İzmir Marşı'nı alkışlayanlar ve alkışlamayanlar... Pilav Gününe neden katılmadığımı anlatan en güzel video...
20 Mayıs 2024 Pazartesi
SEFAKÖY LİSESİ, PİLAV GÜNÜ ve İZMİR MARŞI...
16 Mayıs 2021 Pazar
OKULLARIM ve İÇ DÖKÜNTÜLERİM…Bölüm 2 Yeşilova İlk ve Ortaokul’u
1980’li yılların başları…
Beni İstanbul’a özel bir arabayla babam getirdi.
Arabada
kim olduğunu hatırlamadığım birkaç kişi daha vardı.
Bir
yıl sonra ablama tekrar kavuştum,
Her canlının kendine has coğrafyası olur.
Örneğin;
Kangal köpeği doğası gereği dağlarda bayırlarda yaşarken daha mutlu, daha
sağlıklıdır.
Antalya'da öğrenciyken bir kangal köpeğinin turistlerin dikkatini çekmesi için bir halıcı
dükkanında yaşatıldığını görmüştüm.
Halı satanlar bu gösteriden müşteri kazanıyor, Ama kangal köpeği buradaki sıcaklar nedeniyle yaşamakta zorlanıp acı çekiyordu.
Daha
serin hava şartlarına uygun olarak yaratılan bu hayvancağız Antalya’nın sıcak
ve nemli havasına uyum sağlayamıyor, ama yaşamak zorunda bırakılıyordu.
Kimse,
kimsenin hangi şartlarda yaşayabileceğini düşünmüyor, herkes kendi çıkarına
bakıyordu.
İlkokul
4. Sınıfa Yeşilova İlkokulu’nda başladım.
Hayatımda
ilk kez kente gelmiş tüm çevresini ve sevdiklerini arkada bırakmış bir insan olarak uyum
sağlamakta oldukça zorlanıyordum.
Öğretmenimiz
Nurcihan Gülsoy Hanımdı.
Sınıfımızda
dikkat çeken İki çok başarılı öğrenci vardı.
Biri
okul müdürümüzün oğlu Ömer Erdoğan.
Diğeri
Bahri Duman adındaki başka bir arkadaşımızdı.
İkisi
de hem sınıf birinciliği hem de sınıf başkanı olmak için yarışıyordu.
Ve
kendilerine bir rakip daha gelmişti işte.
Bir gün Öğretmenimiz 'Sınıf Birincisi'ni belirlemek için tüm
dersleri en iyi olan Üç öğrenci arasında ‘Okuma Yarışması’ düzenledi.
Yarışmayı
ben kazandım.
Hem
sınıf başkanı hem de sınıf birincisi oldum.
Mahalle ve okuldaki çocuklar, kendileri gibi giyinmeyen kendileri gibi
konuşmayan, kendileri gibi olmayan birisini aralarına almak istemiyordu.
Ama kimi zaman şiddetle kimi zaman da yavaş yavaş severek sonunda beni
de aralarına aldılar.
İlkokul
bitti, Aynı okul binasının içinde yer alan Ortaokul Bölümüne başladım.
Artık
okula takım elbise, gömlek giyip, kravat takarak elimizde James Bond tipi tahta kasalı çantalar ile
gidiyorduk.
Çantaların
anahtarları numaralardan oluşan şifreler ile kilitlenebiliyordu.
Ortaokul
numaram; 352’ydi, şifrem de…
Bir
sabah okula gitmek için sokağa çıktığımda köşe başındaki askerleri gördüm.
Askerler
: "Evine geri dön. Okullar tatil oldu." dedi.
Okulların
neden tatil olduğunu anlamadım ama sevinerek eve geri geldim.
Oysa
1980 Askeri Darbesi olmuştu.
Zamanla
mahalledeki bazı abilerimizin ortadan kaybolduğunu fark etmeye başladım.
1980 Askeri Darbesi'nin bizlere neler kaybettirdiğini henüz anlayacak yaş ve
bilinçte değildin, mutluydum.
