17 Ocak 2024 Çarşamba

ÇAYHANE - MEMLEKETİ BATIRACAKTI - BÖLÜM 3

 Hiç kimsenin çay istememesine sinirlenen Garson;

''Bir bardak çay içip, Akşama kadar burada oturan arkadaşlar; Burası bakım yurdu değil, Biz de para kazanacağız ki, Eve ekmek götürelim, kiramızı ödeyelim, Kimse kusura bakmasın ben herkese bir çay dolduruyorum. İsteyen içer istemeyen hesabını öder, kalkar gider kardeşim'' dedikten sonra çayları bardaklara doldurmaya başladı.
Garson çayları masadakilerin önüne tek tek bırakırken mekanın müdavimlerinden Zırtçı Sadullah Abi içeri girdi. Sadullah Abi'nin herhangi bir mesleği yoktu, Gündelik işlerde çalışıp, üç beş kuruş kazanmaya çalışırdı. Hatta bir ara kahvenin önünde durup liseden çıkan kızı yaşındaki çocukları süzüp, iç geçirirken farkedilmiş ve bir ton dayak yemişti.
Hemen arkasındasın da bir ayağı topal olan tarihin en büyük Zırtçılarından biri olan Temel Baba ''Selamınaleyküm'' diyerek içeri girdi.
Temel Baba hayatı boyunca hiç çalışmadı, tombalacılık yaptı, bul karayı al parayı yaptı. Bu yaşına kadar, Nerede kalabilirse orada yattı, ne bulduysa, ne verdilerse onu yedi. Hatta yaşı gelip emekli olmak için dilekçe verdiğin de sadece Ondört günlük sigortası olduğu ortaya çıkmıştı. Bu nedenle ancak Altmışbeş yaşına gelince Üç ayda bir alınan yaşlılık maaşı almaya başladı.
Zırtç.ı Sadullah Abi'nin dünyadaki en gıcık olduğu kişi Zırtçı Temel Babaydı, O'nu günahı kadar sevmez, elinden gelse bir bardak suda boğmak isterdi. Temel baba da Zırt.ı Sadullah Abiyi sevmez, elinden geldiğince O'nunla konuşmamaya, selamlaşmamaya çalışırdı.
Temel Baba daha çok siyasi konulardan konuşurdu. Gençliğinde kominist olarak duvarlara yazılar yazmış, daha sonra ülkücü olup bıyıklarını iki taraftan aşağı uzatmıştı.
''Rahmetli Türkeş senede bir kaç defa beni Ankara'ya çağırır, 'Ne yapayım ben bu partiyi, ne diyorsun?' diye sorar, Ben de O'na akıl verir geri dönerdim derdi. Yaşı biraz daha ilerleyince sakal bırakan Temel Baba menzil tarikatına mürit olmuş, Herkesi Adıyaman'a davet etmeye başlamıştı. Fakat hiç kimse O'nunla Adıyaman'a gitmemişti, gitmedi.
Garson,
''Evet yeni gelen beyler, ne içiyorsunuz?'' diye sordu. Sadullah Abi eliyle çay karıştırma hareketini yaparak çay istediğini söylerken, Temel Baba, ''Bana bir tane nes ver'' dedi. Temel Baba'ya Nescafe demek hem uzun hem gereksiz geldiği için Nescafe'ye kısaca Nes derdi.
Hatta siyasi konularda konuşurken Kemal Kılıçdaroğlu'na 'Kılıç', Ekrem İmamoğlu'na 'İmam', Devlet Bahçeli'ye 'Devlet', Recep Tayyip Erdoğan'a da 'Reis' derdi.
Garson çay bardağındaki nescafeyi Temel Baba'ya uzattıktan sonra,'' Nerden geliyorsun, nasılsın Temel Baba?'' diye sordu. Temel Baba hem hiç evlenmemiş hem de hiç çocuğu olmamışken kendisine sürekli 'Baba' denmesini isterdi.
''Dergahtaydım, Namaz kıldıktan sonra buraya geldim. Akşama sohbete var, gençlere dinimiz anlatacağım. Çok bozuldu ortalık. Ortalık orospu kaynıyor, ibne kaynıyor'' deyip bir yudum nescafe içti.
Cezmi usta alaycı bir tavırla;
''Emekli maaşları Onbin Lira oldu, Ne diyorsun Temel Baba?'' diye sordu.
''Yeter, çok bile. Onbinlira az para mı? Ben nasıl geçiniyorsam onlar da öyle geçinsin. Bunlara Ellinin de versen 'yetmez' diyecekler.
Sadullah Abi söze girip;
''Sen de ev kirası yok, çoluk çocuk yok. nerde akşam orada sabah geziyorsun, herkes sen mi?'' dedi
Temel Baba
''Kılıç gelseydi bu parayı da bulamayacaklardı. Emekliler maaş alamayacaktı. Buna da şükretsinler, bana ne ''dedi.
Sadullah abi,
''Onbeşbin Lira vereceğim dedi ya ''
''Yalan söyledi, SSK'yı batırdı, memleketi de batıracaktı. SSK müdürüyken tüm sülalesini sigortalı yaptı, doğmamış torunun bir sigortalı yaptı. Yirmi yaşındaki torunu da emekli oldu, şimdi maaş alıyor'' dedi Temel Baba.
Garson,
''Hasiktir lan, sallama '' dedi.
Temel Baba;
'' Ne sallıycam kardeşim, benden daha mı iyi bileceksin?' dedi.
Devamı var...



