31 Aralık 2017 Pazar

De Facto Asiye Nasıl Kurtulur ?




'Adı ‘Firuze’ ya da ‘Asiye’ olmasa da;
Resmi Nikahlı olduğu halde kocasını sevmeyen kadınlar, zorla evlendirilmiş kadınlar, akraba evliliği yapmak zorunda kalmış kadınlar…'

O Kadınlar / Piraye



O KADINLAR…

Fiziksel olarak olmasa da;
Her insan kendini güzel, yakışıklı zanneder.
Her çocuk için annesi, her adam için aşık olduğu kadın güzeldir.
Ve her kadın için oğlu, babası ve sevdiği adam yakışıklıdır.

Ve fakat bazı insanlar ya 'çok özel'dir ya da 'çok şanslı'.
İşte kültür tarihimize geçmiş o 'çok özel' kadınlardan birkaç örnek…

Bu kadınların hepsi çok büyük adamların aşık olduğu çok özel kadınlardı. Acaba hangisi daha şanslı yada şanssızdı? Böyle adamlarla aşk yaşamak onların duygusal dünyasında nasıl izler bıraktı, kimbilir?

Piraye'ye Nazım Hikmet aşık oldu…
Dünya şiirinin tartışmasız en önemli isimlerinden birisi olan Nazım Hikmet, 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu.
Tıpkı aşk hayatı gibi sanatı ve yaşamıyla da fırtınalar estirdi.

Nazım Hikmet'in en büyük ilham kaynağı aşık olduğu kadın Piraye'dir.
Piraye, Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. 2 çocuk sahibi ve eşinden boşanmış bir kadındır.
1935 yılında evlenip, kimseye haber vermeden İstanbul'a yerleşmişlerdir.
Piraye, Nazım Hikmet'in en uzun süre evli kaldığı kadındır.

Ancak hemen ardından, Nazım'ın mahpusluk günleri başlar. Nazım içerideyken, Piraye'ye onlarca şiir yazar. Fakat bu büyük aşk Nazım  Hikmet mahpushanedeyken  sekteye uğrar, Çünkü Nazım Hikmet aynı zamanda Münevver adında başka bir kadınla da görüşmektedir. Piraye yıkılır, ancak kimseye belli etmez.

Piraye, Nazım Hikmet'ten uzaklaşmaya başlar bunun üzerine;
'Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!' diye yazar Nazım Hikmet.

Nazım Hikmet açlık grevine başladığı dönemde rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır.
Piraye tüm yaşananlara rağmen hastaneye giderek, çıkınca eve gelebileceğini söyler.
Ancak bu görüşme sırasında kapıdan Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer.
1930'da başlayan aşk 1950'de noktalanır.
Bu 20 yıl hep tutuklanmalar ve mahpuslukla geçmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç yalnız bırakmamış ve sabırla beklemiştir.
Boşandıktan sonra da 1995 yılında ölene kadar hiç bir gazeteciye tek bir laf etmemiş ve kimseyle de bir daha evlenmemiştir.

Leyli'ye Ahmed Arif aşık oldu…
Tek şiir kitabı 'Hasretinden Prangalar Eskittim' ile edebiyatımızın ölümsüzler listesine giren Ahmed Arif, 23 Nisan 1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Bebekken annesi Sâre'yi kaybetti, bu yüzden hayatı babasının yeni eşleriyle devam etti. Babası memurdu ve Sekiz kardeştiler.

Ahmed Arif, 'Hasretinden Prangalar Eskittim' adlı kitabının ilk aşamasında kitabın adını 'Dört Yanım Puşt Zulası' koymak ister ancak bir dostunun uyarısından sonra vazgeçerek kitabın adını 'Hasretinden Prangalar Eskittim' olarak belirler.

Ay Karanlık
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim  gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık.

Ahmed Arif şiirlerinde sık sık 'Leylim' der.
Açıkça söylemese de Ustanın 'Leylim' dediği kişi aslında 'Leyla'dır.
Yani; Leyla Erbil.

Usta'nın 'Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini...' dediği Leyla Erbil de ünlü bir yazardır ve Ahmed Arif kendisine; 60’ın üzerinde mektup göndermiştir.


Leyla'ya Neşet Ertaş aşık oldu…
Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir'in Kırtıllar Köyü'nde doğmuştur.
Babası ünlü Bozlak üstadı Muharrem Ertaş, Annesi Döne Hanımdır.
7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin İkinci çocuğudur.
Sanatını babasının yanında düğünlere giderek öğrenmeye başlayan Neşet Ertaş yerelden, evrensele ulaşmış nadir halk ozanlarımızdan birisidir. Ve bozlak'ın en değerli temsilcilerindendir.