Tek kanallı TRT'nin siyah beyaz yayınlarını izleyerek, sokakta oyunlar oynayarak, hafta sonları ise tüm mahalle Florya Atatürk Ormanı’na piknik yapmaya gidiyorduk.
Semtimiz
E-5 Karayolu’nun hemen kenarındadır.
Bakırköy, Yeşilköy, Yeşilyurt, Ataköy, Florya, Basınköy gibi
semtler sahil tarafında kalır.
Yaşar
Kemal, Çetin Altan, Ahmet Mekin gibi isimler de sahil tarafında olmalarına
rağmen hemen hemen bizimle aynı semtte yaşıyor gibiydiler.
Şirinevler,
Bahçelievler, Yenibosna, K.Çekmece, Esenyurt gibi semtler ise bu tarafta.
Aramızda
sadece 500 Metre E5 Karayolu olmasına karşın arada ciddi anlamda sınıf farkı
vardır.
Zenginler
sahil tarafında oturur, fakirler, işçiler ise bizim tarafta…
E5
Karayolu üzerinde karşıdan karşıya geçmek için ne bir üst geçit ne bir alt geçit ne de
trafik ışıkları vardı.
Pek
çok insan bu karayolunda ezilerek ölüyordu.
Sonraki
gazetecilik yıllarımda ısrarla haberler yaparak, köşe yazıları yazarak bu yol üzerine ilk Bağlar Üst Geçiti'nin yapılmasında ciddi katkılarım oldu.
Bazen E-5 Karayolu'nun sahil tarafına geçer, hem ormanda gezer hem de spor yapardık.
Bu taraftaki evlerin, arabaların daha güzel
insanların daha iyi giyindiklerini fark etmeye başladım.
Aramızda
500 metre fark olmasına rağmen bu insanlar farklıydı.
"Neden
farklılar acaba?" diye düşünmeye başladım.
Aslında
bu sınıf bilincimin gelişmesinin ilk adımlarıydı.
Evdekiler, 'Git saçlarını kestir' dediğin de koşa koşa mahalle berberine giderdik.
Berberimiz bizlere hiç sormadan saçlarımızı 3 numaraya vururdu.
Kıyafetlerimizi de zaten evdekiler alıyordu.
Kimse bize; 'Ne giyeceksin, ne yiyeceksin,?' diye sormazdı.
Elde avuçta ne varsa, onunla idare edilirdi.
1982
Yılının yaz tatilinde hayatımda ilk kez uçağa bindim ve Almanya'ya babamın
yanına gittim.
Köyden
İstanbul'a, İstanbul’dan Almanya'ya gitmek gerçek anlamda kültürel bir şoktu.
Artık
hayatımın büyük şokları başlamak üzereydi.
Belki
de bu yüzden yaşadığım evleri, gittiğim mekanları, dostlarımı değiştirmeyi hiç sevmem.
Her
şey aynı kalsın isterim.
Hala görüştüğüm dostlarım, komşularım, öğretmenlerim var.
Oysa
hayat; hiçbir şeyi aynı yerde, aynı şekilde bırakmaz.
Değişmek ve dönüşmek insanın ve eşyanın doğasında var, Ancak her değişim de her zaman
iyi olmuyor.
‘Kalktı
göç eyledi Avşar elleri’,
Bu sefer İstikamet
Yatılı Kabataş Erkek Lisesi'ydi...
İKİNCİ
BÖLÜMÜN SONU.
https://mustafacatikkas.blogspot.com/2021_05_18_archive.html
5. Bölüm oku:
24 Mayıs 2017 Çarşamba
SEFAKÖY LİSESİ'NDE PİLAVIN TADI YOK
Vaktiyle İlk, Orta ve Lise bölümleri aynı binayken orada okumuş bizler içinse daha da farklı bir anlamı vardır.
Bu kararın altında imzası olanlardan birisi de dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler'di.
Daha sonra;
Sefaköy Lisesi'nden mezun olan öğrencilerin girişimi ile okulun adı tekrar geri alındı ve adı; 'Sefaköy Anadolu Lisesi' yapıldı.
