sefaköy lisesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sefaköy lisesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mayıs 2021 Pazar

OKULLARIM ve İÇ DÖKÜNTÜLERİM…Bölüm 2 Yeşilova İlk ve Ortaokul’u

1980’li  yılların başları…

Beni İstanbul’a özel bir arabayla babam getirdi.
Arabada kim olduğunu hatırlamadığım birkaç kişi daha vardı.
Bir yıl sonra ablama tekrar kavuştum,

Her canlının kendine has coğrafyası olur.
Örneğin; Kangal köpeği doğası gereği dağlarda bayırlarda yaşarken daha mutlu, daha sağlıklıdır.

Antalya'da öğrenciyken bir kangal köpeğinin turistlerin dikkatini çekmesi için bir halıcı dükkanında yaşatıldığını görmüştüm.
Halı satanlar bu gösteriden müşteri kazanıyor, Ama kangal köpeği buradaki sıcaklar nedeniyle yaşamakta zorlanıp acı çekiyordu.

Daha serin hava şartlarına uygun olarak yaratılan bu hayvancağız Antalya’nın sıcak ve nemli havasına uyum sağlayamıyor, ama yaşamak zorunda bırakılıyordu.
Kimse, kimsenin hangi şartlarda yaşayabileceğini düşünmüyor, herkes kendi çıkarına bakıyordu.

İlkokul 4. Sınıfa Yeşilova İlkokulu’nda başladım.
Hayatımda ilk kez kente gelmiş tüm çevresini ve sevdiklerini arkada bırakmış bir insan olarak uyum sağlamakta oldukça zorlanıyordum.

Öğretmenimiz Nurcihan Gülsoy Hanımdı.
Sınıfımızda dikkat çeken İki çok başarılı öğrenci vardı.
Biri okul müdürümüzün oğlu Ömer Erdoğan.
Diğeri Bahri Duman adındaki başka bir arkadaşımızdı.
İkisi de hem sınıf birinciliği hem de sınıf başkanı olmak için yarışıyordu.
Ve kendilerine bir rakip daha gelmişti işte.

Bir gün Öğretmenimiz 'Sınıf Birincisi'ni belirlemek için tüm dersleri en iyi olan Üç öğrenci arasında ‘Okuma Yarışması’ düzenledi.
Yarışmayı ben kazandım.
Hem sınıf başkanı hem de sınıf birincisi oldum.

Mahalle ve okuldaki çocuklar, kendileri gibi giyinmeyen kendileri gibi konuşmayan, kendileri gibi olmayan birisini aralarına almak istemiyordu.
Ama kimi zaman şiddetle kimi zaman da yavaş yavaş severek sonunda beni de aralarına aldılar.

İlkokul bitti, Aynı okul binasının içinde yer alan Ortaokul Bölümüne başladım.
Artık okula takım elbise, gömlek giyip, kravat takarak elimizde James Bond tipi tahta kasalı çantalar ile gidiyorduk.

Çantaların anahtarları numaralardan oluşan şifreler ile kilitlenebiliyordu.
Ortaokul numaram; 352’ydi, şifrem de…

Bir sabah okula gitmek için sokağa çıktığımda köşe başındaki askerleri gördüm.
Askerler : "Evine geri dön. Okullar tatil oldu." dedi.
Okulların neden tatil olduğunu anlamadım ama sevinerek eve geri geldim.
Oysa 1980 Askeri Darbesi olmuştu.

Zamanla mahalledeki bazı abilerimizin ortadan kaybolduğunu fark etmeye başladım.
1980 Askeri Darbesi'nin bizlere neler kaybettirdiğini henüz anlayacak yaş ve bilinçte değildin, mutluydum.

Tek kanallı TRT'nin siyah beyaz yayınlarını izleyerek, sokakta oyunlar oynayarak, hafta sonları ise tüm mahalle Florya Atatürk Ormanı’na  piknik yapmaya gidiyorduk.