ÇAYHANE - BIRAKIN BU İŞLERİ - BÖLÜM 2

Garson yavaşça televizyonu açtı. Haberleri güzel bir kadın sunuyordu; ''Dolar tarihi zirveyi görerek Otuz Lirayı aştı. Benzine bu akşamdan itibaren geçerli olmak üzere Üç Liralık bir zam daha geliyor. Onbeş Bin Liradan aşağı kiralık ev bulunamazken asgari ücret Onyedi Bin Lira oldu.

Emeklilere verilen Onbin Lira ile emeklilerin çoğu açlık sınırının altında geçinmeye çalışıyorken hükümete yakın isimlerin varlıklarına varlık katmaları ve lüks yaşamları dikkat çekiyor''...
İnşaatlarda kalfalık yapan Asım Usta ile iş ortağı duvar ustası Cezmi Usta sessizce haberlere kulak kabarttıktan sonra Asım Usta, ‘’Değiştirin şu kanalı, ne varmış halimizde iyi kötü geçinip gidiyoruz işte. Bunların işi gücü bölücülük yapmak. Tüm dünyada açlık, fakirlik var. Biraz sabredeceğiz, düzelecek her şey. Rusya’da savaş var, Filistin’de savaş var. İki yıl hastalık oldu, Hükümet hepimize bakmadı mı, İçimizde, dışımızda hainler var, Bizim kalkınmamızı istemiyorlar, Etrafımız yangın yeri olmuş, bu bölücü kanallar hala muhalefet yapıyor. A Haber!i açın ‘’ dedi.
Cezmi Usta da ortağını destekler şekilde başını sürekli salladıktan sonra; ‘’Bunların hepsi cehape kafasındaki adamlar. Cehape’nin bu memlekete ne faydası oldu, bir tane çivi çaktılar mı, Onların zamanını da gördük, çöpler toplanmıyordu, su yoktu su, evin önüne su tankerleri geliyordu, tankerlerden su alıyorduk. Tüp kuyruğunu, sana yağ kuyruğunu da gördük. Şimdi öyle mi, memlekette her şey var. Git bime istediğini al, bimi beğenmezsen şoka git yine her şey var. Kıtlık mı kaldı, fakirlik mi kaldı.
Herkesin cebinde en lüks cep telefonları var, herkesin evinin önünde araba var. Eskiden kaç kişinin arabası vardı, arabaya zenginler binerdi. Üstüne hastanelerde sabah beşte kuyruğa girerdik, ameliyat parasını veremeyince hastamız hastanede rehin kalırdı, Bunlar yetmiyormuş gibi, dinden imandan soğuttular insanları, insanlar dedelerinin mezar taşlarını okuyamaz hale geldi, bunların hepsini bu herifler yapmadı mı, halifeliği kaldırmasalar Müslümanların kralı biz olacaktık, şimdi dünyanın en zengin milleti biz olmuştuk, yalan mı kardeşim?’’ dedi.
Garson araya girerek,
‘’ Eskiden insanlar dedesinin mezar taşını okuyabiliyorlar mıydı?’’ diye sordu.
‘’ Çok güzel okuyorlardı hem de’’ dedi Cezmi usta. ‘’Benim anamın anası bırak mezar taşlarını Kuran-ı Kerim’i bile okurdu.’’
‘’Okuyordu da, ne yazdığını anlıyor muydu?’’
Cezmi Usta.
‘’Tam anlayamazdı, ne dediğini çeviremezdi ama hatim ederdi. Şimdikiler bunu da yapmıyor’’ dedi.
‘’Yav bırakın bu işleri, çay isteyen var mı, çayları tazeleyeyim mi, aybaşı geliyor daha kirayı toparlayamadım’’ dedi Garson.
Hiç kimse çay istemedi.



