştırma yazısında.

Bu araştırma yazısı bizlere yıllarca farklı dünyalar yaşatan, hayaller kurduran yaşamımızı daha renkli hale getiren tüm emekçilere  bir selam niteliğindedir. Yukarıda da söylendiği üzere;
' Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz…'

Önümüzdeki günlerde serinin başka bir bölümü yer alacak. Bu bölümün adı; 'Türk Sinema Tarihi - Kötüler' olacak.
Türk sinemasında 'Kötü' olarak alglanan efsane oyunculara bir göz atacağız.
Aslında hepimiz çok biliyoruz ki; Onların 'Kötü'lüğü olmasa ilmler bu kadar güçlü olamazdı. Ve yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Bir film asıl gücünü / geriliminini  kötülerden alır.
O nedenle; Kötüler ne kadar başarılı ise; İyiler o kadar güçlüdür, film o kadar güçlüdür.

Biz de tüm unutulmaz 'Kötü'ler adına 10 ismi inceleyeceğiz.
Örneğin;
Bir Ahmet  Tarık Tekçe, Bir Erol Taş, Bir Aliye Rona, Bir Suzan Avcı, Bir Hüseyin Peyda, Bir Turgut Özatay, Bir Lale Belkıs, Bir Yadigar Ejder, Bir Kazım Kartal unutulabilir mi?
Elbette unutulamaz.

Öte yandan; Sinema emekçileri bu kadar olmazı, olur yaparken, bu kadar emek harcarken önlerindeki en büyük engel sansür olmuştur.
Sansür Yasası İtalyan Mussolini dönemi yaslarından alınmış ve İtalya'da kaldırılmış olmasına rağmen bizde şekil değiştirse de hala çok güçlü bir şekilde etkisini göstermektedir.

Özellikle son 16 yıldır sinemaya aktarılan destekleme fonları o kadar artmış olmasına rağmen Ne büyük çelişkidir ki; Hükümeti eleştiren bir filmin yapılması bile düşünülemez. Hükümet bu politikasıyla sinemacılara 'Beni eleştirme ama kaliteli filmler yap, ayakta kal' demektedir. Oysa bu genel sanat çerçevesinde olması mümkün olmayan bir istektir.

Türk sineması ve dizileri uluslararası alandaki başarılarını 'Hükümetlere rağmen' elde etmiştir dersek pek de yanılmış sayılmayız. Ülkeyi yönetenlerin bu çağda artık sansür denen bu olguyu da ele almalarının vakti gelmedi mi?



Bakınız dizi sektörünün geldiği noktaya…Artık yurt dışına satılan dizilerimiz var.  'Binlerce yıllık kültür birikimimiz olmasına rağmen Hindistan film sektörü neden bizden çok daha ilerde?' diye düşünmemizin vakti gelmedi mi?

Filmlerimizde olduğu gibi dizilerimizin de  başarısının altında senaryodan oyunculuğa kadar 'Kötü' lerinde ciddi katkıları var. Son dönemin en etkili dizilerinden 'Çukur'un  kötü adamı 'Vartolu' yu hangimiz severek izlemiyoruz ki?

Unutmayalım;
'Sinema bir ülkenin siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.'


TÜRK SİNEMA TARİHİ - 4

Türk Sinema Tarihi - 4
Yeni Çağrı Gazetesi / 16.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş


TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'

Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine  kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir.  Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş



1990 - 2000 ARASI, BAĞIMSIZ SİNEMACILAR ve EŞKİYA

Bu döneme damgasını 'Bağımsız Sinemacılar' vurmuştur. Bu döneme kadar hemen her yapım Yeşilçam standartları ve kontrolünde yapılmakta idi. Fakat özellikle Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz gibi yönetmenler sayesinde bu mantık kırılmış  ve yönetmenler artık kendi filmlerini yapar hale gelmiştir.


