23 Şubat 2018 Cuma

NEDEN SAÇMALIYORLAR?


Biri; 'Google'ı ilk icat eden kişi Abdülmat'tir' dedi.
Bir diğeri; 'Nuh oğlunu cep telefonuyla aradı' dedi.
Bir başkası; 'Shakespeare 'in asıl ismi Şeyh Pir' dir dedi,
Daha başka biri,'8 Yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir' dedi.
Öteki biri; 'Genç Kaynanaya istek artar' dedi,
Öbürü;' Dünya düzdür' dedi,
Öbür diğeri;' Yatakta hemen uyuyun yoksa yorgan sizi tahrik eder' dedi;
Sonraki erkek çocuklarına tecavüz için;' Bir kereden birşey olmaz' dedi...
Ve Üniversite hocaları; 'Bize cahil adam lazım' dedi. Hem de kendi Üniversitede hoca iken...
Bu putperestlerin asıl hedefi kafa bulmak değilse kesinlikle İslamdır.
Bu kadar manyak bu kadar aptalca şeyleri bilmeden konuşuyor olamaz.
Bunlara bakarak gerçek İslam'a kızmak da akıl işi değil:
İslamın bu putperestlerle hiç alakası yok. Çünkü bilindiği üzere İlk ayetimiz 'Oku' dur...

Keşke toplum biraz 'OKU'sa...

15 Şubat 2018 Perşembe

TÜRK SİNEMA TARİHİ / KÖTÜLER


'Sinema bir ülkenin siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz.  Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine  kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.

Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir.  Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir. Hatamız olduysa affola ' diye yazar gazetenin arka sayfasındaki  Türk Sinema Tarihi Araştırma yazısında.

Bu araştırma yazısı bizlere yıllarca farklı dünyalar yaşatan, hayaller kurduran yaşamımızı daha renkli hale getiren tüm emekçilere  bir selam niteliğindedir. Yukarıda da söylendiği üzere;
' Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz…'

Önümüzdeki günlerde serinin başka bir bölümü yer alacak. Bu bölümün adı; 'Türk Sinema Tarihi - Kötüler' olacak.
Türk sinemasında 'Kötü' olarak alglanan efsane oyunculara bir göz atacağız.
Aslında hepimiz çok biliyoruz ki; Onların 'Kötü'lüğü olmasa ilmler bu kadar güçlü olamazdı. Ve yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Bir film asıl gücünü / geriliminini  kötülerden alır.
O nedenle; Kötüler ne kadar başarılı ise; İyiler o kadar güçlüdür, film o kadar güçlüdür.

Biz de tüm unutulmaz 'Kötü'ler adına 10 ismi inceleyeceğiz.
Örneğin;
Bir Ahmet  Tarık Tekçe, Bir Erol Taş, Bir Aliye Rona, Bir Suzan Avcı, Bir Hüseyin Peyda, Bir Turgut Özatay, Bir Lale Belkıs, Bir Yadigar Ejder, Bir Kazım Kartal unutulabilir mi?
Elbette unutulamaz.

Öte yandan; Sinema emekçileri bu kadar olmazı, olur yaparken, bu kadar emek harcarken önlerindeki en büyük engel sansür olmuştur.
Sansür Yasası İtalyan Mussolini dönemi yaslarından alınmış ve İtalya'da kaldırılmış olmasına rağmen bizde şekil değiştirse de hala çok güçlü bir şekilde etkisini göstermektedir.

Özellikle son 16 yıldır sinemaya aktarılan destekleme fonları o kadar artmış olmasına rağmen Ne büyük çelişkidir ki; Hükümeti eleştiren bir filmin yapılması bile düşünülemez. Hükümet bu politikasıyla sinemacılara 'Beni eleştirme ama kaliteli filmler yap, ayakta kal' demektedir. Oysa bu genel sanat çerçevesinde olması mümkün olmayan bir istektir.

Türk sineması ve dizileri uluslararası alandaki başarılarını 'Hükümetlere rağmen' elde etmiştir dersek pek de yanılmış sayılmayız. Ülkeyi yönetenlerin bu çağda artık sansür denen bu olguyu da ele almalarının vakti gelmedi mi?



Bakınız dizi sektörünün geldiği noktaya…Artık yurt dışına satılan dizilerimiz var.  'Binlerce yıllık kültür birikimimiz olmasına rağmen Hindistan film sektörü neden bizden çok daha ilerde?' diye düşünmemizin vakti gelmedi mi?

Filmlerimizde olduğu gibi dizilerimizin de  başarısının altında senaryodan oyunculuğa kadar 'Kötü' lerinde ciddi katkıları var. Son dönemin en etkili dizilerinden 'Çukur'un  kötü adamı 'Vartolu' yu hangimiz severek izlemiyoruz ki?

Unutmayalım;
'Sinema bir ülkenin siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.'