Semtimiz E-5 Karayolu’nun hemen kenarındadır.
Bakırköy, Yeşilköy, Yeşilyurt, Ataköy, Florya, Basınköy gibi semtler sahil tarafında kalır.

Yaşar Kemal, Çetin Altan, Ahmet Mekin gibi isimler de sahil tarafında olmalarına rağmen hemen hemen bizimle aynı semtte yaşıyor gibiydiler.

Şirinevler, Bahçelievler, Yenibosna, K.Çekmece, Esenyurt gibi semtler ise bu tarafta.
Aramızda sadece 500 Metre E5 Karayolu olmasına karşın arada ciddi anlamda sınıf farkı vardır.
Zenginler sahil tarafında oturur, fakirler, işçiler ise bizim tarafta…

E5 Karayolu üzerinde karşıdan karşıya geçmek için ne bir üst geçit ne bir alt geçit ne de trafik ışıkları vardı.
Pek çok insan bu karayolunda ezilerek ölüyordu.

Sonraki gazetecilik yıllarımda ısrarla haberler yaparak, köşe yazıları yazarak  bu yol üzerine ilk Bağlar Üst Geçiti'nin yapılmasında ciddi katkılarım oldu.

Bazen E-5 Karayolu'nun sahil tarafına geçer, hem ormanda gezer hem de spor yapardık.
Bu taraftaki evlerin, arabaların daha güzel insanların daha iyi giyindiklerini fark etmeye başladım.
Aramızda 500 metre fark olmasına rağmen bu insanlar farklıydı.
"Neden farklılar acaba?" diye düşünmeye başladım.
Aslında bu sınıf bilincimin gelişmesinin ilk adımlarıydı.

Evdekiler, 'Git saçlarını kestir' dediğin de koşa koşa mahalle berberine giderdik.
Berberimiz bizlere hiç sormadan saçlarımızı 3 numaraya vururdu. 
Kıyafetlerimizi de zaten evdekiler alıyordu.
Kimse bize; 'Ne giyeceksin, ne yiyeceksin,?' diye sormazdı.
Elde avuçta ne varsa, onunla idare edilirdi.

1982 Yılının yaz tatilinde hayatımda ilk kez uçağa bindim ve Almanya'ya babamın yanına gittim.

Köyden İstanbul'a, İstanbul’dan Almanya'ya gitmek gerçek anlamda kültürel bir şoktu.
Artık hayatımın büyük şokları başlamak üzereydi.

Belki de bu yüzden yaşadığım evleri, gittiğim mekanları, dostlarımı değiştirmeyi hiç sevmem.
Her şey aynı kalsın isterim.
Hala görüştüğüm dostlarım, komşularım, öğretmenlerim var.

Oysa hayat; hiçbir şeyi aynı yerde, aynı şekilde bırakmaz.
Değişmek ve dönüşmek insanın ve eşyanın doğasında var, Ancak her değişim de her zaman iyi olmuyor.

 1982 yılının yaz sonunda Almanya’dan geri döndüm.

 Ve tekrar;
‘Kalktı göç eyledi Avşar elleri’,

Bu sefer İstikamet Yatılı Kabataş Erkek Lisesi'ydi...

 

İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU.






24 Mayıs 2017 Çarşamba

SEFAKÖY LİSESİ'NDE PİLAVIN TADI YOK

Binlerce  mezun vermiş, Küçükçekmece'nin en köklü  liselerinden birisidir Sefaköy Lisesi.
Vaktiyle  İlk, Orta ve Lise bölümleri aynı binayken  orada okumuş  bizler içinse daha da farklı bir anlamı vardır.
Ve  geçtiğimiz yıllarda okulun binası yıkılıp, yenisi yapılmış ve adı da değiştirilerek; 'Dr. İsmet Birgül  Lisesi' olmuştu.
Bu  kararın altında imzası olanlardan birisi de  dönemin İstanbul  Valisi  Muammer  Güler'di.