Başta başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel'in oynadığı Yavuz Turgul'un Eşkıya filminin başarısı olmak üzere 1990'larda Türk sineması adeta tekrardan doğmaya başlamış ve çekilen filmler yurtdışına da açılmaya başlamıştır.
Döneme damgası vuran filmler ise;  Minyeli Abdullah,  Amerikalı, Cumhuriyet, Bekle Dedim Gölgeye, Tabutta Rövaşata, Eşkıya, Akrebin Yolculuğu, Karanlık Sular, Masumiyet, Kasaba, Ağır Roman, Herşey Çok Güzel Olacak, Propaganda, Gemide, Bize Nasıl Kıydınız, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Mayıs Sıkıntısı, C Blok, Gölge Oyunu, Hamam, İstanbul Kanatlarımın Altında, Berlin in Berlin,  Dönersen Islık Çal gibi üst düzey filmlerdir.

Dönemin gişe yapan ilk 10 filmi ise şöyledir:
1- Eşkıya (1996) 2.571.133 izleyici
2- Her Şey Çok Güzel Olacak (1998) 1.239.015 izleyici
3- Propaganda (1999) 1.238.878 izleyici
4- Amerikalı (1993) +1.000.000 izleyici 
5- Ağır Roman (1997) 873.833 izleyici
6- Cumhuriyet (1998) 748.067 izleyici
7- İstanbul Kanatlarımın Altında (1996) 474.571 izleyici
8- Salkım Hanımın Taneleri (1999) 357.467 izleyici
9 - Hoşçakal Yarın (1998) 260.471 izleyici
10- Bize Nasıl Kıydınız (1994) 205.861 izleyici

Bugün dahi bazı çevrelerde tartışması hala devam eden bir soru vardır. 'Nuri Bilge Ceylan mı, Zeki Demirkubuz mu?'
Bu soruya yorum yapmadan önce bu yönetmenler kimdir, filmleri nelerdir, bir göz atmak gerekir.
Zeki Demirkubuz mu, Nuri Bilge Ceylan mı?
Nuri Bilge Ceylan

Nuri Bilge Ceylan, 26 Ocak 1959 yılında İstanbul'da doğdu.
Annesinin adı Fatma, Babasının adı Mehmet Emin Ceylan’dır.
Nuri Bilge Ceylan; İlkokul 5. Sınıfa kadar Çanakkale Yenice’de okuduktan sonra, İlkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy’de tamamladı.

1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazandı, Ancak Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle iki yıl sonra tekrar sınava girerek Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümüne geçti.
Lise yıllarında filizlenen fotoğraf merakı buradaki fotoğraf kulübünün de katkısıyla artar.

Nuri Bilge Ceylan;  Üniversitede seçmeli ders olarak sinema dersleri aldı.
1985 yılında mezun olan Nuri Bilge Ceylan, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema bölümünde iki sene yüksek lisansı yapmıştır.


1993 yılı sonlarında kısa filmi Koza’yı çeker.
Film 1995 Mayıs’ında Cannes’da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.

Ardından Koza’nın devamı sayılabilecek ve bazılarınca “taşra üçlemesi” diye nitelendirilen üç uzun metrajlı film gelir:
Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002).
Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve hemen her işi kendisi üstlenir.

Üçlemenin son filmi ‘Uzak’, 2003 Cannes Film Festivali‘nde Büyük Jüri Ödülü’nü alır ve bir anda Ceylan’ı Uluslararası alanda tanınan bir isim haline getirir.
Uzak filmi, 23’ü Uluslararası olmak üzere toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla ödül kazanan filmi olur.
2006 yılında Cannes Film Festivali’nde 'İklimler' filmi ile FIPRESCI ödülünü alan Ceylan,
2008 yılında çektiği  ‘Üç Maymun‘ ile 61.Cannes Film Festival’inde yarışır ve En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görülür.

2011 yılında çektiği “Bir Zamanlar Anadolu’da“ isimli filmiyle de , 64. Cannes Film Festivali’nde bir kez daha Büyük Jüri Ödülü’nü kazanır.