'Yazımı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm

Yarden ayrı kalmak ölüm
Söyle ne olacak halım
Böyle kader böyle zulum
Gelir garip başa Leyla'm'
dediği çocuklarının annesi ve eşi olan Leyla Hanımla  babasını bile karşısına alarak evlenmiş ve 10 yıl evli kaldıktan sonra ayrılmıştır.

Ayrıldıktan sonra büyük sıkıntılar yaşayan Neşet Ertaş eşi Leyla Hanım için birbirinden değerli türküler yakmış ve bu eserler kuşaktan kuşağa aktarılmaya başlamıştır.

25 Eylül 2012 tarihinde vefat eden Neşet Ertaş vasiyeti  üzerine babası Muharrem Ertaş'ın yanına defnedilmiş ve Leyla Hanım  da Usta'yı mezarında ziyaret etmiştir.
Leyla Hanım adına türküler yazılmış ender kadınlardan birisi olmasına rağmen hiçbir zaman hiçbir gazete, tv yada dergide yer almamış, evliliği hakkında tek kelime konuşmamıştır.
 
Mine'ye Çetin Altan aşık oldu…
Duayen Gazeteci ve Yazar Çetin Altan;  22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi.
Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
1946 yılında Ulus gazetesende muhabir olarak mesleğe başlamış ve uzun yıllar çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır.
Çetin Altan'ın:
Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı
Bir Avuç Gökyüzü (1974)
Viski (1975)
Küçük Bahçe (1978)
Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri (1985)
Aşk, Sanat ve Servet (1998) gibi pek çok kitapları da vardır.

Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Çetin Altan hakkında 300'den fazla dava açılmıştır.

Çetin Altan'ın bu hızlı yaşamının en değerli aşkı ise yine Ünlü bir Gazeteci  ve Yazar olan Mine Kırıkkanattır.
Mine Kırıkanat kendisini seven Çetin Altan'la 3.5 yıl birlikte olmuştur.

Çetin Altan, Mine Kırıkanat'a 'İstakoz' derken,Kırıkanat da Altan'ı; 'Çetin Altan, yaşamına giren kadınları ödül ve ceza olarak algıladı. Aslında kadınları sevmezdi, ama onların sevgisine muhtaçtı' diye anlattı.

Bu fırtınalı aşk da Kırıkkanat'ın bir başkasıyla evlenmek için ayrılmasıyla sona erdi.

Son söz;
'Seninle birlikte olunmaz
Sana maruz kalınır' der Emrah Serbes.

Bu güzel kadınlar, bu deli adamlara maruz kaldılar.
Bu güzel kadınların hepimizde hakları var, affetsinler.
Onların çektikleri çileler olmasa bizler bu kadar güzel eserler bulabilir miydik?

Bence;
Bulamazdık.

Sizce?


29 Aralık 2017 Cuma

O KADINLAR...

Fiziksel olarak olmasa da;
Her insan kendini güzel, yakışıklı zanneder.
Her çocuk için annesi, her adam için aşık olduğu kadın güzeldir.
Ve her kadın için oğlu, babası ve sevdiği adam yakışıklıdır.

Ve fakat bazı insanlar ya 'çok özel'dir ya da 'çok şanslı'.
İşte kültür tarihimize geçmiş o 'çok özel' kadınlardan birkaç örnek…

Bu kadınların hepsi çok büyük adamların aşık olduğu çok özel kadınlardı. Acaba hangisi daha şanslı yada şanssızdı? Böyle adamlarla aşk yaşamak onların duygusal dünyasında nasıl izler bıraktı, kimbilir?

Başlıyoruz:
Piraye'ye Nazım Hikmet aşık oldu…
Dünya şiirinin tartışmasız en önemli isimlerinden birisi olan Nazım Hikmet, 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu.
Tıpkı aşk hayatı gibi sanatı ve yaşamıyla da fırtınalar estirdi.

Nazım Hikmet'in en büyük ilham kaynağı aşık olduğu kadın Piraye'dir.
Piraye, Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. 2 çocuk sahibi ve eşinden boşanmış bir kadındır.
1935 yılında evlenip, kimseye haber vermeden İstanbul'a yerleşmişlerdir.
Piraye, Nazım Hikmet'in en uzun süre evli kaldığı kadındır ayrıca...

