Beğen ya da beğenme;
'Bir gece ansızın gelebilirim' dedi.
Gitti, Tereyağından kıl çeker gibi işi halletti.
Hem de Hem İsrail'e hem AB'ye, ABD'ye karşı.
Bu siyasetin ve dahi Peygamber Ocağı Askeriyenin başarısı be annem.
Söz konusu Vatan be annem;
Bu işin şakası, boktan muhalefeti olmaz.
Tüm yıkıcı güçlere karşı;
Tekiz, Canız, Kardeşiz.
Allah Ordumuzu, Milletimizi, Bütünlüğümüzü Korusun.
Adamsın Reis.
Vatan savunmasında sonuna kadar arkandayız.
Tıpkı;
15 Temmuz'da olduğu gibi...
28 Mart 2018 Çarşamba
19 Mart 2018 Pazartesi
ALİ BABA'NIN ÇİFTLİĞİNDEN ÇİFTLİK BANK'A...MAHŞERİN HIRSIZLARI...
Küçükken söylediğimiz bir çocuk şarkısı vardı.
Adı; 'Ali Baba'nın Çiftliği'.
Ne güzel, ne şirin bir şarkıydı.
Ne güzel, ne şirin bir şarkıydı.
Hem sözleri hem melodisi güzeldi.
Tıpkı, 'Orada bir köy var uzakta' şarkısı gibi , Tıpkı Rahmetli Barış Manço'nun 'Arkadaşım Eşek' şarkısı gibi sıcacıktı.
Tıpkı, 'Orada bir köy var uzakta' şarkısı gibi , Tıpkı Rahmetli Barış Manço'nun 'Arkadaşım Eşek' şarkısı gibi sıcacıktı.
Bu şarkı çocukları hem eğlendiriyor hem de hayvan sevgisini aşılıyordu.
Bu şarkıyla büyüyen hemen hemen hiçbir çocuk ileriki yaşlarda hayvanlara zarar vermemiştir.
Şarkının sözleri şöyleydi;
'Ali Babanın bir çiftliği var,
Çiftliğinde kuzuları var.
"Mee mee" diye bağırır.
Çiftliğinde Ali Babanın.
Çiftliğinde kuzuları var.
"Mee mee" diye bağırır.
Çiftliğinde Ali Babanın.
Ali Babanın bir çiftliği var,
Çiftliğinde inekleri var,
"Möö möö" diye bağırır,
Çiftliğinde Ali Babanın…'
Sonra
bunlar geldiler.
Cumhuriyet'e
ait değerleri tek tek ortadan kaldırmaya başladılar.
Her sabah gururla okuduğumuz 'Andımız'ı ırkçı bularak kaldırdılar.
Ardından tabelalardaki T.C yazısını kaldırdılar.
Ardından büyük afra tafrayla çıkardıkları ve şu an hiç kullanılmayan TL logosu yaptılar.
Her sabah gururla okuduğumuz 'Andımız'ı ırkçı bularak kaldırdılar.
Ardından tabelalardaki T.C yazısını kaldırdılar.
Ardından büyük afra tafrayla çıkardıkları ve şu an hiç kullanılmayan TL logosu yaptılar.
Ve
işi sonunda;
'İslam'ın
güncellenmesi' ne ve ardından 'İstiklal Marşı'na getirdiler.
Ülkedeki
bu sosyo - kültürel kaotik ortam çocuklara ve çocuk şarkılarına kadar indi.
O
yüzden bir tanesi; 'Altı yaşındaki çocukla evlenebilebilir' dedi.
O
yüzden bir bakan; 'Çocuk tecavüzlerinde bir kereden bir şey olmaz' dedi.
Sayısız çocuğa tecavüz ettiler.
Biz bu sapkınlığı salt cinsel bir istismar / arzu olarak görmüyoruz, bunun altında başka nedenler olmalı… Bu nedenleri elbette uzmanlar araştırıp, açıklayacaktır…
Cumhuriyet'in
çocuklarını beğenmeyenler; Ki o Cumhuriyet kendilerini de yetiştirmiştir.
'Biz dindar ve kindar bir kuşak
yetiştireceğiz' diyerek işe başladılar.
Ve şu an 27 yaşında olan İmam Hatip Mezunu Mehmet Aydın'ı yetiştirip piyasaya sürdüler.
Ve şu an 27 yaşında olan İmam Hatip Mezunu Mehmet Aydın'ı yetiştirip piyasaya sürdüler.
Akp
16 yıldır iktidarda olduğuna göre; Demek ki Akp iktidara geldiğinde Mehmet
Aydın 11 yaşındaydı…Yani tam bir proje
çocuğu…İmam Hatip'li ve dindar…
Peki kim mi bu Mehmet Aydın?
Çiftlik
Bank'ı kurup 80 Bin vatandaşı 510
Trilyon dolandırıp yurtdışına kaçan vatandaş.
Yani;
Hem
dindar hem hırsız.
Bunu nereden mi anlıyoruz?
Çünkü açılışlarında sürekli dini ve bugünkü ikitidarın söylemlerini kullanıyor.
Ve bu iktidar da buna izin veriyor. Ve yine bu iktidar bu çocuk millet dolandırırken olaya el koymuyor, Bir yetkili de çıkıp; 'Dur bakalım birader sen ne işsin?' demiyor, neden acaba?
Bunu nereden mi anlıyoruz?
Çünkü açılışlarında sürekli dini ve bugünkü ikitidarın söylemlerini kullanıyor.