Dr. İsmet Birgül'ün adı ise; Cennet Mahallesi'nde yapılan yeni bir okula verildi.
Ve aşağı yukarı yaklaşık dört yıldır düzenli olarak yapılıyor.
Okulun adının geri alınması için hemen herkesin elinden geleni yaptığı gibi, bu yazıyı yazan kişinin de neler yaptığını bilenler bilir.
Ancak;
Bu 'Pilav Günleri'ne hiç katılmadım.
Onca çabadan sonra merak edenlere açıklamak isterim;
Neden mi katılmıyorum?
Çok fazla Küçükçekmece Belediyesi'ni ve dolayısıyla belli bir partiyi bu organizasyona ortak ve belki de sponsor yaparak 'siyasi' davrandıklarını düşünüyorum.
Bu fikrim başından beri böyleydi ve bugün de böyle.
Zaten son 'Pilav Günü'ndeki görüntüler hepten bu işin tabir-i caizse zıvanadan çıktığını, tamamen siyasi bir reklama dönüştüğünü göstermekte.
Bu eleştiriyi ilk ifade eden kişilerden birisi olduğum halde bugün gelinen noktada çok sayıdaki mezunun aynı fikirde olduğunu biliyorum.
Ve önümüzdeki yıllarda bu zihniyet değişmezse katılım daha da azalacak ve mezunlar arasındaki duygusal bağ daha da zayıflayacaktır.
Sonuç olarak;
Sefaköy Lisesi'nde pilavın tadı yok.
Çünkü;
Sefaköy Lisesi mezunları arasındaki duygusal bağ zedelenmiş, Mezunlar kendi aralarında bölünmüştür.
Çünkü;
'Pilav Günleri'nin içine katılan siyasi fikirler, buradan siyasi rant sağlamaya çalışan politikacılar, bu politikacılardan bir şey bekleyenler ve aklı sıra o kadar mezunu belli bir siyasi görüşe angaje edeceğini zannedenler ciddi kırılmalara neden olmuşlardır.
Biraz daha bu işin içine siyaset katılırsa belki de senede 2 kere 'Pilav Günü' yapılacaktır.
15 Aralık 2011 Perşembe
SEFAKÖY LİSESİ'NİN ADI DEĞİŞMESİN üzerine bir yazı
Ve kirlendi dünya...'
Çok değil, bundan yaklaşık 20-30 yıl önce ne İstanbul bu kadar kalabalık, ne de bizler bu kadar büyümemiştik...
Tıpkı bugün heyecanla okullarına yetişmeye çalışan minik İlkokul yada sivilceleri yeni yeni çıkmaya başlamış Lise öğrencileri gibiydik...
Çocuktuk, gençtik, mutluyduk...
Sefaköy Lisesi'nin etrafında ise, ne bu kadar ev ve araba vardı, ne de bu kadar kalabalık...
Bazı arkadaşlarımız Cennet Mahallesi'nden, Sultanmurat'tan ve hatta Sefaköy Merkez'den okula geliyorlardı.
Çünkü oralarda ya yeterince okul yoktu yada lise ...
Yolu, okulu, sana yağı, tüpü olmayan yıllardı.
Okul yolları çamur olduğu için bazen sınıfa girmeden önce ayakkabılarımızı yağmur suları ile yıkar, kantinde satılan simit ve Ankara Gazozu ile karnımızı doyururduk.
Bazen de daha büyük ağbiler;
'Bugün okul yok, eylem yapıyoruz' diye bizi eve geri yollarlar, biz de sokakta oynayacağımız için sevinirdik...
Henüz 80 İhtilali yapılmamıştı...
Hatta bir gün Matematik Öğretmenimiz rahmetli Nusret Niyet eylem yapmak için ders esnasında sınıfa giren ağbilerden birini dövmeye kalkarak sınıftan çıkarmış ve ardından ağlamıştı.
Çünkü o da bu gidişatın iyi olmadığını görüyor, eğitim alamayacağımız için kahroluyordu.