15 Ocak 2024 Pazartesi

ÇAYHANE - DERİN SESSİZLİK - BÖLÜM 1

Dört masası bulunan Çayhane'de derin ve garip bir sessizlik vardı. Hiç kimse bir başkasıyla konuşmadığı gibi bir başkasıyla göz göze de gelmemeye çalışıyordu.
Duvarlar uzun zamandır boyanıp temizlenmediği için kirli ve bakımsızdı.
Televizyonun yan tarafına asılmış olan eski bir duvar saati ise, en son Altı'yı On geçe durmuş ve o günden beri pili değiştirilmemişti,
Garson isteksiz tavırlarla yüzü çizgili ve yorgun gözüken adamın masasına bir bardak çay bıraktı.
Yorgun Adam;
''Çay kaç Lira?'' diye sordu.
''Yedi Lira''.
''Daha geçenlerde Beş Liraydı, ne zaman zam geldi?''
''Bugün Yedi oldu. Her şeye zam geliyor, kurtarmıyordu, mecburen zam yaptık'' dedi Garson.
''Beş Lira var yanımda'' diyerek cebindeki parayı çıkarıp masaya koyan Yorgun Adam, ardından kaçak olduğu belli olan sigarasından bir tane yakarak, derin derin çekmeye başladı. Garson parayı alıp cebine koyduktan sonra çay kazanının başına geri döndü ve kirli bardakları yıkamaya başladı.
Çayhane'nin ölümcül sessizliği köşede oturan bir başka adamın cep telefonunun çalmasıyla bozuldu.
''Alo, alo ne var, Ekmek mi, kaç tane alayım; Üç tane mi, tamam tamam, Hadi kapat'' diyerek telefonunu cebine koyduktan sonra, ''Buralarda Halk ekmek nerede?'' diye sordu.
Garson başını kaldırmadan;
''Buradaki kapandı, İlerdeki büyük camiinin yanında var'' dedi.
''Bir ekmek On Lira olmuş, Her gün Üç ekmek mi yenir, hayvan gibi ekmek yiyorlar'' diye kendi kendine söylendikten sonra;
''Bizim hesap ne kadar?'' diye sordu.
''Ondört Lira dedi'' Garson.
''Bir tane çay içtim ben. Bir çay Ondört Lira mı?'' diye sordu.
Garson sert bir tonla,
''İki çay içtin sen. İki çay Ondört Lira'' dedi.
Adam masanın üstüne paraları bırakıp gitti. Garson paraları alıp cebine koyarken, ''Paran yoksa çay içmeyeceksin ibne'' diye küfür etti adamın arkasından.
O esnada kenardaki masada tek başına oturan Kahverengi Montlu Adam emredici bir ses tonuyla; ''Televizyonu açsana haberleri izleyelim'' dedi.
''Televizyon bozuk, çalışmıyor'' dedi garson.
Bu cevabın üstüne ortam biraz daha gerginleşti. Kahverengi Montlu Adam, Garsonun yalan söylediğini elektrik harcamasın diye televizyonu açmadığını düşünerek dişlerini sıkmaya başladı.
''Yaptırsana televizyonu kardeşim o zaman, Televizyonsuz Kahvehane mi olur?''
Garson;
''Ben televizyon sevmiyorum'' diye kestirip, attıktan sonra ortam iyice gerildi.
Kahverengi Montlu Adam daha sert bir tonla;
'' Bir bardak çay ver'' dedi.
Garson;
''Bekle biraz, Su çektim, ısınsın ''dedi.
Bu söz üzerine ortam daha da gerildi.
Kahverengi Montlu Adam,
''Suyunu da seni de...Bir bardak çay daha versene kardeşim, parasıyla değil mi?'' diye bağırdı.
Garson, ''Sana çay veren gavat olsun'' diyerek elindeki çay kaşıklarını Kahverengi Montlu Adama doğru fırlattı.
Büyük bir kavga başlamak üzereyken araya diğer masadakiler girerek, ortamı sakinleştirdi. Kahverengi Montlu Adam masaya parayı fırlatıp, söylenerek çıkıp gitti.
Garson yavaşça televizyonu açtı. Haberleri güzel bir kadın sunuyordu; ''Dolar tarihi zirveyi görerek Otuz Lirayı aştı. Benzine bu akşamdan itibaren geçerli olmak üzere Üç Liralık bir zam daha geliyor. Onbeş Bin Liradan aşağı kiralık ev bulunamazken asgari ücret Onyedi Bin Lira oldu.
Emeklilere verilen Yedibinbeşyüz Lira ile emeklilerin çoğu açlık sınırının altında geçinmeye çalışıyorken hükümete yakın isimlerin varlıklarına varlık katmaları ve lüks yaşamları dikkat çekiyor''...