Nuri Bilge Ceylan,
1995  yılında 'Koza',
1997  yılında 'Kasaba',
1999  yılında 'Mayıs Sıkıntısı',
2002  yılında  'Uzak'
2006  yılında 'İklimler',
2008  yılında 'Üç Maymun',
2011  yılında  'Bir Zamanlar Anadolu’da' isimli filmleri çekti.

Zeki  Demirkubuz
Zeki Demirkubuz, 1 Ekim 1964 tarihinde Isparta’da dünyaya geldi.
Ortaokulu Isparta Gönen Öğretmen Okulu’nda bitirdikten sonra İstanbul’a taşındı.
Liseye İstanbul'da başlayan Zeki Demirkubuz, Birinci dönemi bitirdikten sonra okulu bırakarak fabrikada çalışmaya başladı.

1980 darbesinden sonra tutuklanarak hapse atılan Zeki Demirkubuz hapishane yıllarında devrimci abeylerininin sayesinde Dostoyevski ile tanıştı.
Hapishaneden çıktıktan sonra öyküler yazmaya başlayan Demirkubuz bu yıllarda aynı zamanda  Anadolu'nun çeşitli yerlerinde işportacılık yaptı.

Askerliğini erteleyebilmek için okula tekrar geri dönen Zeki Demirkubuz, Liseyi dışarıdan bitirerek İstanbul Üniversitesi  İletişim Fakültesi’ne başladı.
Zeki Demirkubuz; Sinemaya 1986 yılında Zeki Ökten’in çektiği  Ses adlı filmle başladı.
Bu filmin başrollerini Tarık Akan ve Nur Sürer  oynamış ve Zeki Demirkubuz bu filmde asistanlık yapmıştır.


Zeki Demirkubuz - Yönetmen

1994 yılında, ilk uzun metraj filmi olan “C Blok”u çekene kadar çeşitli yönetmenlerle çalışan Zeki Demirkubuz C Blok’tan sonra kendi senaryolarını yazmaya başlamış ve  bağımsız bir yönetmen olarak yoluna devam etmiştir.

Uluslararası eleştirmenler ve izleyiciler, Demirkubuz’u Venedik Film Festivali’nde gösterilen ikinci filmi “Masumiyet”le birlikte tanıdı.
Üçüncü filmi olan “Üçüncü Sayfa” ise Türkiye’deki film festivallerinin yanı sıra Locarno ve Rotterdam Film Festivalleri de dâhil olmak üzere Avrupa’da ve çok sayıda film festivalinde gösterildi.

Bu dönemde Zeki Demirkubuz 'Karanlık Üzerine Öyküler' adını verdiği üçlemesinin çekimlerine başladı.
İki filmi, 'Yazgı ve İtiraf' 2002 yılında Cannes Film Festivali'nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterildi.
Başrolünü de üstlendiği üçlemenin 'Bekleme Odası' adlı filmini ise 2003 yılında tamamladı.

Zeki Demirkubuz,
2006 yılında “Kader”,
2009 yılında “Kıskanmak” ,
2012 yılında “Yeraltı”,
2015 yılında “Bulantı”,
Ve 2016 yılında “Kor” isimli filmleri çekti.

Nuri Bilge Ceylan fotoğrafçılıktan gelmesi nedeniyle filmlerinde adeta fotoğraf çekerken, Zeki Demirkubuz ise filmlerinde sanki öykü yazmaktadır.
Bize göre; Her İki yönetmenin filmlerinde temel fark budur. Öte yandan her yönetmeni birer semte benzetecek olursak Nuri Bilge Ceylan Beşiktaş ise  Zeki Demirkubuz Taksimdir.

2000  VE SONRASI, AK PARTİLİ YILLAR, ÜNİVERSİTELİ SİNEMACILAR
Aslında 200'li yılların temelini 1999 yılında yaşanan olaylar attı. 1999 yılında neler yaşandığı anlaşılmadan bundan sonraki 18 yıl boyunca neler olduğunu anlamak  pek de mümkün olmaz.
O nedenle biz de olaya buradan bakalım.
15 Şubat 1999 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye' ye getirildi.
Bu yakalama olayı Ülkede siyasi iklimi birdenbire değiştirdi.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde MHP de meclise girerek 57.Hükümetin ortaklarından biri oldu.
57. Hükümet DSP, ANAP ve MHP Koalisyonundan oluşuyor, Başbakan olarak Sayın Bülent Ecevit görev yapıyordu.