Ancak hemen ardından, Nazım'ın mahpusluk günleri başlar. Nazım Hikmet içerideyken, Piraye'ye onlarca şiir yazar. Fakat bu büyük aşk Nazım  Hikmet mahpushanedeyken  sekteye uğrar, Çünkü Nazım Hikmet aynı zamanda Münevver adında başka bir kadınla da görüşmektedir. Piraye yıkılır, ancak kimseye belli etmez.

Piraye, Nazım Hikmet'ten uzaklaşmaya başlar bunun üzerine;
'Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!' diye yazar Nazım Hikmet.

Nazım Hikmet açlık grevine başladığı dönemde rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır.
Piraye tüm yaşananlara rağmen hastaneye giderek, çıkınca eve gelebileceğini söyler.
Ancak bu görüşme sırasında kapıdan Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer.
1930'da başlayan aşk 1950'de noktalanır.
Bu 20 yıl hep tutuklanmalar ve mahpuslukla geçmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç yalnız bırakmamış ve sabırla beklemiştir.
Boşandıktan sonra da 1995 yılında ölene kadar hiç bir gazeteciye tek bir laf etmemiş ve kimseyle de bir daha evlenmemiştir.

Leyli'ye Ahmed Arif aşık oldu…
Tek şiir kitabı 'Hasretinden Prangalar Eskittim' ile edebiyatımızın ölümsüzler listesine giren Ahmed Arif, 23 Nisan 1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Bebekken annesi Sâre Hanımı kaybetti, bu yüzden hayatı babasının yeni eşleriyle devam etti. Babası memurdu ve Sekiz kardeştiler.

Ahmed Arif, 'Hasretinden Prangalar Eskittim' adlı kitabının ilk aşamasında kitabın adını 'Dört Yanım Puşt Zulası' koymak ister ancak bir dostunun uyarısından sonra vazgeçerek kitabın adını 'Hasretinden Prangalar Eskittim' olarak belirler.

Ay Karanlık
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim  gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık.

Ahmed Arif şiirlerinde sık sık 'Leylim' der.
Açıkça söylemese de Ustanın 'Leylim' dediği kişi aslında 'Leyla'dır.
Yani; Leyla Erbil.

Usta'nın 'Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini...' dediği Leyla Erbil de ünlü bir yazardır ve Ahmed Arif kendisine 60’ın üzerinde mektup göndermiştir.


Leyla'ya Neşet Ertaş aşık oldu…
Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir'in Kırtıllar Köyü'nde doğmuştur.
Babası ünlü Bozlak üstadı Muharrem Ertaş, Annesi Döne Hanımdır.
7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin İkinci çocuğudur.
Sanatını babasının yanında düğünlere giderek öğrenmeye başlayan Neşet Ertaş yerelden, evrensele ulaşmış nadir halk ozanlarımızdan birisidir. Ve bozlak'ın en değerli temsilcilerindendir.

'Yazımı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm

Yarden ayrı kalmak ölüm
Söyle ne olacak halım
Böyle kader böyle zulum
Gelir garip başa Leyla'm'
dediği çocuklarının annesi ve eşi olan Leyla Hanımla  babasını bile karşısına alarak evlenmiş ve 10 yıl evli kaldıktan sonra ayrılmıştır.

Ayrıldıktan sonra büyük sıkıntılar yaşayan Neşet Ertaş eşi Leyla Hanım için birbirinden değerli türküler yakmış ve bu eserler kuşaktan kuşağa aktarılmaya başlamıştır.

25 Eylül 2012 tarihinde vefat eden Neşet Ertaş vasiyeti  üzerine babası Muharrem Ertaş'ın yanına defnedilmiş ve Leyla Hanım  da Usta'yı mezarında ziyaret etmiştir.
Leyla Hanım adına türküler yazılmış ender kadınlardan birisi olmasına rağmen hiçbir zaman hiçbir gazete, tv yada dergide yer almamış, evliliği hakkında tek kelime konuşmamıştır.
 
Mine'ye Çetin Altan aşık oldu…
Duayen Gazeteci ve Yazar Çetin Altan;  22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi.
Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
1946 yılında Ulus Gazetesi'nde muhabir olarak mesleğe başlamış ve uzun yıllar çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır.
Çetin Altan'ın:
Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı
Bir Avuç Gökyüzü (1974)
Viski (1975)
Küçük Bahçe (1978)
Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri (1985)
Aşk, Sanat ve Servet (1998) gibi pek çok kitapları da vardır.

Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Çetin Altan hakkında 300'den fazla dava açılmıştır.