Ve bu iktidar da buna izin veriyor. Ve yine bu iktidar bu çocuk millet dolandırırken olaya el koymuyor, Bir yetkili de çıkıp; 'Dur bakalım birader sen ne işsin?' demiyor, neden acaba?
Kişisel
fikrimiz bu çocuk bu işi tek başına yapamaz.
Araştırma ilerleyince arkasındaki esas güç mutlaka ortaya çıkacaktır.
İnşallah arkasından dinimizle alay eden ve dinimize 'Kakara makara' diyen Akp'li eski bakanlardan Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar gibi isimler çıkmaz.
İnşallah arkasından dinimizle alay eden ve dinimize 'Kakara makara' diyen Akp'li eski bakanlardan Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar gibi isimler çıkmaz.
Cumhuriyet'in
masum çocukları 'Ali Babanın bir çiftliği var' şarkısını söyler hayvanları
severdi.
Bunlar İmam hatip mezunu 'Çiftlik Bank'ın çocuklarını yetiştirdiler.
Ne acı; Yüce dinimiz bu hırsızların, bu sapıkların eline kaldı.
Yazıyı yine meşhur bir şarkıyla tamamlayalım;
Bunlar İmam hatip mezunu 'Çiftlik Bank'ın çocuklarını yetiştirdiler.
Ne acı; Yüce dinimiz bu hırsızların, bu sapıkların eline kaldı.
Yazıyı yine meşhur bir şarkıyla tamamlayalım;
'İnsanı
insandan ayırıyorlar
Bu
sizden bu bizden kayırıyorlar
Dört
kitap ne diyor anlamıyorlar
Ortalık
karıştı düzen bozuldu
Yetiş
ya Muhammed yetiş ya Ali…'
12 Mart 2018 Pazartesi
YETERSİZ BAKİYE...
Mart
ayının ortalarında sıradan bir gün. Hava orta halli, hatta iyi bile denebilir.
Beş durak sonra ineceğim bir kurumda ufak ama önemli bir işim var.
'Şimdi arabayla gitmeye kalksam İstanbul'un bu trafiğinde en az Elli kere milletin
anasına - avradına sövüp günaha girmektense atlarım metrobüse şak diye giderim'
hesabı yapınca içim bir güzelleşti.
Yürüyen merdivenlerden inip, yürüyen merdivenlerden
çıkarak metrobüse bindim.
Saat: 11:00 olduğu için rahatça yolculuk yaptım.
İşlerim bitince; 'Amaaan değişiklik olsun bu sefer Halk Otobüsüyle
döneyim' diye durakta beklemeye başladım.
Ve şanssızlığımın başladığını anladığım doğal Jurassic Park olan Boğazköy -
Bakırköy hattı geldi.
Baktım yanlışlıkla otobüs boş kalmış atıverdim kendimi içeri ve uygun bir yer bularak yolculuğa başladım.
Bir durak sonra bir yenge bindi otobüse. Önce etrafı süzdü, baktı ki kalabalık
değil çantasından İstanbul Kart'ını çıkarıp basıverdi.
Ama o da ne !
Bir ses yükseldi makineden; 'Yetersiz Bakiye'!
Ne korkunç, ne acımasız, ne aşılayıcı bir anons öyle.
Evet yengemin bakiyesi yetersiz olabilir ama
neden bağıra bağıra anons yaptırıyorsunuz, Sessizce uyarsanız olmuyor mu, Neden
bu kadar utandırıyorsunuz yengemi?
Yengem
biraz utandı, biraz sıkıldı ve etrafa bakınmaya başladı. Benim yeterli bakiyem
vardı ama vermedim. Çünkü daha önce Yüz kere yengeler bu durumdayken kartımı
vermiş, parasını istememiştim.
Daha sonra anladım ki; Bu yengemlerin yeni bir taktiği…Kartı basıp 'Yetersiz
Bakiye' diye makineyi bağırttırınca birilerinin onlara acıdığını ve kartını
verdiklerini ve de üstüne para almadıklarını anlayınca ha bire sanki otobüs bedavaymış gibi boş
kartlarla biniş yapıyorlardı.
'Kek
miyim lan ben, Meğer otobüse biniyorsan kartını kontrol edeceksin. Ben nasıl kontrol ediyorum kardeşim?' diye düşündüm kendi kendime.
Yenge
etraftan kart ararken başka bir yengeyle konuşmaya başladı.
Kısa bir konuşmanın
ardından kartı alıp bastı makineye…
Aaa o da ne?
Yine o delirten anons; 'Yetersiz Bakiye'!
Diğer
yengemin kartı da boş çıktı.
'Bak
işte tam da düşündüğüm gibi…Tüm yengemler aynı ayakla biniyorlar otobüse. Bin
otobüse 'Yetersiz Bakiye' diye bağırttır makineyi, al birinden kartı bas, geç
ama üstüne para verme' diye bir daha düşünüp, bu sefer sinirli bir şekilde;
'Buyrun benim kartı kullanın' diye uzattım kartı.
Yengem yüzüme bakmadan kartı alıp, bastı, geçti. Kartı uzatırken 'Sağolun'
dedi. Elini çantasına götürürken; ' Tamam gerek yok' dedim. Tekrar 'Sağolun'
diyerek kenara geçti.
O sırada
bir adamın cep telefonu çaldı.
'Alo
evet, evet, ne var? Sen şimdi beni dükkanda bekle, ben geliyorum senin yanına.
Şu an tren istasyonundayım. Gelince senin ananı s…..m. Bekle beni ibne, Savcıya
da haber ver, yarım saate yanındayım' dedi ve telefonun kapattı.