Daha sonra;
Sefaköy  Lisesi'nden mezun olan öğrencilerin  girişimi ile okulun adı tekrar geri alındı ve adı; 'Sefaköy Anadolu Lisesi' yapıldı.
Dr. İsmet  Birgül'ün adı ise; Cennet  Mahallesi'nde yapılan yeni  bir okula verildi.
Bu çabaların ardından mezunlar  'Pilav Günü' yapmaya karar verdiler.
Ve  aşağı yukarı yaklaşık dört  yıldır düzenli  olarak yapılıyor.

Okulun adının geri alınması  için hemen herkesin elinden geleni yaptığı  gibi, bu yazıyı yazan kişinin de neler yaptığını bilenler bilir.

Ancak;
Bu  'Pilav Günleri'ne hiç katılmadım.
Onca  çabadan  sonra  merak  edenlere  açıklamak isterim;
Neden mi  katılmıyorum?
Öncelikle  okulun adının alınması gayretlerinin  dışında bu  konuyla ilgilenen  kişilerin samimiyetine inanmıyorum.
Çok fazla Küçükçekmece Belediyesi'ni  ve  dolayısıyla  belli  bir partiyi  bu organizasyona  ortak ve belki  de sponsor yaparak  'siyasi' davrandıklarını düşünüyorum.
Bu fikrim başından beri böyleydi ve bugün de böyle.

Zaten son 'Pilav Günü'ndeki  görüntüler  hepten bu işin tabir-i caizse zıvanadan çıktığını, tamamen  siyasi bir reklama  dönüştüğünü göstermekte.

Bu  eleştiriyi ilk ifade eden kişilerden birisi  olduğum halde bugün gelinen noktada  çok sayıdaki mezunun aynı  fikirde olduğunu biliyorum.

Ve önümüzdeki yıllarda bu  zihniyet değişmezse  katılım daha da azalacak ve mezunlar arasındaki duygusal bağ  daha da zayıflayacaktır.

Sonuç olarak;
Sefaköy Lisesi'nde pilavın tadı yok.
Çünkü;
Sefaköy Lisesi mezunları  arasındaki  duygusal  bağ  zedelenmiş, Mezunlar  kendi  aralarında  bölünmüştür.

Çünkü;
 'Pilav Günleri'nin içine katılan siyasi fikirler,  buradan  siyasi rant sağlamaya çalışan  politikacılar, bu politikacılardan bir şey bekleyenler ve aklı sıra  o kadar mezunu belli bir siyasi görüşe angaje edeceğini zannedenler  ciddi  kırılmalara neden olmuşlardır.

Bu iş  siyaset yaparak olmaz.
Biraz daha bu işin içine  siyaset katılırsa belki de senede 2 kere 'Pilav  Günü' yapılacaktır.

15 Aralık 2011 Perşembe

SEFAKÖY LİSESİ'NİN ADI DEĞİŞMESİN üzerine bir yazı

'Biz büyüdük
Ve kirlendi dünya...'