2000'li yılların ilk  başlarındaAmerika Irak'a operasyon yapmayı planladı. Bu operasyona Türkiye'nin de destek vermesini istedi. Fakat Başbakan Bülent Ecevit bu desteği vermedi ve Ülkede fırtınalar kopmaya başladı.
Ekonomik kriz, istifalar, halkın protestoları, Başbakan Ecevit'in sağlık sorunları, Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın A. Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit'in kameralar önünde tartışması bardağı iyice taşırdı.
Son istifalarla milletvekili sayısı 276'nın, yani salt çoğunluğun altına düşen 57. Koalisyon Hükümeti Devlet Bahçeli'nin isteği üzerine 3 Kasım'ı 2002 tarihinde erken seçim yapma kararı aldı.

3 Kasım 2002 Seçimleri ve Recep Tayyip Erdoğan
AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk olarak katıldığı genel seçimlerde yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidara geldi.
Hala Cumhurbaşkanı olarak görevine devam eden Sayın Recep  Tayyip Erdoğan  girdiği ilk seçimden bugüne hiçbir seçimi kaybetmedi. Ülkeyi tek başına yöneten Sayın Erdoğan 16 yıldır tek başına iktidar olan tek lider olarak tarihe geçti.
15 Temmuz 2016 yılında Fetö tarafından Ülke ciddi bir saldırıya uğradı.Bu darbe girişimi de başta hükümet, muhalefet ve halkın canı pahasına direnciyle atlatıldı.
Başta ordu olmak üzere hemen hemen her kurumdan çok sayıda görevden alma, yargılama, mahkeme, hapishane olayları yaşandı, yaşanıyor.
Şu günlerde Suriye'de terör örgütüyle savaşan Ülke bu zorlu dönemde aynı zamanda 2019 yılında yapacağı yeni bir seçime hazırlanıyor.

Recep  Tayyip Erdoğan kimdir?
Aslen Rizeli olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 26 Şubat 1954'te İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Kasımpaşa Piyale İlkokulu'ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu.Fark dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi'nden de diploma aldı.
Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu.

27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan  14 Ağustos 2001'de arkadaşlarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AK Parti) kurdu.
9 Mart 2003'te Siirt İl'i milletvekili yenileme seçimine katıldı. Bu seçimde oyların yüzde 85'ini aldı ve  22. Dönem Siirt Milletvekili olarak parlamentoya girdi.
15 Mart 2003 tarihinde Başbakanlık görevini üstlenen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014 Pazar günü halkın oyları ile 12. Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan evli ve 4 çocuk babasıdır.

'2000’li yıllardan sonra Türk sinemasında bariz bir değişim yaşanmaya başlamıştır. Artık sinemadaki tip ve karakterler Yeşilçam’dan farklıdır.
Belli bir iyi  belli bir çıkış ve belli bir ideal tipin aksine yeni sinemada hiçbir ideal tip ve model bulunmamaktadır.

Kadın imgesi değişmiştir ve artık erkek egemen bir gözle oluşturulan, erkeğe bağlı iyi kadın kötü kadın kalıpları yerine kendi ayakları üzerinde durabilen, biraz daha feminist, kadın gözüyle oluşturulmuş bir kadın söz konusudur.

