29 Eylül 2012 Cumartesi

YERELDEN EVRENSELE NEŞET ERTAŞ...

Siz hiç Anadolu’yu gördünüz mü?
Gözünüz alabildiğince  bozkır, kulağınız duyabildiğince sessizdir.
Rüzgarın, ağaçların, derelerin  sesini duyarsınız,
Kuşların, köpeklerin, koyunların sesini de…
Kahverengi ve sarıya çalar renkler.

Uzaktaki tandırdan pişmiş ekmek kokuları gelir burnunuza,

Yeni bir şey almak için, yenilenmek için çerçilerin yolunu gözlersiniz.
Zaman akıp gitmez, yavaştır,
Hatta bazen zaman durdu zannedersiniz, aceleniz yoktur.

Karanlık erken iner, sabahlar  geç olur.
Ya çok soğuktur, bıyıklarınız donar,
Ya da çok sıcak, kavrulur deriniz.
Sofranızda ya zeytin yoktur, ya da şekeriniz eksik.

Binlerce yılın yorgunluğu ile Anadolu kendini kurtaracak birini bekler sessizce.
Oysa ne gelen olur, ne de kurtaran.
Anadolu kendi kaderi, kendi yoksulluğu, kendi çaresizliği ile ağlar durur.
Fakirlik, fukaralık, yokluk, yoksulluk, cehalet kaderidir artık.

İşte bu acıdan çıkan ‘çığlık’lara, ‘bağırma’ya, ‘haykırma’ya bozlak denir.
Belli bir düzeni olsa da aslında bozlakta düzen yoktur.
Çünkü o coğrafyada düzen yoktur.
Ekonomide,  Politikada düzen yoktur…

Bu çığlığın içinden çıkmıştır Neşet Ertaş.
Kökleri Horasan’dan gelip, Kırşehir’e dayanmış olan fakir  Muharrem Ertaş’ın oğlu olarak.

Öksüz,
Fakir,
Eğitimsiz,
Aç,
Dilenci,
Gariban Neşet Ertaş…

Aylardan Eylül,
Sene: 2012
Saat: 08:45
Yer: İzmir
1938 yılında Kırşehir’de doğan Neşet Ertaş aramızdan ayrıldı.

Türkiye’nin gerçek kültürel çimentosu olan Üstad Neşet Ertaş yukarıdaki zorlu yerel  şartlardan evrensele ulaşmış nadir Anadolu değerlerinden biri olarak kalktı göç eyledi.
Kendisine pek çok özelliği veren Mevlası’nın yanına gitti.

Kim ki;
Bu ülkede yaşıyor ve Neşet Ertaş’a bıraktıkları için teşekkür etmiyorsa, haksızlık ediyor demektir.
İyi ki;
Neşet Ertaş bu coğrafyada fakir, fukara, aç bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş.
İyi ki;
O sevdiği kıza kavuşamamış,
İyi ki;
O türküleri yakmış,
İyi ki;
O sazı çalmış, çağırmış…
İyi ki;
Devletin değil, halkın sanatçısı olmayı seçmiş ve başarmış…

Anadolu’dan çıkmış birisi olarak;
- Oğlum olursa adını Ozan,
Kızım olursa adını Ekin koyacağım demiştim.
Oğlum oldu, adı Ozan,
Kızım olmadı.