Çok değil, bundan yaklaşık 20-30 yıl önce ne İstanbul bu kadar kalabalık, ne de bizler bu kadar büyümemiştik...
Tıpkı bugün heyecanla okullarına yetişmeye çalışan minik İlkokul yada sivilceleri yeni yeni çıkmaya başlamış Lise öğrencileri gibiydik...
Çocuktuk, gençtik, mutluyduk...
Sefaköy Lisesi'nin etrafında ise, ne bu kadar ev ve araba vardı, ne de bu kadar kalabalık...
Bazı arkadaşlarımız Cennet Mahallesi'nden, Sultanmurat'tan ve hatta Sefaköy Merkez'den okula geliyorlardı.
Çünkü oralarda ya yeterince okul yoktu yada lise ...
Yolu, okulu, sana yağı, tüpü olmayan yıllardı.
Okul yolları çamur olduğu için bazen sınıfa girmeden önce ayakkabılarımızı yağmur suları ile yıkar, kantinde satılan simit ve Ankara Gazozu ile karnımızı doyururduk.
Bazen de daha büyük ağbiler;
'Bugün okul yok, eylem yapıyoruz' diye bizi eve geri yollarlar, biz de sokakta oynayacağımız için sevinirdik...
Henüz 80 İhtilali yapılmamıştı...
Hatta bir gün Matematik Öğretmenimiz rahmetli Nusret Niyet eylem yapmak için ders esnasında sınıfa giren ağbilerden birini dövmeye kalkarak sınıftan çıkarmış ve ardından ağlamıştı.
Çünkü o da bu gidişatın iyi olmadığını görüyor, eğitim alamayacağımız için kahroluyordu.
Çoğumuz ya alt sınıf yada memur ailelerinin çocuklarıydık.
Yani dar ve orta gelirli ailelerin kara önlük giyen, belki birinden emanet aldığı kravat yada ceketle, çoğu zaman harçlıksız okula gelen pırıl pırıl çocuklarıydık...
80 İhtilali sonrasında okulumuzun giriş kapısında 1 yada 2 asker nöbet tutmaya başladı.
Yanılmıyorsam hatta bir tanesi de kazayla kendini vurmuştu...
Birbirinden değerli öğretmenlerimiz ise okulun etrafındaki kahvelere kadar giderek bizleri kötü alışkanlıklardan korumaya çalışıyorlardı...
O zamanlar okulların etrafında 'ne ararsan' bulamazdınız.
Çünkü,  (o zamanlar kızsak bile) Florya'daki bir çay bahçesine kadar bizleri sıkıca takip eden koruyan-kollayan öğretmenlerimiz-müdürlerimiz vardı.
Hepsine ayrı ayrı selam olsun...
Aramızdan ayrılanlara Allah'tan rahmet diliyorum.
Uzatmayalım:
İyi, kötü şu an yaşları 35 ve üstü olanlar bir şekilde bu okulun öğrencisi oldular.
Ama sanırım bu taraflara gelip de, bu okulun önünden geçmeyen hemen hiç kimse kalmamıştır...
Bütün bunları neden mi yazdım?
Çünkü bu kadar uzun bir geçmişe sahip olan bir kurumun adını değiştirdiler.
Sorsanız her gün önünden geçmeme rağmen ben de yeni adını hatırlamıyorum.
Bu değişimin bu okula yıllarını vermiş binlerce öğrencinin çocukluğuna, gençliğine, acılarına, mutluluklarına, anılarına büyük zarar verdiğini, bir anlamda belleğinin yokedilmeye çalışldığını düşünüyorum.
Yüzlerce Müdür ve Öğretmenin ise emeklerine hakaret edildiğini...
Bunu yapmaya kimin hakkı olabilir ki?
Hangi hakla olabilir ki?
Okulun binasının yenilenmesi kime böyle bir hak tanıyor?
Hangi yasaya dayanarak bunlar yapılıyor?
Varsa bu yasayı çıkaranların okullarının adları da bu şekilde değiştirilse nasıl bir tepki gösterirler acaba?
Sonuç olarak;
Bu okulun adında;
Bizlerin ve bizlerden önceki ağbi ve ablalarımızın,
Bu okulda ders vermiş tüm öğretmen ve müdürlerimizin ve hatta tüm hademelik yapan büyüklerimizin hakkı var.
Bu ismin değiştirilmesi büyük bir haksızlık ve terbiyesizliktir.
Her zaman söylerim:
Hangi babayiğit Galatasaray Lisesi'nin, Robert Koleji'nin, Vefa Lisesi'nin adı satın alabilir, yada değiştirebilir ki?...
Umarım son günlerde okulumuzun 1983 - 84 mezunlarının hareketliliği bu hatanın düzeltilmesinde önemli bir rol oynayacaktır.
Yoksa çocuklarımıza hangi lise'den mezun olduğumuzu nasıl anlatacağız?

NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...