Çetin Altan'ın bu hızlı yaşamının en değerli aşkı ise yine Ünlü bir Gazeteci  ve Yazar olan Mine Kırıkkanat'tır.
Mine Kırıkkanat kendisini seven Çetin Altan'la 3.5 yıl birlikte olmuştur.


Çetin Altan, Mine Kırıkanat'a 'İstakoz' derken,Kırıkanat da Altan'ı; 'Çetin Altan, yaşamına giren kadınları ödül ve ceza olarak algıladı. Aslında kadınları sevmezdi, ama onların sevgisine muhtaçtı' diye anlattı.

Bu fırtınalı aşk da Kırıkkanat'ın bir başkasıyla evlenmek için ayrılmasıyla sona erdi.

Son söz;
'Seninle birlikte olunmaz
Sana maruz kalınır' der Emrah Serbes.

Bu güzel kadınlar, bu deli adamlara maruz kaldılar.
Bu güzel kadınların hepimizde hakları var, affetsinler.
Onların çektikleri çileler olmasa bizler bu kadar güzel eserler bulabilir miydik?

Bence;
Bulamazdık.
Sizce?



24 Aralık 2017 Pazar

TARİHÇİ ALİ BIYIK, KİTAPLARI VE SİVAS, GEMEREK...

Tarihçi Ali Bıyık kimdir?
09 Eylül 1983 yılında Sivas’ta doğdu.
İlk, orta ve lise eğitimini Sivas’ta, Lisans öğrenimini Kayseri’de, Yüksek Lisans eğitimini ise Karabük’te tamamladı.
Şu an Karabük Üniversitesinde doktora eğitimine devam etmektedir.

Kitapları;

- Kasaba ve Köyleri Gemerek (Tarihi ve tarihi yerleri), Berikan Yayınevi, Ankara 2009.
- İşte Bundandır Kavgam, Mustafa Çatıkkaş hakkında araştırma, Ozan Ajans, İstanbul 2011.
- Ruhlar: Sivaslı Ali Kemal Efendi ve Gemerekli Şehitlerimiz, Ozan Ajans, 2013.
(Gemerek; Sivas'ın bir İlçesidir)

Tarihçi  Ali Bıyık'ın ilk kitabı  'Kasaba ve Köyleri Gemerek -Tarihi ve tarihi yerleri'  2009 yılında Berikan Yayınevi tarafından çıkarılmıştır.
Bu kitap akademik bir dille hazırlanmış  ve Sivas'ın Gemerek ilçesi hakkında doyurucu bir araştırma niteliği taşımasının yanısıra ilerki kuşaklara kaynak oluşturabilecek bir eser özelliği de taşımaktadır.

Tarihçi Ali Bıyık 2.Kitabı 'İşte Bundandır Kavgam' adlı kitabında yine Sivas - Gemerek doğumlu, Şair, Yazar Mustafa Çatıkkaş hakkında derin araştırmalar yapmış, Mustafa Çatıkkaş hakkında genel ve özel bilgilerin yanısıra yazarın çalışmalarıyla ilgili olarak da örnekler sunmuştur.

Tarihçi  Ali Bıyık'ın; 3. Çalışması ise; 'Türkiye Cumhuriyeti'nin asil ruhları - Sivas'lı Ali Kemali ve Gemerek şehitlerimiz' dir.
Bu çalışmada Cumhuriyet şehitlerinden Ali Kemali Efendi başta olmak üzere Gemerek'li şehitlerimiz ele alınmıştır.

Ali Kemalî Efendi kimdir?

Kitabın önsözünde;
'Milli mücadele şehidi. 1853 yılında Sivas Gemerek’te doğan Ali Kemalî Efendi her türlü olumsuzluğa rağmen kendini geliştirmiştir.

Çeşitli çalışmaları ile din ve devlet için her türlü fedakârlıktan kaçınmayan bu büyük insanın Sivas’ta tanınmadığını düşündüğümüz için bu eser tarafımızca hazırlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mihenk taşlarından biri olan Ali Kemalî Efendi’nin kendisi hakkında özetle bilgi verilmiştir.

Yaptığım birkaç çalışmadan biri olan Gemerek ve Şarkışla Meşhurları adlı çalışmam için çeşitli kaynaklardan faydalandım. Kaynaklardan toparladığım isimler bizim değerlerimizdir.

Sivaslı Ali Kemalî Efendi’nin yanı sıra Bahar Yiğiter, Bülent Ceylan, E. Semih Yalçın, Gülten İlhan, Hakan Sağırkaya, Meral Bıyık, Mustafa Çatıkkaş, Özden Özbay, Şennur Şenel ve diğerleri hakkında birçok bilgi edindim..'
denmektedir.