TÜRK SİNEMA TARİHİ - 4

Türk Sinema Tarihi - 4
Yeni Çağrı Gazetesi / 16.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş


TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'

Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine  kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir.  Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş



1990 - 2000 ARASI, BAĞIMSIZ SİNEMACILAR ve EŞKİYA

Bu döneme damgasını 'Bağımsız Sinemacılar' vurmuştur. Bu döneme kadar hemen her yapım Yeşilçam standartları ve kontrolünde yapılmakta idi. Fakat özellikle Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz gibi yönetmenler sayesinde bu mantık kırılmış  ve yönetmenler artık kendi filmlerini yapar hale gelmiştir.


Başta başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel'in oynadığı Yavuz Turgul'un Eşkıya filminin başarısı olmak üzere 1990'larda Türk sineması adeta tekrardan doğmaya başlamış ve çekilen filmler yurtdışına da açılmaya başlamıştır.
Döneme damgası vuran filmler ise;  Minyeli Abdullah,  Amerikalı, Cumhuriyet, Bekle Dedim Gölgeye, Tabutta Rövaşata, Eşkıya, Akrebin Yolculuğu, Karanlık Sular, Masumiyet, Kasaba, Ağır Roman, Herşey Çok Güzel Olacak, Propaganda, Gemide, Bize Nasıl Kıydınız, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Mayıs Sıkıntısı, C Blok, Gölge Oyunu, Hamam, İstanbul Kanatlarımın Altında, Berlin in Berlin,  Dönersen Islık Çal gibi üst düzey filmlerdir.

Dönemin gişe yapan ilk 10 filmi ise şöyledir:
1- Eşkıya (1996) 2.571.133 izleyici
2- Her Şey Çok Güzel Olacak (1998) 1.239.015 izleyici
3- Propaganda (1999) 1.238.878 izleyici
4- Amerikalı (1993) +1.000.000 izleyici 
5- Ağır Roman (1997) 873.833 izleyici
6- Cumhuriyet (1998) 748.067 izleyici
7- İstanbul Kanatlarımın Altında (1996) 474.571 izleyici
8- Salkım Hanımın Taneleri (1999) 357.467 izleyici
9 - Hoşçakal Yarın (1998) 260.471 izleyici
10- Bize Nasıl Kıydınız (1994) 205.861 izleyici

Bugün dahi bazı çevrelerde tartışması hala devam eden bir soru vardır. 'Nuri Bilge Ceylan mı, Zeki Demirkubuz mu?'
Bu soruya yorum yapmadan önce bu yönetmenler kimdir, filmleri nelerdir, bir göz atmak gerekir.
Zeki Demirkubuz mu, Nuri Bilge Ceylan mı?
Nuri Bilge Ceylan

Nuri Bilge Ceylan, 26 Ocak 1959 yılında İstanbul'da doğdu.
Annesinin adı Fatma, Babasının adı Mehmet Emin Ceylan’dır.
Nuri Bilge Ceylan; İlkokul 5. Sınıfa kadar Çanakkale Yenice’de okuduktan sonra, İlkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy’de tamamladı.

1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazandı, Ancak Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle iki yıl sonra tekrar sınava girerek Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümüne geçti.
Lise yıllarında filizlenen fotoğraf merakı buradaki fotoğraf kulübünün de katkısıyla artar.

Nuri Bilge Ceylan;  Üniversitede seçmeli ders olarak sinema dersleri aldı.
1985 yılında mezun olan Nuri Bilge Ceylan, Mimar Sinan Üniversitesi Sinema bölümünde iki sene yüksek lisansı yapmıştır.


1993 yılı sonlarında kısa filmi Koza’yı çeker.
Film 1995 Mayıs’ında Cannes’da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.

Ardından Koza’nın devamı sayılabilecek ve bazılarınca “taşra üçlemesi” diye nitelendirilen üç uzun metrajlı film gelir:
Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002).
Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve hemen her işi kendisi üstlenir.

Üçlemenin son filmi ‘Uzak’, 2003 Cannes Film Festivali‘nde Büyük Jüri Ödülü’nü alır ve bir anda Ceylan’ı Uluslararası alanda tanınan bir isim haline getirir.
Uzak filmi, 23’ü Uluslararası olmak üzere toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla ödül kazanan filmi olur.
2006 yılında Cannes Film Festivali’nde 'İklimler' filmi ile FIPRESCI ödülünü alan Ceylan,
2008 yılında çektiği  ‘Üç Maymun‘ ile 61.Cannes Film Festival’inde yarışır ve En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görülür.

2011 yılında çektiği “Bir Zamanlar Anadolu’da“ isimli filmiyle de , 64. Cannes Film Festivali’nde bir kez daha Büyük Jüri Ödülü’nü kazanır.