28 Şubat 2012 Salı

Dr. İsmet Birgül’ün bir hayali vardı…


Bugün 22 Şubat 2012 Çarşamba.
Okulumuzu gezmeye gittim.
İşte gözlemlerim:
Dr. İsmet Birgül malumunuz bizim Sefaköy Lisemizin yeni adı…
İSMEP Projesi kapsamında İl Özel İdaresi tarafından yenilenen okulumuzun isim hakkını 1.5 trilyon TL. bağışlayarak Dr. İsmet Birgül satın almış…
Okulumuzun yeni binası son derece modern, planlı bir şekilde yapılmış.
Tuvaletlerden, sınıflara kadar sanki özel bir okuldaymışsınız gibi estetik, temiz ve bakımlı…
Hem okulun dışında hem de içeride Atatürk büstü itina ile yapılmış.
Öğrenciler ise; bildik türden…
Yaramaz, gürültücü ve hareketliler…
Tek farkları, bizim zamanımızda cep telefonu olmadığı için öğretmenlerimiz telefonlarımızı alamıyorlardı, şimdiki öğrencilerin cep telefonları alınıyormuş…
Öğrenciler mutlu, neşeyle ders yapıyorlar.
TABELADA KURULUŞ YILI YAZILMAMIŞ…
Okulun tabelasında KURULUŞ YILI YAZILMAMIŞ!
Sanırım yapanlar da tam olarak ne yazacaklarını bilemediler!
Öte yandan okulun önündeki İETT Otobüs Durağı’nın adını değiştirmeyi de unutmuşlar herhalde…
Hala durağın adı; ’SEFAKÖY LİSESİ…’ olarak geçiyor.
Yani;
Okulun adı; ‘Dr. İsmet Birgül Lisesi’
Durağın adı; ’Sefaköy Lisesi’…
OKUL BAŞARILARINA DEVAM EDİYOR...
Okulumuz başarılarına devam ediyor.
2010 -2011 Yılında;
- Mezun sayısı: 243
- 4 Yıllık Fakülte kazanan öğrenci sayısı: 128
- Bu sene içerisinde İlçedeki Anadolu Liseleri dahil olmak üzere 5. sırayı yakalamış.
2011 -2012 Yılında;
- Toplam öğrenci sayısı: 1800
- İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nün yaptığı Deneme Sınavı'nda bir Anadolu Lisesi’ni de geride bırakarak 5. olmuş…
Okulun giriş sol tarafında Dr. İsmet Birgül’ü tanıtan kocaman bir pano var.
Panoda Sayın Birgül’ün bir resmi ve kendisi ile ilgili bilgiler var.
İşte birkaç örnek:
- 1950 yılında Kıbrıs – Lefkoşa’da doğdu.
- Annesi İlkokul öğretmeni. Ve annesinin öğrencisi olmuş.
- 1963 Kıbrıs olaylarında Kumsal Bölgesi'nde çok sevdiği öğretmeni Tuncer Bey’i kaybetmiş.
- Türk Milli Eğitim’inin bursu ile 1967 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ne girmiş.
- K.Çekmece Cennet Mahallesi’nde yer alan Doğan Hastanesi’nin sahibi Doğan Bey ile Tıp Fakültesi’nde tanışmış ve evlenmiş…
- 1980 yılında Cennet Mahallesi’nde ilk muayenehanesini açmış.
- 1990 yılında ise Özel Doğan Hastanesi'ni…
- İki çocuğu var.
- Erkek çocuğu göz doktoru, kızı ise psikolog…
Panonun altındaki yazı ise şöyle bitiyor:
‘Dr. İsmet Birgül’ün bir hayali vardı.
En iyi yatırımın insana yapılan yatırım olduğunun bilinci ile yıllardır çalışmalarının sonucu olan kazanımlarıyla bir okul yaptırarak
Türk Milli Eğitimi’ne katkı yapmak…
Bu amaç doğrultusunda MEB desteği ile Sefaköy Lisesi binası yıkılıp yerine 2010 yılında Dr. İsmet Birgül Lisesi kurularak eğitim öğretime başladı’…
Yani Sayın Birgül’ün bir hayali vardı,
Ve o hayalini Sefaköy Lisesi’ni yıkıp, yerine Dr. İsmet Birgül Lisesi’ni kurarak gerçekleştirmiş oldu…
Ne diyelim?
Hayırlısı olsun…

6 Ocak 2012 Cuma

AZER BÜLBÜL

Azer Bülbül…Bir dostun ardından

Sene:1993

Mevsimlerden sonbahar…
İstanbul’da hava soğuk, geceler ise zorlu.
Osmanlı’ya inat Bizans oyunları mıdır oynanan? Yoksa parçalanmış sevdaların bedeli mi?
Ekmek, sigara, çay ve rakıdır umutsuzluklarda  yaşanan.