Tarihçi Ali Bıyık yakın zamanda ülkenin gündemine gelecek ender genç, donanımlı kişilerden birisi.
Yaptığı çalışmalar şimdilik yerel olmasına karşın birikimi ve vizyonu  ile ülke ve dünya tarihine yeni yorumlar katacak düzeydedir.

'Şekpir aslında müslümandır.' Diyenlerin tarihçi olduğunu sanmayın.
Tarihçi Mustafa Solak gibi Ali Bıyık da bu kulvarda ülkenin gelecek ve aydınlık yüzlerinden bir tanesidir. 





15 Aralık 2017 Cuma

KADINLAR NASIL GOL ATAR ?



Fark var…
Erkekler ve kadınlar arasında ciddi anlamda farklar var. 
Örneğin; Erkekler daha yüzeyselken kadınlar daha detaycıdır.
Erkekler çabuk unuturken kadınlar asla unutmaz.
Ve fakat sorsan; 
Dünyayı erkekler yönetmektedir, 
Aslına bakarsan; 
Herkesi ve her şeyi kadınlar yönetmektedir.

Kısaca; Erkekler röntgen çekerken kadınlar  mr çeker…
Ki her detayı daha net görebilisin, çekip çevirebilsin diye.
Bu nedenle; 
Hiçbir kadınla aşık atılamaz, dans edilemez, kafa bulunamaz, oyun oynanamaz.

Peki kadınlar erkekleri nasıl tavlar?

Kural 1:
Sanki erkekle karar veriyormuş  gibi gözükse de ve dahi erkekler  tarafından  böyle anlatılsa bile ilişkinin olup, olmayacağına kadınlar karar verir.
Kadın istemiyorsa ilişki başlamaz.

Kural 2:
Kadınlar  tavlamak istediği erkeği çok iyi analiz eder. Erkek başlarda sadece görsel konularla ilgilenirken, Kadınlar elde etmek istediği erkeğin çoktan hobi ve ilgi alanlarını  hatta sevdiği film ve dizileri  dahi öğrenmiş kendisi beğenmese bile o konulara ilgi duyuyormuş gibi yapmaya başlamıştır. O yüzden erkekler çoğu zaman birlikte olduğu kadının gerçekte hangi takımı tuttuğunu bile öğrenemez.

Kural 3:
Erkekler ilişkinin en fazla ilk haftasında yaşadığı tüm aşkları anlatırken, Kadınlar asla eski sevgilisi ya da sevgilileri hakkında konuşmaz. Gizemli olmayı seçer ve bu gizemli kalmanın erkeği daha çok kendisine bağladığını bilirler.  O yüzden pek çok erkek kendini birlikte olduğu kadının ilk sevgilisi zanneder ve yanılır.

Kural 4:
Kadınlar zor da olsa özellikle erkeklerin istediği şeyleri yapmamaya çalışır. Çünkü;  İzin verdikçe daha fazlasının isteneceğini bilir,  Çizgiyi çeker, ısrar edilmesini beklerler. Erkekler de ısrar ettikçe yavaş yavaş taviz vermeye, kaybetmeye başlarlar.

Kural 5:
Kadınlar kendilerine önem verilmesini isterler. Çok istese de zırt pırt mesaj atmaz gelen mesajlara hemen cevap vermez. Çalan telefonu hemen cevaplamaz. Elinde telefon saatlerce erkekten haber gelmesini bekler ama genelde kendisi aramaz. Hatta erkek arayınca çok meşgulmüş, çok yoğunmuş gibi yaparak erkekleri çileden çıkarırlar.

Kural 6:
Kadınlar birlikte olduğu erkeğin kendisini güzel bulduğunu bilir ama önemsemiyormuş gibi davranır. Erkek bu beklentiye cevap verecek söz ve ya davranışlarda bulunmazsa sıkıntı başlar. Ve kadınlar bu sıkıntının en az 10 katını erkeğe ödetir.
Erkek ne olduğunu bile anlamadan derin bir çaresizlik içinde hem bu sıkıntının geçmesini bekler hem de yaşar.

Kural 7:
Kadınlar erkeklerin başkalarına nasıl davrandığını sürekli inceler. Buradan erkeğin kendisine davranış biçiminde ne kadar samimi olup, olmadığını öğrendiği gibi aynı zamanda ilerde erkeğin aleyhine kullanmak üzere bilgiler de toplar.