Nuri Bilge Ceylan,
1995  yılında 'Koza',
1997  yılında 'Kasaba',
1999  yılında 'Mayıs Sıkıntısı',
2002  yılında  'Uzak'
2006  yılında 'İklimler',
2008  yılında 'Üç Maymun',
2011  yılında  'Bir Zamanlar Anadolu’da' isimli filmleri çekti.

Zeki  Demirkubuz
Zeki Demirkubuz, 1 Ekim 1964 tarihinde Isparta’da dünyaya geldi.
Ortaokulu Isparta Gönen Öğretmen Okulu’nda bitirdikten sonra İstanbul’a taşındı.
Liseye İstanbul'da başlayan Zeki Demirkubuz, Birinci dönemi bitirdikten sonra okulu bırakarak fabrikada çalışmaya başladı.

1980 darbesinden sonra tutuklanarak hapse atılan Zeki Demirkubuz hapishane yıllarında devrimci abeylerininin sayesinde Dostoyevski ile tanıştı.
Hapishaneden çıktıktan sonra öyküler yazmaya başlayan Demirkubuz bu yıllarda aynı zamanda  Anadolu'nun çeşitli yerlerinde işportacılık yaptı.

Askerliğini erteleyebilmek için okula tekrar geri dönen Zeki Demirkubuz, Liseyi dışarıdan bitirerek İstanbul Üniversitesi  İletişim Fakültesi’ne başladı.
Zeki Demirkubuz; Sinemaya 1986 yılında Zeki Ökten’in çektiği  Ses adlı filmle başladı.
Bu filmin başrollerini Tarık Akan ve Nur Sürer  oynamış ve Zeki Demirkubuz bu filmde asistanlık yapmıştır.


Zeki Demirkubuz - Yönetmen

1994 yılında, ilk uzun metraj filmi olan “C Blok”u çekene kadar çeşitli yönetmenlerle çalışan Zeki Demirkubuz C Blok’tan sonra kendi senaryolarını yazmaya başlamış ve  bağımsız bir yönetmen olarak yoluna devam etmiştir.

Uluslararası eleştirmenler ve izleyiciler, Demirkubuz’u Venedik Film Festivali’nde gösterilen ikinci filmi “Masumiyet”le birlikte tanıdı.
Üçüncü filmi olan “Üçüncü Sayfa” ise Türkiye’deki film festivallerinin yanı sıra Locarno ve Rotterdam Film Festivalleri de dâhil olmak üzere Avrupa’da ve çok sayıda film festivalinde gösterildi.

Bu dönemde Zeki Demirkubuz 'Karanlık Üzerine Öyküler' adını verdiği üçlemesinin çekimlerine başladı.
İki filmi, 'Yazgı ve İtiraf' 2002 yılında Cannes Film Festivali'nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterildi.
Başrolünü de üstlendiği üçlemenin 'Bekleme Odası' adlı filmini ise 2003 yılında tamamladı.

Zeki Demirkubuz,
2006 yılında “Kader”,
2009 yılında “Kıskanmak” ,
2012 yılında “Yeraltı”,
2015 yılında “Bulantı”,
Ve 2016 yılında “Kor” isimli filmleri çekti.

Nuri Bilge Ceylan fotoğrafçılıktan gelmesi nedeniyle filmlerinde adeta fotoğraf çekerken, Zeki Demirkubuz ise filmlerinde sanki öykü yazmaktadır.
Bize göre; Her İki yönetmenin filmlerinde temel fark budur. Öte yandan her yönetmeni birer semte benzetecek olursak Nuri Bilge Ceylan Beşiktaş ise  Zeki Demirkubuz Taksimdir.

2000  VE SONRASI, AK PARTİLİ YILLAR, ÜNİVERSİTELİ SİNEMACILAR
Aslında 200'li yılların temelini 1999 yılında yaşanan olaylar attı. 1999 yılında neler yaşandığı anlaşılmadan bundan sonraki 18 yıl boyunca neler olduğunu anlamak  pek de mümkün olmaz.
O nedenle biz de olaya buradan bakalım.
15 Şubat 1999 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye' ye getirildi.
Bu yakalama olayı Ülkede siyasi iklimi birdenbire değiştirdi.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde MHP de meclise girerek 57.Hükümetin ortaklarından biri oldu.
57. Hükümet DSP, ANAP ve MHP Koalisyonundan oluşuyor, Başbakan olarak Sayın Bülent Ecevit görev yapıyordu.

2000'li yılların ilk  başlarındaAmerika Irak'a operasyon yapmayı planladı. Bu operasyona Türkiye'nin de destek vermesini istedi. Fakat Başbakan Bülent Ecevit bu desteği vermedi ve Ülkede fırtınalar kopmaya başladı.
Ekonomik kriz, istifalar, halkın protestoları, Başbakan Ecevit'in sağlık sorunları, Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın A. Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit'in kameralar önünde tartışması bardağı iyice taşırdı.
Son istifalarla milletvekili sayısı 276'nın, yani salt çoğunluğun altına düşen 57. Koalisyon Hükümeti Devlet Bahçeli'nin isteği üzerine 3 Kasım'ı 2002 tarihinde erken seçim yapma kararı aldı.