Adam resmen otobüsteyken 'Tren İstasyonundayım' dedi...:)
İnmeme
İki durak kala dikkatimi çekti, Ayaktakilerin tutunması için yapılan yerlere 'Kutül
Amare Dizisi'nin reklamlarını koymuşlar, dizi TRT 1'de oynuyormuş. Bir de
kocaman Pizza reklamı vardı şoförün arka tarafında.
Otobüsteki küçük LCD TV'de İstanbul
Büyükşehir Belediyesi'nin çalışmaları oynuyordu.
Derken
anonsu fark ettim:
'Bundan
sonraki durak Şehit Mehmet Güder' diyordu güzel bir kadın sesi, yani ineceğim
durak…
50
Yıllık Cennet Mahallesi Durağı'nın adı önce Kadir Topbaş'ın damadının SSK için bağışlanan
araziye 'Koru Florya Rezidansları'nı dikip Trilyonları götürdüğü 'Koru Florya
Durağı' olmuştu.
Demek ki durağın adı; Topbaş Fetö'den dolayı başkanlıktan kovulunca 'Şehit
Mehmet Güder Durağı' olarak değiştirilmiş.
Semti
tanımasak Cennet Mahallesi'ne geldiğimizi anlamayacağız yani.
Bırak
ayak yapmayı gerçek şu ki;
'Yetersiz
Bakiye'sin güzel Ülkem.
'Şimdi arabayla gitmeye kalksam İstanbul'un bu trafiğinde en az Elli kere milletin anasına - avradına sövüp günaha girmektense atlarım metrobüse şak diye giderim' hesabı yapınca içim bir güzelleşti.
Saat: 11:00 olduğu için rahatça yolculuk yaptım.
İşlerim bitince; 'Amaaan değişiklik olsun bu sefer Halk Otobüsüyle döneyim' diye durakta beklemeye başladım.
Ve şanssızlığımın başladığını anladığım doğal Jurassic Park olan Boğazköy - Bakırköy hattı geldi.
Baktım yanlışlıkla otobüs boş kalmış atıverdim kendimi içeri ve uygun bir yer bularak yolculuğa başladım.
Bir durak sonra bir yenge bindi otobüse. Önce etrafı süzdü, baktı ki kalabalık değil çantasından İstanbul Kart'ını çıkarıp basıverdi.
Bir ses yükseldi makineden; 'Yetersiz Bakiye'!
Ne korkunç, ne acımasız, ne aşılayıcı bir anons öyle.
Evet yengemin bakiyesi yetersiz olabilir ama neden bağıra bağıra anons yaptırıyorsunuz, Sessizce uyarsanız olmuyor mu, Neden bu kadar utandırıyorsunuz yengemi?
Daha sonra anladım ki; Bu yengemlerin yeni bir taktiği…Kartı basıp 'Yetersiz Bakiye' diye makineyi bağırttırınca birilerinin onlara acıdığını ve kartını verdiklerini ve de üstüne para almadıklarını anlayınca ha bire sanki otobüs bedavaymış gibi boş kartlarla biniş yapıyorlardı.
Kısa bir konuşmanın ardından kartı alıp bastı makineye…
Aaa o da ne?
Yine o delirten anons; 'Yetersiz Bakiye'!
Yengem yüzüme bakmadan kartı alıp, bastı, geçti. Kartı uzatırken 'Sağolun' dedi. Elini çantasına götürürken; ' Tamam gerek yok' dedim. Tekrar 'Sağolun' diyerek kenara geçti.
Adam resmen otobüsteyken 'Tren İstasyonundayım' dedi...:)
Otobüsteki küçük LCD TV'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çalışmaları oynuyordu.
Demek ki durağın adı; Topbaş Fetö'den dolayı başkanlıktan kovulunca 'Şehit Mehmet Güder Durağı' olarak değiştirilmiş.
10 Mart 2018 Cumartesi
23 Şubat 2018 Cuma
NEDEN SAÇMALIYORLAR?
Biri; 'Google'ı ilk icat eden kişi Abdülmat'tir' dedi.
Bir diğeri; 'Nuh oğlunu cep telefonuyla aradı' dedi.
Bir başkası; 'Shakespeare 'in asıl ismi Şeyh Pir' dir dedi,
Daha başka biri,'8 Yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir' dedi.
Öteki biri; 'Genç Kaynanaya istek artar' dedi,
Öbürü;' Dünya düzdür' dedi,
Öbür diğeri;' Yatakta hemen uyuyun yoksa yorgan sizi tahrik eder' dedi;
Sonraki erkek çocuklarına tecavüz için;' Bir kereden birşey olmaz' dedi...
Ve Üniversite hocaları; 'Bize cahil adam lazım' dedi. Hem de kendi Üniversitede hoca iken...
Bu putperestlerin asıl hedefi kafa bulmak değilse kesinlikle İslamdır.
Bu kadar manyak bu kadar aptalca şeyleri bilmeden konuşuyor olamaz.
Bu kadar manyak bu kadar aptalca şeyleri bilmeden konuşuyor olamaz.
Bunlara bakarak gerçek İslam'a kızmak da akıl işi değil:
İslamın bu putperestlerle hiç alakası yok. Çünkü bilindiği üzere İlk ayetimiz 'Oku' dur...
Keşke toplum biraz 'OKU'sa...
İslamın bu putperestlerle hiç alakası yok. Çünkü bilindiği üzere İlk ayetimiz 'Oku' dur...
Keşke toplum biraz 'OKU'sa...
15 Şubat 2018 Perşembe
TÜRK SİNEMA TARİHİ / KÖTÜLER
'Sinema bir ülkenin
siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı
içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden,
oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema
sahiplerine kadar hepsine ne kadar
teşekkür etsek azdır.
Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı
değildir. Zaman zaman hatalar yapılmış,
önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir. Hatamız olduysa affola ' diye
yazar gazetenin arka sayfasındaki Türk
Sinema Tarihi Araştırma yazısında.
Bu araştırma yazısı bizlere yıllarca farklı
dünyalar yaşatan, hayaller kurduran yaşamımızı daha renkli hale getiren tüm
emekçilere bir selam niteliğindedir.
Yukarıda da söylendiği üzere;
' Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz…'
Önümüzdeki günlerde serinin başka bir bölümü yer alacak. Bu bölümün adı; 'Türk Sinema Tarihi - Kötüler' olacak.
Türk sinemasında 'Kötü' olarak alglanan efsane oyunculara bir göz atacağız.
Aslında hepimiz çok biliyoruz ki; Onların 'Kötü'lüğü olmasa ilmler bu kadar güçlü olamazdı. Ve yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Bir film asıl gücünü / geriliminini kötülerden alır.
O nedenle; Kötüler ne kadar başarılı ise; İyiler o kadar güçlüdür, film o kadar güçlüdür.
' Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz…'
Önümüzdeki günlerde serinin başka bir bölümü yer alacak. Bu bölümün adı; 'Türk Sinema Tarihi - Kötüler' olacak.
Türk sinemasında 'Kötü' olarak alglanan efsane oyunculara bir göz atacağız.
Aslında hepimiz çok biliyoruz ki; Onların 'Kötü'lüğü olmasa ilmler bu kadar güçlü olamazdı. Ve yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Bir film asıl gücünü / geriliminini kötülerden alır.
O nedenle; Kötüler ne kadar başarılı ise; İyiler o kadar güçlüdür, film o kadar güçlüdür.
Biz de tüm unutulmaz 'Kötü'ler adına 10
ismi inceleyeceğiz.
Örneğin;
Bir Ahmet
Tarık Tekçe, Bir Erol Taş, Bir Aliye Rona, Bir Suzan Avcı, Bir Hüseyin
Peyda, Bir Turgut Özatay, Bir Lale Belkıs, Bir Yadigar Ejder, Bir Kazım Kartal
unutulabilir mi?
Elbette unutulamaz.
Öte yandan; Sinema emekçileri bu kadar
olmazı, olur yaparken, bu kadar emek harcarken önlerindeki en büyük engel
sansür olmuştur.
Sansür Yasası İtalyan Mussolini dönemi yaslarından alınmış ve İtalya'da kaldırılmış olmasına rağmen bizde şekil değiştirse de hala çok güçlü bir şekilde etkisini göstermektedir.
Sansür Yasası İtalyan Mussolini dönemi yaslarından alınmış ve İtalya'da kaldırılmış olmasına rağmen bizde şekil değiştirse de hala çok güçlü bir şekilde etkisini göstermektedir.
Özellikle son 16 yıldır sinemaya aktarılan destekleme fonları o kadar artmış olmasına rağmen Ne büyük çelişkidir ki; Hükümeti eleştiren bir filmin yapılması bile düşünülemez. Hükümet bu politikasıyla sinemacılara 'Beni eleştirme ama kaliteli filmler yap, ayakta kal' demektedir. Oysa bu genel sanat çerçevesinde olması mümkün olmayan bir istektir.
Türk sineması ve dizileri uluslararası alandaki başarılarını 'Hükümetlere rağmen' elde etmiştir dersek pek de yanılmış sayılmayız. Ülkeyi yönetenlerin bu çağda artık sansür denen bu olguyu da ele almalarının vakti gelmedi mi?
Bakınız dizi sektörünün geldiği
noktaya…Artık yurt dışına satılan dizilerimiz var. 'Binlerce yıllık kültür birikimimiz olmasına
rağmen Hindistan film sektörü neden bizden çok daha ilerde?' diye düşünmemizin
vakti gelmedi mi?
Filmlerimizde olduğu gibi dizilerimizin de başarısının altında senaryodan oyunculuğa kadar 'Kötü' lerinde ciddi katkıları var. Son dönemin en etkili dizilerinden 'Çukur'un kötü adamı 'Vartolu' yu hangimiz severek izlemiyoruz ki?
Filmlerimizde olduğu gibi dizilerimizin de başarısının altında senaryodan oyunculuğa kadar 'Kötü' lerinde ciddi katkıları var. Son dönemin en etkili dizilerinden 'Çukur'un kötü adamı 'Vartolu' yu hangimiz severek izlemiyoruz ki?
Unutmayalım;
'Sinema bir ülkenin
siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri
gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.'
TÜRK SİNEMA TARİHİ - 4
Türk Sinema Tarihi - 4
Yeni Çağrı Gazetesi / 16.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
Yeni Çağrı Gazetesi / 16.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'
Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir. Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş
Bugün dahi bazı çevrelerde tartışması hala devam eden bir soru vardır. 'Nuri Bilge Ceylan mı, Zeki Demirkubuz mu?'
Bu soruya yorum yapmadan önce bu yönetmenler kimdir, filmleri nelerdir, bir göz atmak gerekir.
1980 darbesinden sonra tutuklanarak hapse atılan Zeki Demirkubuz hapishane yıllarında devrimci abeylerininin sayesinde Dostoyevski ile tanıştı.
Hapishaneden çıktıktan sonra öyküler yazmaya başlayan Demirkubuz bu yıllarda aynı zamanda Anadolu'nun çeşitli yerlerinde işportacılık yaptı.