Mustafa Çatıkkaş
15.01.2024 - İstanbul



14 Ocak 2024 Pazar

MENEVŞE KOYMUŞLAR GÜLÜN ADINI...

 'Menevşe koymuşlar gülün adını'' isimli türküyü  Muzaffer Sarısözen derlemiş ve notaya almıştır.

Kaynak kişisi, Albus Aktaş olan türkünün yöresi Kırıkkale'dir.
Türkü kayıtlara 'Anonim' olarak geçmiştir.

Menevşe;
''Mor renkli, güzel kokulu çiçekler açan, çok yıllık otsu bir bitki'' demektir.

Türkünün sözleri şöyledir;

''Menevşe koymuşlar gülün adını
Alamadım dünyada muradımı

Amanın leyli leyli
Mor menevşe
Gülüm şaşıyorum ben bu işe

Ne güzel yakışmış allar Ayşe'ye
Boylarını benzettim mor menevşeye...''









9 Ocak 2024 Salı

ATATÜRK’ÜN “NE EVLATTI O” DEDİĞİ MUSTAFA NECATİ

    1894 yılı doğumlu ve Hukuk Fakültesi mezunu Mustafa Necati, işgalcilere karşı mücadele etmiştir. Kuvayi Milliye’nin hem ateşli bir hatibi hem de örgütçüsüdür. İzmir’in işgali haber alınınca 14 Mayıs 1919’da halkı İzmir’in Maşatlık denen bölgesinde toplayarak artacak işgallere direnmeye çağırmıştır. İzmir’in işgaliyle birlikte Balıkesir’de mücadele devam etmiş ve “İzmir’e Doğru” gazetesini çıkarmıştır. TBMM’nin açılmasından sonra Saruhan (Manisa) milletvekili olarak Ankara’ya gelmiştir. 

Ülkede huzuru sağlamak üzere kurulan İstiklâl Mahkemeleri’nde görev almıştır. Kastamonu İstiklâl Mahkemesi başkanlığı görevindeyken bölgedeki Kuvâyı Milliye hareketini de örgütlemiştir. Mustafa Necati sonrasında sırasıyla Mübadele ve İmar-İskân, Adalet, Millî Eğitim Bakanlığı yapmıştır. 

20 Ekim 1923 günü Mübadele İmar-İskân Bakanlığı’na getirilince 155.585 kişinin yerleşmesini sağlamıştır.  

6 Mart 1924 günü Adalet Bakanlığı görevine başlayan Mustafa Necati Sulh, Asliye, Cinayet ve Temyiz Mahkemeleri kurarak mahkemeleri ilçelere kadar yayar. Hâkimlerin sicillerini yeniden düzenleyerek hukuk öğrenimi görmemiş ve meslekte yetersiz olan 1000 civarında avukatın işine son verir. 20 Eylül 1924’de zabıt kâtibi, icra memuru ve müstantik (sorgu yargıcı) yetiştirmek üzere Ankara’da Adliye Meslek Mektebi’ni açmıştır. Ayrıca onun döneminde sonraki yıllarda çıkacak çeşitli kanunların hazırlıkları yapılmıştır. 