3 Kasım 2002 Seçimleri ve Recep Tayyip Erdoğan
AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk olarak katıldığı genel seçimlerde yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidara geldi.
Hala Cumhurbaşkanı olarak görevine devam eden Sayın Recep  Tayyip Erdoğan  girdiği ilk seçimden bugüne hiçbir seçimi kaybetmedi. Ülkeyi tek başına yöneten Sayın Erdoğan 16 yıldır tek başına iktidar olan tek lider olarak tarihe geçti.
15 Temmuz 2016 yılında Fetö tarafından Ülke ciddi bir saldırıya uğradı.Bu darbe girişimi de başta hükümet, muhalefet ve halkın canı pahasına direnciyle atlatıldı.
Başta ordu olmak üzere hemen hemen her kurumdan çok sayıda görevden alma, yargılama, mahkeme, hapishane olayları yaşandı, yaşanıyor.
Şu günlerde Suriye'de terör örgütüyle savaşan Ülke bu zorlu dönemde aynı zamanda 2019 yılında yapacağı yeni bir seçime hazırlanıyor.

Recep  Tayyip Erdoğan kimdir?
Aslen Rizeli olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 26 Şubat 1954'te İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Kasımpaşa Piyale İlkokulu'ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu.Fark dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi'nden de diploma aldı.
Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu.

27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan  14 Ağustos 2001'de arkadaşlarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AK Parti) kurdu.
9 Mart 2003'te Siirt İl'i milletvekili yenileme seçimine katıldı. Bu seçimde oyların yüzde 85'ini aldı ve  22. Dönem Siirt Milletvekili olarak parlamentoya girdi.
15 Mart 2003 tarihinde Başbakanlık görevini üstlenen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014 Pazar günü halkın oyları ile 12. Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan evli ve 4 çocuk babasıdır.

'2000’li yıllardan sonra Türk sinemasında bariz bir değişim yaşanmaya başlamıştır. Artık sinemadaki tip ve karakterler Yeşilçam’dan farklıdır.
Belli bir iyi  belli bir çıkış ve belli bir ideal tipin aksine yeni sinemada hiçbir ideal tip ve model bulunmamaktadır.

Kadın imgesi değişmiştir ve artık erkek egemen bir gözle oluşturulan, erkeğe bağlı iyi kadın kötü kadın kalıpları yerine kendi ayakları üzerinde durabilen, biraz daha feminist, kadın gözüyle oluşturulmuş bir kadın söz konusudur.

Yine yönetmenin kendini özgürce ifade edebildiği, eski kalıp ifade ve temalardan uzak bir yönetmen sineması oluşmuştur. Öte yandan bu yeni sinema ortaya çıktığı dönemden günümüze önemli mesafeler kat etmiştir. Öncelikle 2000’li yıllarda 80’li ve 90’lı yıllara nazaran yerli sinemaya olan ilgi ciddi oranda artmıştır.'
(Zeynep SEVİNÇ)


Türk sineması 1990 yıllarının ardından 2000'li  yıllarda adeta tekrar altın yıllarını yaşamaya başladı. Bu başarıda elbette sinemaya yapılan devlet desteği de önemli bir yer tutarken yapılan filmlerdeki teknolojik kalite, iyi oyunculuk, iyi senaryo, iyi ışık gibi ögeler de ön plana çıkmaktadır.
Ve artık bu dönemde çoğu üniversite mezunu, işini ve dünya sinemasını iyi bilen kişileri de unutmamak lazım.
Bu dönemde pek çok filmin yanısıra özellikle  (BKM)  Beşiktaş Kültür Merkezi'nin yapıtları da çok değer kattı.


2000  yılında sinema salonu sayısı 284 iken 2012 yılında bu sayı 567'ye çıkmıştır. Günümüzde artan AVM'ler sayesinde sinema salonu sayısı daha da artmıştır. Çünkü AVM işletmeleri sinema yoluyla daha çok müşteri çekmeyi hedeflemektedir.

BKM;  'Vizontele', 'Gora', 'Kelebeğin Rüyası', 'Organize İşler', 'Düğün Dernek', 'Beynelmilel', 'Eyvah Eyvah', 'Ekşi Elmalar', 'Gergedan Mevsimi' gibi güçlü filmlere imza attı.
Bu bölümde Yılmaz Erdoğan hem senarist, hem oyuncu hem de yönetmen olarak ön plana çıktı.
Cem Yılmaz kendine has filmleri ile rekorlar kırarken, Şahan Gökbakar 'Recep İvedik' serisi ile Şafak Sezer 'Kolpaçino' serisi ile, Ata Demirer 'Eyvah Eyvah' serisi ile, Ferhan Şensoy 'Pardon', Yeşim Ustaoğlu  ödüllü filmleri ile, Çağan Irmak, Yüksel Aksu,Uğur Yücel, Fatih Akın, Yavuz Turgul, Serdar Akar, Reha Erdem, Mahsun Kırmızıgül  gibi yönetmenler çektikleri filmler ile  seyirciyi sinemaya bağladı.