Askerliğini erteleyebilmek için okula tekrar geri dönen Zeki Demirkubuz, Liseyi dışarıdan bitirerek İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne başladı.
Mustafa Çatıkkaş
1990 - 2000 ARASI, BAĞIMSIZ
SİNEMACILAR ve EŞKİYA
Bu döneme damgasını
'Bağımsız Sinemacılar' vurmuştur. Bu döneme kadar hemen her yapım Yeşilçam
standartları ve kontrolünde yapılmakta idi. Fakat özellikle Nuri Bilge Ceylan,
Zeki Demirkubuz gibi yönetmenler sayesinde bu mantık kırılmış ve yönetmenler artık kendi filmlerini yapar
hale gelmiştir.
Başta başrollerini Şener
Şen ve Uğur Yücel'in oynadığı Yavuz Turgul'un Eşkıya filminin başarısı olmak
üzere 1990'larda Türk sineması adeta tekrardan doğmaya başlamış ve çekilen
filmler yurtdışına da açılmaya başlamıştır.
Döneme damgası vuran filmler ise; Minyeli Abdullah, Amerikalı, Cumhuriyet, Bekle Dedim Gölgeye, Tabutta Rövaşata, Eşkıya, Akrebin Yolculuğu, Karanlık Sular, Masumiyet, Kasaba, Ağır Roman, Herşey Çok Güzel Olacak, Propaganda, Gemide, Bize Nasıl Kıydınız, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Mayıs Sıkıntısı, C Blok, Gölge Oyunu, Hamam, İstanbul Kanatlarımın Altında, Berlin in Berlin, Dönersen Islık Çal gibi üst düzey filmlerdir.
Döneme damgası vuran filmler ise; Minyeli Abdullah, Amerikalı, Cumhuriyet, Bekle Dedim Gölgeye, Tabutta Rövaşata, Eşkıya, Akrebin Yolculuğu, Karanlık Sular, Masumiyet, Kasaba, Ağır Roman, Herşey Çok Güzel Olacak, Propaganda, Gemide, Bize Nasıl Kıydınız, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Mayıs Sıkıntısı, C Blok, Gölge Oyunu, Hamam, İstanbul Kanatlarımın Altında, Berlin in Berlin, Dönersen Islık Çal gibi üst düzey filmlerdir.
Dönemin gişe yapan ilk 10
filmi ise şöyledir:
1- Eşkıya (1996) 2.571.133 izleyici
2- Her Şey Çok Güzel Olacak
(1998) 1.239.015 izleyici
3- Propaganda (1999) 1.238.878
izleyici
4- Amerikalı (1993) +1.000.000
izleyici
5- Ağır Roman (1997) 873.833 izleyici
6- Cumhuriyet (1998) 748.067 izleyici
7- İstanbul Kanatlarımın Altında
(1996) 474.571 izleyici
8- Salkım Hanımın Taneleri (1999) 357.467
izleyici
9 - Hoşçakal Yarın (1998) 260.471
izleyici
10- Bize Nasıl Kıydınız (1994) 205.861
izleyici
Bugün dahi bazı çevrelerde tartışması hala devam eden bir soru vardır. 'Nuri Bilge Ceylan mı, Zeki Demirkubuz mu?'
Bu soruya yorum yapmadan önce bu yönetmenler kimdir, filmleri nelerdir, bir göz atmak gerekir.
Zeki
Demirkubuz mu, Nuri Bilge Ceylan mı?
Nuri Bilge Ceylan
Nuri Bilge Ceylan, 26 Ocak 1959 yılında İstanbul'da doğdu.
Annesinin adı Fatma, Babasının adı Mehmet Emin Ceylan’dır.
Nuri Bilge Ceylan; İlkokul 5. Sınıfa kadar Çanakkale Yenice’de okuduktan sonra, İlkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy’de tamamladı.
1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazandı, Ancak Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle iki yıl sonra tekrar sınava girerek Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümüne geçti.
Nuri Bilge Ceylan
Nuri Bilge Ceylan, 26 Ocak 1959 yılında İstanbul'da doğdu.
Annesinin adı Fatma, Babasının adı Mehmet Emin Ceylan’dır.
Nuri Bilge Ceylan; İlkokul 5. Sınıfa kadar Çanakkale Yenice’de okuduktan sonra, İlkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy’de tamamladı.
1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazandı, Ancak Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle iki yıl sonra tekrar sınava girerek Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümüne geçti.
Lise yıllarında filizlenen fotoğraf merakı
buradaki fotoğraf kulübünün de katkısıyla artar.
Nuri Bilge Ceylan; Üniversitede seçmeli ders olarak sinema dersleri aldı.
Nuri Bilge Ceylan; Üniversitede seçmeli ders olarak sinema dersleri aldı.
1985 yılında mezun olan Nuri Bilge Ceylan,
Mimar Sinan Üniversitesi Sinema bölümünde iki sene yüksek lisansı yapmıştır.
1993 yılı sonlarında kısa filmi Koza’yı
çeker.
Film 1995 Mayıs’ında Cannes’da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.
Film 1995 Mayıs’ında Cannes’da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.
Ardından Koza’nın devamı sayılabilecek ve
bazılarınca “taşra üçlemesi” diye nitelendirilen üç uzun metrajlı film gelir:
Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002).
Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve hemen her işi kendisi üstlenir.
Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002).
Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve hemen her işi kendisi üstlenir.
Üçlemenin son filmi ‘Uzak’,
2003 Cannes Film Festivali‘nde Büyük Jüri Ödülü’nü alır ve bir anda
Ceylan’ı Uluslararası alanda tanınan bir isim haline getirir.