 

İlköğretim davası 

 

Mustafa Necati, devrimin yerleşmesi, halka benimsetilmesi yönünde Atatürk’ün fikrine en yakın kişilerden biriydi. Millî Eğitim Bakanlığı döneminde millî ve laik eğitim yolunda hızlı ilerleme görülecektir. 

20 Aralık 1925 tarihinde bakanlık görevine başlayan Mustafa Necati, eğitimde başarının ilkokulları yaygınlaştırmaktan geçtiğini düşünüyordu. Çünkü üst öğretim kurumlarına giden öğrenci sayısı, dolayısıyla yetişmiş insan da artacaktı. Bu sebeple 10 yılda okulsuz köy bırakmamak üzere her yıl 3 bin kişi, 10 yılda 30 bin öğretmen yetiştirmeyi hedeflemişti. Bunu sağlamak üzere Kayseri ve Denizli’de öğretmen okulu açmıştır. 

Mustafa Necati “memlekette, mektep bulamayan bir çocuk bırakmayacağım” diyordu. İlköğretimin yaygınlaştırılması için 819 Sayılı Muallim Mekteplerine Muavenet Kanunu çıkarılarak il özel idarelerine ait paraların % 10’luk bir dilimi, bakanlık bütçesine aktarılmıştır. 

Okullaşmaya öyle önem veriyordu ki bu uğurda Maliye Bakanıyla tartışmaktan çekinmemişti. Mustafa Necati Gazi Eğitim Enstitüsü için Ankara’da arsa ve bina tahsisatı isteyince Maliye Bakanının “veremem” yanıtına şu karşılığı verir: 

“Benim vazifem okul açmak, öğretmen yetiştirmektir, senin vazifen de buna para bulmaktır. Eğer ben okul açamaz ve bunu yetiştiremezsem namuslu bir adam olarak çekip gitmem lazım, sen de buna para bulamıyorsan, çekip gitmelisin.”[1] 

İlk ve orta öğretimin parasız gerçekleşmesini sağlamıştır. Dağınık yerlerdeki köylerin çocuklarını merkezî yerlerdeki yatılı köy okullarında okutmuştur. Kimsesiz çocuklar için yatılı şehir okullarında meslek sahibi olmalarını sağlamıştır. 

Necati Bey, karma eğitimi önemsiyordu. 1924-25 öğretim yılında ilkokullarda başlayan karma eğitim, Talim ve Terbiye Dairesi’nce, yalnızca ortaokulda uygulanması önerilmişse de, cesur davranarak liselerde de karma eğitime geçer. Böylece1927-1928eğitim-öğretim yılında ortaokulda, 1928-1929 eğitim-öğretim yılında da liselerde karma eğitim uygulanmaya başlanır. 

Mustafa Necati’nin eğitimin tek elden yönetilmesine gayret sarfettiğini görüyoruz. İlköğretimin yaygınlaştırılması işi valilere bırakılmıştı. O, bir veya daha çok valilikleri birleştirerek bir eğitim bölgesi haline gelen “Maarif Eminlikleri” kurmuştur. 

  

Düğün ve oyun içinde, üretici eğitim 

 

Mustafa Necati’nin eğitim felsefesini incelediğimizde, eğitimin yaşamın ihtiyaçlarına uygun, üretici olmasını savunur. Bu hususta şöyle der: 

“Biz, çocukları doğa ile eşya ile gerçeklerle karşılaştıran, neşe ve özgürlük havası içinde çalışmaya, gözlem ve muhakemeye, yaratıcılığa götüren bir okul istiyoruz. Biz istiyoruz ki, okul; çocukların birbirine yardım ederek, birbirlerini tamamlayarak çalıştıkları bir laboratuar olsun…Bizim kurmak istediğimiz okulda dinleyiciler yoktur. Düğün ve oyun içinde çalışan, eserler ortaya koyan, küçük adamlar vardır.”[2] 

Toplumu bilgiyle donatmak için okuma-yazmanın öğretildiği ve temel vatandaşlık eğitiminin verildiği halk dersaneleri açmıştır. Sonrasında 1928 yılında yeni harflerin kabulüyle Millet Mektepleri açılarak bir milyon dolayında vatandaş kurstan yararlandırılmıştır. 