Yine yönetmenin kendini özgürce ifade edebildiği, eski kalıp ifade ve temalardan uzak bir yönetmen sineması oluşmuştur. Öte yandan bu yeni sinema ortaya çıktığı dönemden günümüze önemli mesafeler kat etmiştir. Öncelikle 2000’li yıllarda 80’li ve 90’lı yıllara nazaran yerli sinemaya olan ilgi ciddi oranda artmıştır.'
(Zeynep SEVİNÇ)


Türk sineması 1990 yıllarının ardından 2000'li  yıllarda adeta tekrar altın yıllarını yaşamaya başladı. Bu başarıda elbette sinemaya yapılan devlet desteği de önemli bir yer tutarken yapılan filmlerdeki teknolojik kalite, iyi oyunculuk, iyi senaryo, iyi ışık gibi ögeler de ön plana çıkmaktadır.
Ve artık bu dönemde çoğu üniversite mezunu, işini ve dünya sinemasını iyi bilen kişileri de unutmamak lazım.
Bu dönemde pek çok filmin yanısıra özellikle  (BKM)  Beşiktaş Kültür Merkezi'nin yapıtları da çok değer kattı.


2000  yılında sinema salonu sayısı 284 iken 2012 yılında bu sayı 567'ye çıkmıştır. Günümüzde artan AVM'ler sayesinde sinema salonu sayısı daha da artmıştır. Çünkü AVM işletmeleri sinema yoluyla daha çok müşteri çekmeyi hedeflemektedir.

BKM;  'Vizontele', 'Gora', 'Kelebeğin Rüyası', 'Organize İşler', 'Düğün Dernek', 'Beynelmilel', 'Eyvah Eyvah', 'Ekşi Elmalar', 'Gergedan Mevsimi' gibi güçlü filmlere imza attı.
Bu bölümde Yılmaz Erdoğan hem senarist, hem oyuncu hem de yönetmen olarak ön plana çıktı.
Cem Yılmaz kendine has filmleri ile rekorlar kırarken, Şahan Gökbakar 'Recep İvedik' serisi ile Şafak Sezer 'Kolpaçino' serisi ile, Ata Demirer 'Eyvah Eyvah' serisi ile, Ferhan Şensoy 'Pardon', Yeşim Ustaoğlu  ödüllü filmleri ile, Çağan Irmak, Yüksel Aksu,Uğur Yücel, Fatih Akın, Yavuz Turgul, Serdar Akar, Reha Erdem, Mahsun Kırmızıgül  gibi yönetmenler çektikleri filmler ile  seyirciyi sinemaya bağladı.

Bu yıllarda Yazar ve oyuncu Gülse Birsel'in, 'Aile Arasında' isimli filmi 5 Milyon izleyici sayısını yakalamış ve Gülse Birsel tarihte ilk defa 5 Milyon seyirci sayısını yakalayan ilk kadın olmuştur.

'Öncelikle 2000’li yıllarda izlenme oranını arttırmak için filmlerde genellikle TV’de popüler olan tanınmış yüzler kullanılmaya çalışılmıştır. Özellikle Asmalı Konak ile başlayan TV dizilerinin sinemaya uyarlanması işi son dönemde daha da artış göstermiştir ve seyirci de tanınmış yüzlerin yer aldığı filmlere daha yoğun katılım göstermektedir.

Tüm bunlar bağlamında şu söylenebilir ki; bu artışta belki de en önemli etkenlerden biri televizyon-sinema ilişkisi ve “Popüler Kültür” algısıdır.En çok izlenen yerli filmlere baktığımızda daha önce televizyondan tanınan popüler kişilerin yapımları ya da tanınmış, popüler oyuncuların kullanıldığı filmler olduğu görülecektir.
Örneğin Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer çeşitli TV programları ve tiplemeleriyle tanınan kişilerdir.

Doğal olarak bu kişilerin popülaritesi onları izlenir kılmakta ve herhangi bir reklama ihtiyaç duymadan seyirciyi kendilerine çekmektedirler.
Ayrıca çekilen filmlerin televizyonda reklamlarının yapılması ve tanınan oyuncuların kullanılması da seyirci sayısını arttıran önemli etkenlerdendir.'
(Zeynep SEVİNÇ)

https://mustafacatikkas.blogspot.com.tr/2018/02/turk-sinema-tarihi-kotuler.html

NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...