Uzak filmi, 23’ü Uluslararası olmak üzere toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla ödül kazanan filmi olur.
Uzak filmi, 23’ü Uluslararası olmak üzere toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla ödül kazanan filmi olur.
2006 yılında Cannes Film Festivali’nde
'İklimler' filmi ile FIPRESCI ödülünü alan Ceylan,
2008 yılında çektiği ‘Üç Maymun‘ ile 61.Cannes Film Festival’inde yarışır ve En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görülür.
2008 yılında çektiği ‘Üç Maymun‘ ile 61.Cannes Film Festival’inde yarışır ve En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görülür.
2011 yılında çektiği “Bir Zamanlar
Anadolu’da“ isimli filmiyle de , 64. Cannes Film Festivali’nde bir kez daha
Büyük Jüri Ödülü’nü kazanır.
Nuri Bilge Ceylan,
1995 yılında 'Koza',
1997 yılında 'Kasaba',
1999 yılında 'Mayıs Sıkıntısı',
2002 yılında 'Uzak'
2006 yılında 'İklimler',
2008 yılında 'Üç Maymun',
2011 yılında 'Bir Zamanlar Anadolu’da' isimli filmleri çekti.
1995 yılında 'Koza',
1997 yılında 'Kasaba',
1999 yılında 'Mayıs Sıkıntısı',
2002 yılında 'Uzak'
2006 yılında 'İklimler',
2008 yılında 'Üç Maymun',
2011 yılında 'Bir Zamanlar Anadolu’da' isimli filmleri çekti.
Zeki Demirkubuz
Zeki Demirkubuz, 1 Ekim 1964 tarihinde
Isparta’da dünyaya geldi.
Ortaokulu Isparta Gönen Öğretmen Okulu’nda
bitirdikten sonra İstanbul’a taşındı.
Liseye İstanbul'da başlayan Zeki
Demirkubuz, Birinci dönemi bitirdikten sonra okulu bırakarak fabrikada
çalışmaya başladı.
1980 darbesinden sonra tutuklanarak hapse atılan Zeki Demirkubuz hapishane yıllarında devrimci abeylerininin sayesinde Dostoyevski ile tanıştı.
Hapishaneden çıktıktan sonra öyküler yazmaya başlayan Demirkubuz bu yıllarda aynı zamanda Anadolu'nun çeşitli yerlerinde işportacılık yaptı.
Askerliğini erteleyebilmek için okula tekrar geri dönen Zeki Demirkubuz, Liseyi dışarıdan bitirerek İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne başladı.
Zeki Demirkubuz; Sinemaya 1986 yılında Zeki
Ökten’in çektiği Ses adlı filmle
başladı.
Bu filmin başrollerini Tarık Akan ve Nur Sürer oynamış ve Zeki Demirkubuz bu filmde asistanlık yapmıştır.
Bu filmin başrollerini Tarık Akan ve Nur Sürer oynamış ve Zeki Demirkubuz bu filmde asistanlık yapmıştır.
Zeki Demirkubuz - Yönetmen
1994 yılında, ilk uzun metraj filmi olan “C Blok”u çekene kadar çeşitli yönetmenlerle çalışan Zeki Demirkubuz C Blok’tan sonra kendi senaryolarını yazmaya başlamış ve bağımsız bir yönetmen olarak yoluna devam etmiştir.
1994 yılında, ilk uzun metraj filmi olan “C Blok”u çekene kadar çeşitli yönetmenlerle çalışan Zeki Demirkubuz C Blok’tan sonra kendi senaryolarını yazmaya başlamış ve bağımsız bir yönetmen olarak yoluna devam etmiştir.
Uluslararası eleştirmenler ve izleyiciler,
Demirkubuz’u Venedik Film Festivali’nde gösterilen ikinci filmi “Masumiyet”le
birlikte tanıdı.
Üçüncü filmi olan “Üçüncü Sayfa” ise Türkiye’deki film festivallerinin yanı sıra Locarno ve Rotterdam Film Festivalleri de dâhil olmak üzere Avrupa’da ve çok sayıda film festivalinde gösterildi.
Bu dönemde Zeki Demirkubuz 'Karanlık Üzerine Öyküler' adını verdiği üçlemesinin çekimlerine başladı.
İki filmi, 'Yazgı ve İtiraf' 2002 yılında Cannes Film Festivali'nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterildi.
Başrolünü de üstlendiği üçlemenin 'Bekleme Odası' adlı filmini ise 2003 yılında tamamladı.
Zeki Demirkubuz,
2006 yılında “Kader”,
2009 yılında “Kıskanmak” ,
2012 yılında “Yeraltı”,
Üçüncü filmi olan “Üçüncü Sayfa” ise Türkiye’deki film festivallerinin yanı sıra Locarno ve Rotterdam Film Festivalleri de dâhil olmak üzere Avrupa’da ve çok sayıda film festivalinde gösterildi.
Bu dönemde Zeki Demirkubuz 'Karanlık Üzerine Öyküler' adını verdiği üçlemesinin çekimlerine başladı.
İki filmi, 'Yazgı ve İtiraf' 2002 yılında Cannes Film Festivali'nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterildi.
Başrolünü de üstlendiği üçlemenin 'Bekleme Odası' adlı filmini ise 2003 yılında tamamladı.
Zeki Demirkubuz,
2006 yılında “Kader”,
2009 yılında “Kıskanmak” ,
2012 yılında “Yeraltı”,
2015 yılında “Bulantı”,
Ve 2016 yılında “Kor” isimli filmleri
çekti.