Kural 8:
Kadınlar ‘Evde yemek yiyip şarap içelim film de izleriz’ in aslında ‘sevişmek istiyorum’ olduğunu bilir. Bu sözü erken söyleyen pek çok erkek 'Erken kaybenler' listesine girmiştir bile. Ne demiştik; Her şeye kadın karar verir salak salak konuşmanın, abuk subuk şeyler teklif etmenin hiçbir yararı olmaz.

Kural 9:
Kadınlar evlilik hakkında pek konuşmaz. Bu konunun erkekleri rahatsız edeceğini veya kaçırabileceğini bilir. Zamanı geldiğinde de istemiyormuş gibi yapar ama bağırarak 'Evettt' der.
Erkek  istediği kadınla evlendiğini zannederken. Aslında erkek değil kadın istediği kişiyle evlenmiştir. Belki de bu yüzden kadın ömür boyu eşine sadık kalabilirken erkek evliliğinin ilk haftasında başka bir manita için sahneye çıkar…

Kural 10:
Kadınlar önce güvenir sonra sever. Erkekler önce sever sonra güvenir.


Ve kadınlar nasıl yol verir?
- Aklın yok mu senin?
- Var, neden olmasın ki?
- Peki neden oraya ben hiç gelmiyorum ?
- Aslında geldin bir ara...Sonra unuttum, İşler, güçler işte. Çok koşturuyorum, çok yoğunum bu aralar. Biliyorsun hayat mücadelesi... Faturalar,  çoluk çocuğun dertleri bitmiyor bir türlü...
Sessizlik

- Aklın yok mu senin?
- Var dedim ya.
Neden bir daha sordun?
- Aklın yok senin.
- Nasıl?
- İsteklerin var.
Sessizlik

- Peki senin aklın var mı?
- Vardı bir ara, senden önce vardı, şimdi yok.
Sessizlik

Radyo'da Hümeyra çalar.
'Bir çok giden memmun ki yerinden
Çok seneler geçti, dönen yok seferinden...'
- Kızdın mı bana?
- Yok kızmadım.
- Ben senin aklına geldim mi?
- Ne zaman?
- Bugün
- Bugün gelmedin. Dün unutmamıştım ki seni...
Sessizlik

Radyo'da Hümeyra çalmaya devam eder.'
Bir çok giden memmun ki yerinden
Çok seneler geçti, dönen yok seferinden...' 
Şarkı loop'dadır.
Bir türlü bitmez

Şarkı bitmez ama; Erkek artık Zeki Demirkubuz'un un 'Kader' ve 'Masumiyet'  isimli filmlerindeki 'Bekir'dir artık.

Bekir kim mi?
Bekir sevdiği kadın uğruna her şeyini ve dahi üstüne 'gurur' ve 'kibir'ini de kaybeden erkek bir kahramandır.

İşin kötü tarafı Bekir'in sevdiği kadın da başka bir erkeği sevmektedir. Kadının sevdiği adam hapishanededir ve kadın şehir şehir bir mahpus'un peşinden gitmektedir. Filmin finalinde Bekir sevdiği kadını Kars'ta bulur; 'Yanında kalmama izin ver. Benim de bir gururum var' der. 'Gördük' der kadın.

Ve Bekir meşhur sözlerini söyler;
'Buraya senin kapına gelince durdum düşündüm. Oğlum Bekir; Bu kapı ahiret kapısı, burası sırat köprüsü…Bu sefer de geçersen bir daha geri dönemezsin. İyi düşün dedim. Düşündüm, düşündüm ama olmadı, dönemedim. Sonra bak oğlum dedim kendi kendime; Yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Sonu belli, eğ başını usul usul yürü şimdi…'

Son söz;
Bazı kadınlar adeta birer sırat köprüsüdür.
Bazıları cennet,
Bazıları ise cehennem.

Kadınlar erkeklerin en büyük sınavlarından birisidir.



 


11 Aralık 2017 Pazartesi

Selvi Boylum Al Yazmalım - Kırmızı Eşarp

Film;
'Sevgi nedir' diye sorar.
Ve yine filme göre;
'Sevgi emektir, Sevgi bir yürek çarpıntısıdır.'
İşte film de bu 'Emek' ve 'Yürek çarpıntısı' üzerine kurgulanmıştır.