Bu yıllarda Yazar ve oyuncu Gülse Birsel'in, 'Aile Arasında' isimli filmi 5 Milyon izleyici sayısını yakalamış ve Gülse Birsel tarihte ilk defa 5 Milyon seyirci sayısını yakalayan ilk kadın olmuştur.

'Öncelikle 2000’li yıllarda izlenme oranını arttırmak için filmlerde genellikle TV’de popüler olan tanınmış yüzler kullanılmaya çalışılmıştır. Özellikle Asmalı Konak ile başlayan TV dizilerinin sinemaya uyarlanması işi son dönemde daha da artış göstermiştir ve seyirci de tanınmış yüzlerin yer aldığı filmlere daha yoğun katılım göstermektedir.

Tüm bunlar bağlamında şu söylenebilir ki; bu artışta belki de en önemli etkenlerden biri televizyon-sinema ilişkisi ve “Popüler Kültür” algısıdır.En çok izlenen yerli filmlere baktığımızda daha önce televizyondan tanınan popüler kişilerin yapımları ya da tanınmış, popüler oyuncuların kullanıldığı filmler olduğu görülecektir.
Örneğin Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer çeşitli TV programları ve tiplemeleriyle tanınan kişilerdir.

Doğal olarak bu kişilerin popülaritesi onları izlenir kılmakta ve herhangi bir reklama ihtiyaç duymadan seyirciyi kendilerine çekmektedirler.
Ayrıca çekilen filmlerin televizyonda reklamlarının yapılması ve tanınan oyuncuların kullanılması da seyirci sayısını arttıran önemli etkenlerdendir.'
(Zeynep SEVİNÇ)

https://mustafacatikkas.blogspot.com.tr/2018/02/turk-sinema-tarihi-kotuler.html

TÜRK SİNEMA TARİHİ - 3

Türk Sinema Tarihi - 3
Yeni Çağrı Gazetesi / 15.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş


TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'

Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine  kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir.  Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş



1967 - 1974  ARASI  YİNE DARBE VE YEŞİLÇAM'IN YÜKSELİŞ YILARI
 12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan bir muhtıra verildi.
Süleyman Demirel başbakanlıktan istifa ettirildi. Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay ve CHP lideri İsmet İnönü muhtırayı destekledi. DİSK bile muhtırayı coşkuyla karşıladı. CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit ise, İnönü'nün tavrını tepkiyle karşıladı.
İnönü'nün ara rejim hükümetine üye vermesini sindiremeyen Ecevit, Genel Sekreterlik görevinden ayrıldı.

Demirel Hükümeti düşünce, Nihat Erim hükümet kurmakla görevlendirildi. Erim Başbakan oldu. Ardından radikal solu hedef alan "Balyoz Harekatı" başlatıldı. Yüzlerce solcu, İstanbul'daki MİT'e ait Ziverbey Köşkü'nde sorgulandı.Büyük çapta tutuklamalar gerçekleşti.Bu arada Tümgeneral Celil Gürkan başta olmak üzere 9 Mart'çı 5 general ve 9 albay ordudan çıkarıldı.
Deniz Gezmiş'in Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ve Mahir Çayan'ın Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi isimli örgütler dağıtıldı.


Bu örgütler banka soyma, adam kaçırma ve çeşitli bombalama olaylarına karışmışlardı. 1969'da Filistin kamplarında eğitim alan Deniz Gezmiş yakalanırken, THKP-C lideri Mahir Çayan ve 9 arkadaşı Ünye'deki NATO üssünden kaçırdıkları İngiliz rehinelerle birlikte Niksar'ın Kızıldere Köyü'nde askerle girdikleri çatışmada öldürüldü.
THKO'dan Sinan Cemgil ve arkadaşları da Nurhak dağlarındaki çatışmalarda öldüler.
Türk Devrim tarihinin efsane ismi Deniz Gezmiş ve arkadaşları 6 Mayıs 1972 yılında asıldı.
Bu olay hiçbir zaman halkın gönlünde kabul görmedi. Deniz Gezmiş adına daha sonraki yıllarda sayısız kitap yazıldı, filmler çevrildi.