Çoğumuz ya alt sınıf yada memur ailelerinin çocuklarıydık.
Yani dar ve orta gelirli ailelerin kara önlük giyen, belki birinden emanet aldığı kravat yada ceketle, çoğu zaman harçlıksız okula gelen pırıl pırıl çocuklarıydık...
80 İhtilali sonrasında okulumuzun giriş kapısında 1 yada 2 asker nöbet tutmaya başladı.
Yanılmıyorsam hatta bir tanesi de kazayla kendini vurmuştu...
Birbirinden değerli öğretmenlerimiz ise okulun etrafındaki kahvelere kadar giderek bizleri kötü alışkanlıklardan korumaya çalışıyorlardı...
O zamanlar okulların etrafında 'ne ararsan' bulamazdınız.
Çünkü, (o zamanlar kızsak bile) Florya'daki bir çay bahçesine kadar bizleri sıkıca takip eden koruyan-kollayan öğretmenlerimiz-müdürlerimiz vardı.
Hepsine ayrı ayrı selam olsun...
Aramızdan ayrılanlara Allah'tan rahmet diliyorum.
Uzatmayalım:
İyi, kötü şu an yaşları 35 ve üstü olanlar bir şekilde bu okulun öğrencisi oldular.
Ama sanırım bu taraflara gelip de, bu okulun önünden geçmeyen hemen hiç kimse kalmamıştır...
Bütün bunları neden mi yazdım?
Çünkü bu kadar uzun bir geçmişe sahip olan bir kurumun adını değiştirdiler.
Sorsanız her gün önünden geçmeme rağmen ben de yeni adını hatırlamıyorum.
Bu değişimin bu okula yıllarını vermiş binlerce öğrencinin çocukluğuna, gençliğine, acılarına, mutluluklarına, anılarına büyük zarar verdiğini, bir anlamda belleğinin yokedilmeye çalışldığını düşünüyorum.
Yüzlerce Müdür ve Öğretmenin ise emeklerine hakaret edildiğini...
Bunu yapmaya kimin hakkı olabilir ki?
Hangi hakla olabilir ki?
Okulun binasının yenilenmesi kime böyle bir hak tanıyor?
Hangi yasaya dayanarak bunlar yapılıyor?
Varsa bu yasayı çıkaranların okullarının adları da bu şekilde değiştirilse nasıl bir tepki gösterirler acaba?
Sonuç olarak;
Bu okulun adında;
Bizlerin ve bizlerden önceki ağbi ve ablalarımızın,
Bu okulda ders vermiş tüm öğretmen ve müdürlerimizin ve hatta tüm hademelik yapan büyüklerimizin hakkı var.
Bu ismin değiştirilmesi büyük bir haksızlık ve terbiyesizliktir.
Her zaman söylerim:
Hangi babayiğit Galatasaray Lisesi'nin, Robert Koleji'nin, Vefa Lisesi'nin adı satın alabilir, yada değiştirebilir ki?...
Umarım son günlerde okulumuzun 1983 - 84 mezunlarının hareketliliği bu hatanın düzeltilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Yoksa çocuklarımıza hangi lise'den mezun olduğumuzu nasıl anlatacağız?
BİRLİKTE GÜLDÜĞÜN İNSANLARI KAYBEDERSEN, ÖLÜRSÜN...
Keder ve üzüntü de gülmek gibi bulaşıcıdır. Morali bozuk bir kişi, Sizin de moralinizi bozar, Neşeli, gülen bir kişi ise kısa zamanda, Sizi...

-
Mahallenin ‘en yakışıklı’ abilerinden biriydi. Hadi ‘en yakışıklı’sı olmasa da ‘en karizmatik’ abilerinden biri olduğu kesindi. Ö...
-
1999 yılında Flash TV'nin Taksim'deki stüdyosundayız. Arif Şentürk'ün programına konuk olacağız. Program konukları; Şair olara...
-
Film; 'Sevgi nedir' diye sorar. Ve yine filme göre; 'Sevgi emektir, Sevgi bir yürek çarpıntısıdır.' İşte film de bu ...