 

En büyük emeli öğretmenlikti 

 

İzmir’de öğretmenlik yapan Mustafa Necati 1924 yılında Muallimler Birliği Başkanı olmuştu. Bakanlığı, başkanlıkla birlikte yürütüyordu. Öğretmenlik onda sevdaydı. Atatürk’e “Hayatta en büyük emelim, hasretini çektiğim muallim mekteplerini tesise muvaffak olduktan sonra bunlardan birisinde Tarih okutmaktır”[3]diyecekti. 

Öğretmenleri koruyor, öğretmenliği saygın meslek haline getirmeye çabalıyordu. Cumhuriyet Bayramı balolarında öğretmenlerin de temsil edilmesini sağlamıştı. Öğretmenlerle çekişen valileri görevden aldırıyordu. Bu sebeple devlet yöneticilerinin öğretmenlere saygısı onun bakanlığı döneminde ileriydi. Öğretmenlerin sağlığına verdiği önem dolayısıyla İstanbul’da Validebağ Provantoyumu’nu açmıştı. 

Öğretmenlerin sicillerini doğru tutulmasını sağlamış ve öğretmen olarak çalışan ama meslek dışından gelenlerin görevlerine son verilmiştir.[4] 

 

“Okuttuğundan daha çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır” 

 

Mustafa Necati, öğretmenin kendini geliştirmesine önem verir. Mektup, telgraf yollayarak öğretmenleri sahiplenir. Onun bakan olduğu 1925 yılında öğretmenliğe başlayan M. Rauf İnan, öğretmen okulundan mezun yeni öğretmenlere “Beyaz Zambaklar Memleketinde” ve “Mefkureci Muallim” kitaplarını gönderdiğini belirtir.[5] Öğretmenin okumasına verdiği önem dolayısıyla şu öneride bulunur: 

“Okuttuğundan daha çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır, ihtiyarlar ve bezginlik getirir. Dikkat ediniz, araştırma, irdelemeye düşkün ak saçlı bir öğretmen hep dinç ve gençtir.” 

 

Atatürk: “Ne evlattı O” 

 

Cumhuriyet devriminin azimli, üretken bakanını 1 Ocak 1929’da kaybettik. Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Mustafa Necati’nin ölümüne çok üzüldüğünü şöyle anlatır: 

“O kadar sevinen Necati, Latin harfi ile imza atmayı henüz meşk ediyordu. Maarif Vekili, Millet Mektebi’nin ilk talebesi olacaktı. Heyecan içinde kalktı. Pek sevdiği zeybeğini oynadı. Körbarsak ameliyatı olması için hekimlerin nasihatlerini dinlemeyen zavallı genç, bu sıçrayışlarla bir zehir kesesini delerek içine akıttığını bilmiyordu. Ertesi gün ateşler içinde yattı, Millet Mektebini sayıklayarak öldü. Atatürk’ün ilk defa hıçkırıklarla ağladığını bu ölüm akşamı görmüştüm. ‘Ne evlattı O’ diye hayıflanıyordu.”[6] 

 

Halkçı kişiliği 

 

Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında İtilâf Devletleri’nin işine son verdiği Aydın-Kasaba demiryolu işçilerinin haklarını korumak üzere İzmir Demiryolları İslâm Memurini Teavün Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etmiş ve hukuk müşavirliğini üstlenmiştir. İzmir’de, 1. Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle işsiz kalan yedek subaylar tarafından İttihat Zabitleri Teavün [Yardımlaşma] Cemiyeti’nin kurulmasına katkı sunmuştur.[7] 

Mustafa Necati’nin kuzeni emekli vali Ragıp Uğural, Mustafa Necati’nin, Milli Eğitim Bakanı iken işe alınmaları için ondan “tavsiye mektubu” isteyen vatandaşları geri çevirmediğini, bu sebeple yapılan dedikodulara şu yanıtı verdiğini belirtir: 

“Ne yaparlarsa yapsınlar, tarih boyunca bütün kapılar yüzüne kapanan Anadolu çocuğuna benim kapım açık olsun da varsın hakkımda ne söylerlerse söylesinler.”[8] 

 

Yufka yürekli bir devrimci 

 

Sert duruşunun ardında yufka bir yüreği vardı. M. Rauf İnan, İstiklal Mahkemesi Başkanlığı yaptığı sırada Mustafa Necati’nin bir asker kaçağıyla diyaloğunu şöyle anlatır: 

“Bir asker kaçağı sadece bir gece bir gün köyünde kalıyor ve zabıtaya teslim oluyor, getiriyorlar. İstiklal Mahkemesine, üç gün uğraşıyor Necati, niçin kaçtın? 