Bu dönem Türk Sinemasında 'Yeşilçam'ın Altın Yılları' olarak anılır ve özellikle hafta sonları sinemaya girebilmek için zaman zaman karaborsadan bilet alınmaktadır.
Yeşilçam ise adını ; Taksim - Beyoğlu'nda yapımcı ve oyuncuların bulunduğu bir sokaktan almaktadır.
Bu dönemde ayrıca starlar da çıkmaya başlar. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın gibi…
Bu  yıllarda  filmlerde nitelik olarak çok şey olmasa da senede 300'e yakın film üretilir ve bu rakam sayesinde Türk Sineması Dünyada 4. sıraya yükselir.
Milyonlarca seyirci yazlık sinemalar dahil olmak üzere sinemaya gider ve 'Melodram' tarzı filmleri izler.
Bu filmlerde ana konu 'Zengin Kız - Fakir Erkek' temalıdır. Bu ana konuya odaklanma ana nedenlerinden birisi de o dönem çok etkili olan sansürdür.
Çünkü sansür yasasında, 'Herhangi bir meslek grubu aşağılanamaz' gibi bir madde vardır ve bu madde nedeniyle genelde işsiz, avare tippler üzerinden 'masal'  anlatılır.
Ve yine çünkü bu yasaya göre;  Bütün meslek grubu üyeleri iyidir. Örneğin;  Kötü bir doktor, Avukat, Öğretmen, Polis kötü olamaz gibi…


Ayşecik, At Hırsızı Banuş, Balatlı Arif, Malkoçoğlu, Atlı Karınca Dönüyor, Yalan Yıllar, Yara, Aç Kurtlar, Bir Şarkısın Sen, İffet, İnsanlar Yaşadıkça, Ah Müjgan Ah, Avare, Küçük Hanımın Şoförü, Ayşegül, Adını Anmayacağım, Nasrettin Hoca, Bastır Behçet Bastır, Şehvet, Battal Gazi Geliyor, Ömer Hayyam, Ah Deme Oh De, Atını Seven Kovboy, Çılgın Arzular, Diriliş gibi filmler yapılmıştır.
Ayrıca; 1972 yılında çekiken 'Parçala Behçet'  isimli film Türk  Sinemasında seks filmleri  dönemini açan ilk film oldu.Bu filmin içeriği seks - macera türündendi. Bu tarz filmler 1974 yılına kadar devam etti.

1974 - 1980 ARASI, TÜRK SİNEMASINDA EROTİK YILLAR
30 Ağustos 1972'de İstanbul Çamlıca'daki vericiler güçlendirilerek TV yayınları yaygınlaştırıldı. Sinema büyük oranda seyirci kaybederken köyden kente yapılan göç ise giderek artıyordu.
Sokakların hareketlenmesi, TV yayınlarının haftada 5 güne çıkarılması, artan enflasyon ve yaşam şartlarının ağırlaşması sonucu ailece sinemaya giden kişilerevlerine bağlandı. Çünkü TV daha ucuz ve daha zahmetsiz bir eğlence sunuyordu.
Büyük bir ekonomik sıkıntı içerisine giren sinema ise bir çıkış yolu arıyordu. Aranan bu yol sonunda bulundu.
Buna göre sinemalarda oynayacak filmler vatandaşların tv'de göremeyeceği türden olacaktı. Bu da elbette; Erotik, Aventür, Vurdulu- kırdılı  filmler olacaktı.
Öte yandan köyden kente göç eden vatandaşlar gecekondulara yerleşiyor, yaşadıkları mahalle baskısı, dini ve kültürel baskılar nedeniyle kadın - erkek ilişkilerini rahatça yaşayamadığı gibi bir anlamda cinsel sorunlarına da çözüm arıyordu.


Bu ihtiyaçlara cevap vermek  ve para kazanmak için 1974 yılında Oksav Pekmezoğlu'nun çektiği 'Beş Tavuk Bir Horoz' ile Yeşilçam'da erotik filmler dönemi başladı. Bu filmler lümpen izleyici tarafından o kadar çok ilgi gördü ki senede yaklaşık olarak bu türden 130 tane film çekilmeye başladı.
1975 yılında çekilen dönemin en hit filmlerinden birisi de 'Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak' oldu. Filmi izlemek için kuyruklar oluştu. Filmin ne kadar gişe yaptığı çok sayıda gizli seyirci izlediği için bilenemiyor.

Bu yıllarda Türk Sinemasında iş çığrından iyice çıktı. Çekilen erotik filmlerde genellikle köylü kızlar tuzağa düşürülüp tecavüz ediliyordu. Erkeklerin hemen hepsinin art niyetli olmasına karşın iyi kızlara dokunmamaları dikkat çekiyordu.
Çekilen filmlerde ne doğru düzgün seslendirme, ne de doğru düzgün ışık kullanılıyordu.Yapılan kaba saba filmlerle  erkeklerin cinsel açlığı suistimal edilip,  ekonomik olarak sömürülüyordu.