Nuri Bilge Ceylan fotoğrafçılıktan gelmesi
nedeniyle filmlerinde adeta fotoğraf çekerken, Zeki Demirkubuz ise filmlerinde
sanki öykü yazmaktadır.
Bize göre; Her İki yönetmenin filmlerinde temel fark budur. Öte yandan her yönetmeni birer semte benzetecek olursak Nuri Bilge Ceylan Beşiktaş ise Zeki Demirkubuz Taksimdir.
Bize göre; Her İki yönetmenin filmlerinde temel fark budur. Öte yandan her yönetmeni birer semte benzetecek olursak Nuri Bilge Ceylan Beşiktaş ise Zeki Demirkubuz Taksimdir.
2000 VE SONRASI, AK PARTİLİ YILLAR, ÜNİVERSİTELİ
SİNEMACILAR
Aslında 200'li yılların temelini 1999
yılında yaşanan olaylar attı. 1999 yılında neler yaşandığı anlaşılmadan bundan
sonraki 18 yıl boyunca neler olduğunu anlamak
pek de mümkün olmaz.
O nedenle biz de olaya buradan bakalım.
15 Şubat 1999 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye' ye getirildi.
O nedenle biz de olaya buradan bakalım.
15 Şubat 1999 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye' ye getirildi.
Bu yakalama olayı Ülkede siyasi iklimi
birdenbire değiştirdi.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde
MHP de meclise girerek 57.Hükümetin ortaklarından biri oldu.
57. Hükümet DSP, ANAP ve MHP Koalisyonundan
oluşuyor, Başbakan olarak Sayın Bülent Ecevit görev yapıyordu.
2000'li yılların ilk başlarındaAmerika Irak'a operasyon yapmayı
planladı. Bu operasyona Türkiye'nin de destek vermesini istedi. Fakat Başbakan
Bülent Ecevit bu desteği vermedi ve Ülkede fırtınalar kopmaya başladı.
Ekonomik kriz, istifalar, halkın protestoları, Başbakan Ecevit'in sağlık sorunları, Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın A. Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit'in kameralar önünde tartışması bardağı iyice taşırdı.
Ekonomik kriz, istifalar, halkın protestoları, Başbakan Ecevit'in sağlık sorunları, Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın A. Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit'in kameralar önünde tartışması bardağı iyice taşırdı.
Son istifalarla milletvekili sayısı
276'nın, yani salt çoğunluğun altına düşen 57. Koalisyon Hükümeti Devlet
Bahçeli'nin isteği üzerine 3 Kasım'ı 2002 tarihinde erken seçim yapma kararı
aldı.
3
Kasım 2002 Seçimleri ve Recep Tayyip Erdoğan
AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk olarak katıldığı genel seçimlerde yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidara geldi.
AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk olarak katıldığı genel seçimlerde yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidara geldi.
Hala Cumhurbaşkanı olarak görevine devam
eden Sayın Recep Tayyip Erdoğan girdiği ilk seçimden bugüne hiçbir seçimi
kaybetmedi. Ülkeyi tek başına yöneten Sayın Erdoğan 16 yıldır tek başına
iktidar olan tek lider olarak tarihe geçti.
15
Temmuz 2016 yılında Fetö tarafından Ülke ciddi bir saldırıya uğradı.Bu darbe
girişimi de başta hükümet, muhalefet ve halkın canı pahasına direnciyle
atlatıldı.
Başta ordu olmak üzere hemen hemen her kurumdan çok sayıda görevden alma, yargılama, mahkeme, hapishane olayları yaşandı, yaşanıyor.
Şu günlerde Suriye'de terör örgütüyle savaşan Ülke bu zorlu dönemde aynı zamanda 2019 yılında yapacağı yeni bir seçime hazırlanıyor.
Başta ordu olmak üzere hemen hemen her kurumdan çok sayıda görevden alma, yargılama, mahkeme, hapishane olayları yaşandı, yaşanıyor.
Şu günlerde Suriye'de terör örgütüyle savaşan Ülke bu zorlu dönemde aynı zamanda 2019 yılında yapacağı yeni bir seçime hazırlanıyor.
Recep Tayyip Erdoğan kimdir?
Aslen Rizeli olan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, 26 Şubat 1954'te İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Kasımpaşa Piyale
İlkokulu'ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu.Fark
dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi'nden de diploma aldı.
Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu.
Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu.
27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan 14 Ağustos
2001'de arkadaşlarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AK Parti) kurdu.
9 Mart 2003'te Siirt İl'i milletvekili
yenileme seçimine katıldı. Bu seçimde oyların yüzde 85'ini aldı ve 22. Dönem Siirt Milletvekili olarak
parlamentoya girdi.
15 Mart 2003 tarihinde Başbakanlık görevini
üstlenen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014 Pazar günü halkın oyları
ile 12. Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan
evli ve 4 çocuk babasıdır.
'2000’li yıllardan sonra Türk sinemasında
bariz bir değişim yaşanmaya başlamıştır. Artık sinemadaki tip ve karakterler
Yeşilçam’dan farklıdır.
Belli bir iyi belli bir çıkış ve belli bir ideal tipin
aksine yeni sinemada hiçbir ideal tip ve model bulunmamaktadır.
Kadın imgesi değişmiştir ve artık erkek
egemen bir gözle oluşturulan, erkeğe bağlı iyi kadın kötü kadın kalıpları
yerine kendi ayakları üzerinde durabilen, biraz daha feminist, kadın gözüyle
oluşturulmuş bir kadın söz konusudur.