Film;
1977 yılında Atıf Yılmaz tarafından Osmaniye'de çekilmiştir.
Yapımcı; Arif Keskiner, Senarist ve Yardımcı Yönetmen ; Ali Özgentürk,
Görüntü Yönetmeni; Çetin Tunca, Işık Şefi; Erol Batıbeki, Özgün Müzik; Cahit Berkay, Orijinal hikaye Kırgız Yazar Cengiz Aymatov'un 'Kırmızı Eşarp' adlı romanıdır.

Cengiz Aymatov ünlü şair Nazım Hikmet'in yakın dostu ve dünya edebiyatının 'Toplumcu - Gerçekçi' ekolünün önemli yazarlarından bir tanesidir.

Cengiz Aymatov'un 'Kırmızı Eşarp' adlı romanı Rusya'da da 2 kez film olarak çekilmiş fakat yazarı tarafından 'Selvi Boylum, Al Yazmalım' kadar beğenilmemiştir.

Bilindiği üzere;
Asya rolünü; Türkan Şoray,
İlyas rolünü; Kadir İnanır,
Cemşit rolünü ise Ahmet Mekin oynamıştır.

Film;
'Asya kendisine emek veren Cemşit'i mi yoksa sevdiği adam İlyas'ı mı tercih edecektir?'
Soru ve çelişkisi üzerinden aşkı, sevdayı, ihaneti, yokluğu, yoksulluğu, toplumun kadın üzerindeki baskı ve sömürüsünü, egemen erkek toplum yapısının kadını nasıl çaresiz bıraktığını şiirsel bir dille anlatmaktadır.

Asya (Türkan Şoray); Aklıyla, kalbi arasında sıkışıp kalmış ve tercihini kendisi, çocuğu ve sevgisine emek harcayan Cemşit'ten yana kullanmıştır.

Çekim aşamasına gelince;
Türkan Şoray'a 'Yeşilçam Film'den bir film teklifi gelir.
Fakat Türkan Şoray gelen senaryoyu beğenmez ve 'Kırmızı Eşarp' isimli romanı tavsiye eder.

Bunun üzerine yapımcı ve yönetmen bu romanı beğenir ve 'Selvi Boylum, Al Yazmalım' adıyla çekmeye karar verir.

Pek bilinmese de;
Aslında bu filmin çekilmesinde bir anlamda Türkan Şoray'ın ciddi etkisi vardır.

Öte yandan; Film senaryosu tam olarak bitirilmeden çekilmeye başlar.
Çünkü henüz filmin finali yazılmamış ve final hakkında da fikir ayrılıkları vardır.

Filmin finali için Türkan Şoray; 'Seyircinin alışık olduğu gibi; Filmde mutlu son olsun, Asya ile İlyas kavuşsunlar' derken, Senarist Ali Özgentürk; 'Finalde Asya ile İlyas beraber olmamalı, Asya kendisine emek veren Cemşit'I tercih etmeli' demiş ve çeşitli tartışmalar çıkmıştır.

Bunun üzerine Ali Özgentürk finali yazmayacağını söyleyip ekipten ayrılmak üzereyken Türkan Şoray finali bu şekliyle kabul ederek oynamış ve bu fikri için yıllar sonra; 'O zamanlar gençtim, fikrim yanlıştı. Yönetmen Atıf Yılmaz ve Ali Özgentürk haklıydı.' demiştir.

Film;
Pek çok özelliğinin yanısıra Türk sinemasına bir yönetmen daha kazandırmıştır.
Bu yönetmen; Ali Özgentürk'tür.

Senarist - Yönetmen Ali Özgentürk 1945 yılında Adana'da doğmuştur.
Sinemaya 1971 yılında Kamera Asistanı olarak başlamış ve ilk uzun metraj filmi 'Hazal'ı 1979 yılında çekmiş ve adını duyurmayı başarmıştır.

Ali Özgentürk daha sonra; 'At', 'Bekçi', 'Su da yanar', 'Çıplak' ve 'Mektup' adlı filmleri çekmiş ve çeşitli Ulusal ve Uluslararası yarışmalarda ödüller kazanmıştır.
Ali Özgentürk, Ayrıca tanınan Gazeteci Nebil Özgentürk'ün ağabeyidir.

Filmin erkek başrol oyuncusu Kadir İnanır; 'Bu film dünya aşk filmleri listesine girecek düzeydedir. Çünkü insan ruhunun derinliğine hitap etmektedir' diyerek filme verdiği öneme dikkat çekerken, Filmin müzikleri de adeta efsane olmuştur.

Film müziklerini usta sanatçı Cahit Berkay yapmış ve bu müzikler filme büyük katkı sağlamasının yanısıra sayısız radio ve tv programlarında kullanılmıştır.