1970'lerin ortalarından itibaren siyaset hareketlenmeye başlayıp, toplumsal bilinç yukarılara çıkmaya başlayınca Türk sineması da tekrar eli ayağı düzgün filmler yapmak için  kolları sıvadı.
Bu yıllarda Yılmaz Güney 'Arkadaş', Ertem Eğilmez 'Köyden İndim Şehire', Zeki Ökten 'Askerin Dönüşü', Osman Seden 'Bir Ana Bir Kız, İnek Şaban', Atıf Yılmaz 'Kuma, Mağlup Edilemeyenler, Salako, Selvi Boylum Al Yazmalım, Adak', Ertem Eğilmez 'Mavi Boncuk, Hababam Sınıfı, Çöpçüler Kralı, Erkek Güzeli Sefil Bilo', Tunç Okan 'Otobüs', Ergin Orbey 'Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz' isimli fimlerle çıtayı tekrar yükseltti.

Diğer taraftan 1977 yılında; Türk Sineması’na yasal düzenlemeler hazırlamak, yurt dışında film haftaları düzenlemek, yurtdışındaki festivallere katılacak filmlerin altyazı kopyalarını üretmek gibi görevleri yerine getirmesi maksadıyla Kültür Bakanlığı’na bağlı Sinema Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.

Kıbrıs Barış Harekatı…
Sinema ve sokaklar bu kaosu yaşarken ülkeyi  '1. Ecevit Hükümeti' denilen bir koalisyon yönetiyordu. İktidarda CHP ve Rahmetli Necmettin Erbakan'ın partisi MSP vardı.
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtı bu hükümet döneminde yapılmış,  Hükümetin kurulması aşamasında CHP ve MSP arasında kurulan koalisyon hükümetinin ortaklık şartları ve hükümetin hedefini belirlediği bir protokol imzalanmıştır.
Bu hükümet Kıbrı Barış Harekatı'nı başarıyla tamamlamıştır.



Sansür ve Ecevit…
Yerli Sinemanın önündeki en büyük engel sansürdür.Hemen hemen her iktidar sansüre sarılmış ve sinemanın Uluslararası alanda başarı sağlamasını engellemiştir.
Elde edilen başarılar, 'Hükümetlere rağmen' kazanılmıştır.
Sansürün kaldırılmasnıı tek bir lider istemiştir. O da rahmetli Sayın Bülent Ecevit'tir.
Rahmetli Ecevit'in bu isteği mecliste gerekli desteği alamadığı için gerçekleşememiştir.


DEVAMI VAR...
https://mustafacatikkas.blogspot.com.tr/2018/02/turk-sinema-tarihi-4.html

13 Şubat 2018 Salı

TÜRK SİNEMA TARİHİ - 2

Türk Sinema Tarihi - 2
Yeni Çağrı Gazetesi / 14.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş


TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'

Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine  kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir.  Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş

1950 - 1960 ARASI, İDAM VE SİNEMACILAR DÖNEMİ
Demokrat Parti ve her mahallede bir milyoner…
Bu yıllarda Adnan Menderes'in Başbakanlığında Demokrat Parti iktidardadır. Ve Demokrat Parti'nin iki sloganı vardır.
Bunlar;
'Her mahallede bir milyoner yaratmak' ve 'Türkiye'yi küçük Amerika yapmaktır'.
Menderes'in bu  'Türkiye'yi küçük Amerika yapma' sevdası toprak yollarda Amerikan arabalarının dolaşması, Amerikan tarzı giyinmek, Amerikan tarzı konuşmak gibi yansımasının yanı sıra sinemalarda da binlerce Amerikan filmi oynaması ve ülkenin Amerikan kültürüne teslim olması anlamına gelmektedir.

                          Adnan Menderes - Başbakan

Tarihi utanç, Menderes asıldı…
1955'ten sonraki ekonomik daralma ve siyasette yaşanan kamplaşma gerekçeleri 27 Mayıs askeri darbesinin alt yapısını oluşturdu. 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4'te radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti Menderes ve diğer DP üyeleri ise bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından yargılanmaya başladı.
 Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu'nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylaması ile yüzde 61,7 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.

'Milletime saadetler dilerim'…
Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının ardından, İmralı Adası'na götürüldü İlk durak, komutanın odası oldu. İdam kararı yüzüne okundu.
Menderes’in dilinden “Allah milletimize zeval vermesin” cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi.
"Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..." Menderes, Saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi.
Halkımız bu bu uatnç günlerini ve Rahmetli Başbakan  Sayın Adnan Menderes ve arkadaşlarının idamını hiçbir zaman içine sindiremedi.