Yine yönetmenin kendini özgürce ifade
edebildiği, eski kalıp ifade ve temalardan uzak bir yönetmen sineması
oluşmuştur. Öte yandan bu yeni sinema ortaya çıktığı dönemden günümüze önemli
mesafeler kat etmiştir. Öncelikle 2000’li yıllarda 80’li ve 90’lı yıllara
nazaran yerli sinemaya olan ilgi ciddi oranda artmıştır.'
(Zeynep SEVİNÇ)
(Zeynep SEVİNÇ)
Türk sineması 1990 yıllarının ardından
2000'li yıllarda adeta tekrar altın
yıllarını yaşamaya başladı. Bu başarıda elbette sinemaya yapılan devlet desteği
de önemli bir yer tutarken yapılan filmlerdeki teknolojik kalite, iyi
oyunculuk, iyi senaryo, iyi ışık gibi ögeler de ön plana çıkmaktadır.
Ve artık bu dönemde çoğu üniversite mezunu, işini ve dünya sinemasını iyi bilen kişileri de unutmamak lazım.
Ve artık bu dönemde çoğu üniversite mezunu, işini ve dünya sinemasını iyi bilen kişileri de unutmamak lazım.
Bu dönemde pek çok filmin yanısıra
özellikle (BKM) Beşiktaş Kültür
Merkezi'nin yapıtları da çok değer kattı.
2000 yılında sinema salonu sayısı 284 iken 2012
yılında bu sayı 567'ye çıkmıştır. Günümüzde artan AVM'ler sayesinde sinema
salonu sayısı daha da artmıştır. Çünkü AVM işletmeleri sinema yoluyla daha çok
müşteri çekmeyi hedeflemektedir.
BKM; 'Vizontele', 'Gora', 'Kelebeğin Rüyası', 'Organize İşler', 'Düğün Dernek', 'Beynelmilel', 'Eyvah Eyvah', 'Ekşi Elmalar', 'Gergedan Mevsimi' gibi güçlü filmlere imza attı.
BKM; 'Vizontele', 'Gora', 'Kelebeğin Rüyası', 'Organize İşler', 'Düğün Dernek', 'Beynelmilel', 'Eyvah Eyvah', 'Ekşi Elmalar', 'Gergedan Mevsimi' gibi güçlü filmlere imza attı.
Bu bölümde Yılmaz Erdoğan hem senarist, hem
oyuncu hem de yönetmen olarak ön plana çıktı.
Cem Yılmaz kendine has filmleri ile
rekorlar kırarken, Şahan Gökbakar 'Recep İvedik' serisi ile Şafak Sezer
'Kolpaçino' serisi ile, Ata Demirer 'Eyvah Eyvah' serisi ile, Ferhan Şensoy
'Pardon', Yeşim Ustaoğlu ödüllü filmleri
ile, Çağan Irmak, Yüksel Aksu,Uğur Yücel, Fatih Akın, Yavuz Turgul, Serdar
Akar, Reha Erdem, Mahsun Kırmızıgül gibi
yönetmenler çektikleri filmler ile seyirciyi
sinemaya bağladı.
Bu yıllarda Yazar ve oyuncu Gülse
Birsel'in, 'Aile Arasında' isimli filmi 5 Milyon izleyici sayısını yakalamış ve
Gülse Birsel tarihte ilk defa 5 Milyon seyirci sayısını yakalayan ilk kadın
olmuştur.
'Öncelikle 2000’li yıllarda izlenme oranını
arttırmak için filmlerde genellikle TV’de popüler olan tanınmış yüzler
kullanılmaya çalışılmıştır. Özellikle Asmalı Konak ile başlayan TV dizilerinin
sinemaya uyarlanması işi son dönemde daha da artış göstermiştir ve seyirci de
tanınmış yüzlerin yer aldığı filmlere daha yoğun katılım göstermektedir.
Tüm bunlar bağlamında şu söylenebilir ki;
bu artışta belki de en önemli etkenlerden biri televizyon-sinema ilişkisi ve
“Popüler Kültür” algısıdır.En çok izlenen yerli filmlere baktığımızda daha önce
televizyondan tanınan popüler kişilerin yapımları ya da tanınmış, popüler
oyuncuların kullanıldığı filmler olduğu görülecektir.
Örneğin Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer çeşitli TV programları ve tiplemeleriyle tanınan kişilerdir.
Örneğin Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer çeşitli TV programları ve tiplemeleriyle tanınan kişilerdir.
Doğal olarak bu kişilerin popülaritesi
onları izlenir kılmakta ve herhangi bir reklama ihtiyaç duymadan seyirciyi
kendilerine çekmektedirler.
Ayrıca çekilen filmlerin televizyonda
reklamlarının yapılması ve tanınan oyuncuların kullanılması da seyirci sayısını
arttıran önemli etkenlerdendir.'
(Zeynep
SEVİNÇ)
https://mustafacatikkas.blogspot.com.tr/2018/02/turk-sinema-tarihi-kotuler.html
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
NEDEN ADAY OLUYORLAR
2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...
-
Mahallenin ‘en yakışıklı’ abilerinden biriydi. Hadi ‘en yakışıklı’sı olmasa da ‘en karizmatik’ abilerinden biri olduğu kesindi. Ö...
-
K.Çekmece daha önce Bakırköy Belediyesi'ne bağlıydı. Daha sonra Belediye olarak seçimlere gitti. Ve Ertuğrul Tığlay solcu ilk Belediye...
-
1999 yılında Flash TV'nin Taksim'deki stüdyosundayız. Arif Şentürk'ün programına konuk olacağız. Program konukları; Şair olara...