'Selvi Boylum, Al Yazmalım' Türk sinemasında bir mihenk taşı olmasının yanısıra 2010 yılında yeniden işlenmiş ve hd kalitesinde tekrar seyirciyle buluşmuştur.

Ve 'Selvi Boylum, Al Yazmalım' aldığı diğer ödüllerin yanısıra Türk Sinemasının 100. Yılında yapılan Halk Oylaması'nda '100 Yılın En iyi Film'i seçilmiştir.









2 Aralık 2017 Cumartesi

Ramak Kaldı…

Asıl adı; Samim İğde.
1973 yılında doğmuş.
Ama tanıyanlar 'Ramak Kaldı' olarak biliyor.

Peki ama neden 'Ramak Kaldı' ?
Bir sanat etkinliğinde sahnede şiir okurken yanına yaşlı bir kadın gelmiş.
Yaşlı kadının elini öptükten sonra sormuş;
- Neden geldin, buyur anne demiş.
Yaşlı Kadın gözyaşları içinde;
- Sen adeta benim kaybettiğim oğlumun kopyasısın. O'nu kaybettikten sonra  dilime  bir cümle yapıştı kaldı.  Ben de 'Sana kavuşmama  Ramak kaldı'  dedim her gün, her gece… Şimdi senden bir isteğim var. Bundan sonra ne yazarsan yaz, Ama sonuna isminden önce 'Ramak kaldı'  yaz olur mu? Bu senin mahlas'ın olsun.

Samim İğde bu konuşmanın ardından mahlas olarak 'Ramak Kaldı'yı kullanmaya başlamış ve hala öyle devam ediyor.

Samim İğde'ye dışardan  baksan  açık teni ve mavi gözleri nedeniyle; 'Göçmen' veya 'Trakya'lı  dersin  ama değil aslen Sivas'lı.
Kırk'lı yaşlarda, İstanbul'da yaşıyor.

İlk kitabı 'Ramak Kaldı'  Tunç Yayınları'ndan Ağustos 2017 yılında yayınlandı.
144 sayfalık kitapta şiirlerin arasına sıkıştırılmış kısa öyküler de var.

Şiirlerinde;
Aşk, ayrılık, hüzün, acı, keder, hasret, umut gibi insana ait değerlerin yanı sıra sistemi eleştiren çalışmalar da var.

'Ellerim çaresiz'  isimli  şiirinde  birey'lerin  yaşadığı sosyo - ekonomik  çaresizliklere  dikkat çekerek şu güzel sözleri sıralamış;

'Gördüğüm bütün gözler
Bir dilenci gibi bakıyorlar gözerimin içine
İçimi burkuyor bileği bükülmez bildiğim yüreklerin
Bu tarifi  imkansız çaresizliği…'

Samim İğde'nin şiirleri bazı platformlarda yayınlanıyor.
Kendisi de çeşitli etkinliklere katılıp, şiirlerini okumanın yanı sıra, Ülkenin en uzak köylerinde yaşayan çocuklara dokunabilmek için bazı okullara ücretsiz olarak yüzlerce  kitaplarını da yolluyor.

Mudanya'yı çok seven İğde;
'Birkaç işim kaldı İstanbul'da. Onları  hallettiğim de Mudanya'ya yerleşeceğim. İstanbul artık yaşanamaz hale geldi' diyor.
Hatta;
Mudanya'da tanıştığı 'Bir garip adam'ın balık tuttuktan sonra balığın ağzından zokayı çıkarırken 'Besmele' çektiğini  anlattığı bölüm ise; Hayata tekrardan nasıl bakmamız gerektiğini öğretir gibiydi...

Yeni kitabı bir roman…

Ve şu sıralar yeni bir kitap çalışması yapıyor.
Bu  sefer  bir roman  yazıyor.

Geçen oturduk bir kaç bardak çay içtik.
Ordan, buradan ve yazdığı romandan konuştuk.

Roman'ının  konusunu anlatırken  gözleri ıslandı.
Ben de bir ara nefessiz kaldım sanki.
Belli ki;
Çok etkileyici bir esere kavuşacak okurları.

Samim İğde;  İğneyle kuyu kazarak, derinden, sessizce ama çok güçlü bir şekilde  geliyor.

İğde;
'Kimsenin olamayacağı kadar dürüstüm üstelik
Kendime,
Hakk'a
Hakikate dürüstüm,
Melekler şahit…'


Diyor ya bir şiirinde, bence de öyle.







NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...