Hep ‘cahillik’ diyor. Oğlum, ‘sen cahillik diyorsun ama idam edilirsin’, ‘ne yapalım cahillik.’ Sonunda şu kararı veriyor, 100 sopa atılacak ve köyüne bildirilecek. O zaman kaçak, ‘aman’ diyor, ‘beni idam edin, sopa atıp köyüme bildirmeyin.’ 

‘Niye?’ ‘Benim nişanlım duymasın bunu.’ ‘İşte şimdi anlaşıldı, söyle bakalım nedir?’ Anlatıyor. ‘Ben ikibuçuk senedir askerim, nişanlım var, onu başkasına verirler diye korktum, gidip bir gece gördüm, dondum. Başka bir şey yok.’ Şimdi verdiği karar çok ilginç bir şey, hatta şimdi burada sorsak verdiği karar nedir acaba? Kimsenin aklına gelmez. Bu adama bir ay izin, kıtasına bildiriliyor, köyünün bağlı bulunduğu kaymakamlığa bir yazı, falan köye git, falanları evlendir ve sonucu bize bildir. Bu da uygulanıyor, köylü bir ay sonra tekrar donuyor. Şu insanlık ölçüsü, işte Mustafa Necati'nin kişiliğini gösterir.”[9] 

İstiklal Mahkemelerinin insanlık dışı kararlar aldığına inanan vatandaşlarımız için bu olay ibretlik olmalı. 

Mustafa Necati milli, dolayısıyla laik eğitim çabası yönünde yabancı okullara ödün vermeyen kişiliğe sahiptir. Bursa Amerikan Kız Koleji’nin Hıristiyanlık propagandası yapması gerekçesiyle kapatmıştır. Bu yüzden ABD’nin ilk Büyükelçisi John Grew, anılarında, Mustafa Necati’nin okulları açmaya hiç niyeti olmadığını ve“makyavelce bir taktik” izlediğini belirtmiştir.[10] 

Mustafa Necati’yi özetle bile olsa birkaç sayfalık bir makalede anlatmak zor. Mustafa Necati’yi bu anlattıklarımızdan yola çıkarak kısaca tanımlarsak; hangi görev verilirse layıkıyla yapan, halkçı, sorunu çözmede gerektiğinde bakanlarla tartışan, gözüpek, öğretmenin yanında olan, az zamanda çok iş başarma hısında bir devrimcidir. 

Mustafa Necati’nin idealini ileri götürme hedefinde olan öğretmenler, kendisinin hayatını daha fazla incelemelidir. 

 

MUSTAFA SOLAK 

 

 

[1] Mustafa Necati Anma Toplantısı,Yay. Haz:A. Ferhan Oğuzkan, Türk Eğitim Derneği Yayınları, Ankara, 1995, s.38.

[2] Kemal Kocabaş, “Açış Konuşması”, Mustafa Necati ve Cumhuriyet Eğitimi Devrimi, İzmir, 2009, s.12. 

[3] Mustafa NecatiAnma Toplantısı, s.25.

[4] Mahmut Adem, “Mustafa Necati’nin Eğitimdeki Devrimciliği”, Mustafa Necati ve Cumhuriyet Eğitimi Devrimi, İzmir, 2009, s.48-49. 

[5] Mustafa NecatiAnma Toplantısı,s.33.

[6] Falih Rıfkı Atay,Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2012,s.513. 

[7] Zeki Arıkan, “Mustafa Necati”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, 1992, s. 59. 

[8] Mustafa NecatiAnma Toplantısı,s.22. 

[9] Age, s.94.

[10] John Grew,İlk ABD Büyükelçisinin Türkiye Hatıraları Atatürk ve İnönü, Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., İstanbul,2000, s.107.

 



NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...