Bir akşam…
Bir akşam çıkageldi kaldığımız eve.
O gelmeden önce biliyordum adını.
Pekte hoşuma giden şarkılar değildi söyledikleri…
Ama dinledikçe insanı saran, garip, içten, samimi bir sesi ve duygusu vardı.
- Yeni kasetim çıkacak dedi.
- Hayırlısı olsun dedim. Ben Mustafa…
- Ben Azer dedi.
(asıl adını burada yazmak istemem)
Gündüzleri öğlene doğru dışarı çıkıyor, akşamları eve eli dolu olarak geliyordu.
Almanya’dan birisi ile sürekli Almanca konuşuyordu.
- Usta istersen bu konuşmaları benim yanımda yapma, ne dediğini anlıyorum dediğimde,
Biraz utandı biraz güldü…

Ben babayım…
- Yeni kasetinin adı ne olacak dedim.
- Ben Babayım dedi.
Azer Bülbül’ü ogüne kadar fanatik derecesinde ama az sayıda insan tanıyordu.
İşte o kasetinden sonra tanıdınız sizler…
Kasetin tanıtım günlerinde B.Çekmece’de bir radyo programına götürdüm onu,
İnanmazsınız ama sadece 1 kişi telefonla aradı.
B.Çekmece bayırından çıkarken;
- Çok moralim bozuldu dedi, kimse aramadı…
- Olsun usta bu bir başlangıç dedim.
Arabayı Beyoğlu’nun alt tarafına doğru sürdük…

Meşhurluk…
Özellikle İbo Show’a çıktıktan sonra hemen her kanalda programlara çıkmaya başladı.
Tırnaklarıyla kazıyarak sonunda başarmıştı…
Ardından gelen Zordayım ve İlle de sen ile deyim yerindeyse patladı.
Bir zaman sonrada;
Sokaktan geçen arabalarda onun şarkıları çalıyordu,
Ama kendisini hiç bozmadı.
Bizimle cafelere gelmeye, sıradan insanlar gibi oturmaya devam etti….

Neden 3. Yıldızlı bir otelde öldü?
Gelen haberler göre Antalya Şarampol semtinde 3. Yıldızlı bir otelde vefat etmiş…
Şarampol semti Antalya’nın girişinde yer alan orta düzeyli bir semttir.
Lüks otel ve zenginler daha aşağılarda sahile yakın yerlerde yer alırlar.
Kendisi o kadar kaset çıkarmış, o kadar tutulmuşken hiç düşündünüz mü neden sıradan bir otelde vefat etti?
Çünkü;
O yardım olsun diye kendi kasetini bile el arabası ile kaset satanlardan para ile alıyor,
İhtiyacı olanları yedirip içiriyordu.
Ekonomik olarak;
Kendisi kazanamadı ama Azer Bülbül’ü  taklit edenler bile çok para kazandılar sırtından.
Hele hele etrafındaki bazı isimler inanılmaz paralar kazandılar…

İnsan olarak…
İnsan olarak, Son derece candan, samimi, insansever, iyiliksever, adam gibi adamdı…
Söylediği hemen her şarkıyı ya yaşayan ya da ta yüreğinde hisseden bir sanatçıydı.
- Kurufasulye’yi, ev yemeklerini çok özledim yenge yapmaz mı demesini,
- Şiirlerini şarkı sözü olarak yaz, çok iyi demesini…
Hele hele;
- Sen bunlardan uzak dur kardeşim demesini hiç unutmayacağım.

Sesi ve derinliği…
Belki şarkılarında çok da siyasi sözler yoktu.
Ama;
Dikkatli dinleyenler; Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Neşet Ertaş, Murat Çobanoğlu’nun izlerini sürdüğünü, Bir anlamda ‘bozlak’ söylediğini, nefesi yettiğince bağırarak adeta sisteme karşı direndiğini biliyorlardı…
Her zaman fakirin, yoksulun, gariplerin şarkılarını söyledi…
Bazı şarkılarında söylediği gibi:
‘Benim hiçbir şeyim yok’, ‘Zordayım’, ‘Ben de bir insanım’ gibi....

Sonuç olarak…
Şu fani dünyada herkes ve hepimiz gelip geçiciyiz.
Allah o yetenekle aramızda yolladı,
Allah o genç yaşta aramızdan ayırdı.
Önemli olan bir iz bırakabilmek ise;
Azer Bülbül:
Kendi tarzını, kendi çizgisini ortaya koymuş, model olmuş bir sanatçı olarak anılacaktır.
Kendisinin bizde, bizim onda selamımız vardı.
Hakkımı helal ediyorum,
Hakkını helal etsin.

-Senin kitabını ben yazacağım demiştim.
Olmadı.


NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...