Yeşilçam Filmleri…
Sinemada bu dönem Lütfi Akad'ın 'Vurun Kahpeye' isimli filmiyle başladı. Sonraki yıllara öncülük edecek olan  'Yeşilçam Filmleri' döneminin temelleri de bu yıllarda atılmıştır.Atıf Yılmaz, Metin Erksan, Osman Seden gibi yönetmenler ile Erler Film, Erman film gibi yapım şirketleri de yine bu yıllarda ön plana çıkmaya başlamıştır.Bu dönemde sıradan insanların hayatları sinemanın konusu olmaya başlamış ve kamera sokağa inerek hareketlenmiştir.Oyuncu olarak ise; Sezer Sezin, Belgin Doruk, Muhterem Nur, Ayhan Işık, Sadri Alışık, Turhan Seyfioğlu gibi ilk starlar da ortaya çıkmıştır.
                                                               Ayhan Işık - Oyuncu

Öte yandan bu Amerikanlaşma kültürü Türk sinemasında da hemen karşılığını bulur. Bu dönemde yapılan filmlerde kamera hareket ve açılarından başlamak üzere sinemanın hemen hemen tüm dallarında bu etki görülmeye başlar.
Bu nedenle o dönem çekilen tüm filmler ve sokaklarda görülen arabalar Amerikan yapımı arabalardır.
1960 - 1967  ARASI, DARBE , SANSÜR ve SUSUZ YAZ


Türkiye 1960'lı yıllara Askeri bir darbe ile başladı.27 Mayıs 1960 Askeri darbesine kısaca şu şekilde gelindi.
'1954 yılından yılından itibaren ülkede başgösteren  ekonomik durgunluk ve kriz, DP iktidarını sarsmaya başlamıştı. Hızla yükselen enflasyon işçi, memur ve sabit gelirli meslek gruplarını olumsuz yönde etkilemiş, krizden etkilenen kesimlerin başında gelen ordu mensupları arasında iktidara karşı tepkiler görülmeye başlamıştı.

TBMM’deki sayısal üstünlüğün verdiği güçle muhalefete karşı uyguladığı hoşgörüsüz tavır, başka partiye oy verdiği için Kırşehir’in ilçe yapılmasıyla doruğa çıkmıştı.

Yargı, üniversiteler ve toplumsal muhalefet aracılığıyla sık sık hükümet aleyhine gösteriler düzenlenmiş, “ordu göreve” çağrıları yapılmıştı.Bu şartlara rağmen İhtilal komiteleri, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO ittifakının onayı olmadan harekete geçmemişti.
Çünkü Menderes Hükümeti ve Amerikan Hükümeti arasındaki ilişkiler ABD’nin dümen suyuna gitme politikası doğrultusunda ilerlemişti. Fakat 1960 yılına doğru rüzgar tersine dönmüş, ihtilalcilere bekledikleri fırsatı bizzat Adnan Menderes vermişti.
Ülkedeki ekonomik krizi aşmak için ABD’ ye bir ziyaret gerçekleştiren Başbakan, daha fazla yardım talep etmiş fakat isteği kabul görmemişti. Bunun üzerine o zamana kadar Amerika’ya koşulsuz destek veren Menderes, gereken yardımı alabilmek için SSCB’ye yönelmişti.

Neticede ise 27 Mayıs 1960’ta beklenen olmuş ve ordu ülke yönetimine el koymuştu. 
NATO ittifakı ve Amerikan üsleriyle birlikte rejim artık güvenceye alınmıştı. İhtilal bildirisinde de bu noktaya vurgu yapılarak “Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadıkız. NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyız.” denilmişti.
İhtilalciler “Yürürlükteki Anayasa’nın idare tarafından çiğnendiğini bu sebeple Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahale ettiğini” iddia ederken darbe yaparak Anayasa’yı ihlal etmişler ve bütünüyle rafa kaldırmışlardı.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milletvekilleri tutuklanarak Meclis feshedilmiş ve askerlerden oluşan “Milli Birlik Komitesi” kurularak iktidar bu komiteye geçmişti.
1960 Darbesi, neticede Cumhuriyet tarihinde yeni askeri darbelere ve müdahalelere de kapı aralamıştı.'
(Kaynaklar: “Demokrat Parti’nin Yükseliş Ve Düşüşü”, İstanbul, 2002. Vakit Gazetesi, 14 Haziran 1950, Cumhuriyet Gazetesi, Yeni İstanbul Gazetesi, 28 Mayıs 1960, Hürriyet Gazetesi, 27 Mayıs 1960.)

Bu yıllarda Sinema…
Türkiye’de 1960’lı yılların bir diğer özelliği de Türk Sineması’nın Amerikan Sineması’nın önünde olmasıdır.
1960’lı yıllarda sinema giderek daha kârlı bir sektör haline gelince, yeni yapımcıların ve yapımevlerinin ortaya çıkması da kaçınılmaz olmuştur. 1966 yılında Türk sineması 241 filmle, dünya uzun metraj film üretimi sıralamasında 4.sırayı almaktadır.
Yapım, üretim ve dağıtım gücü hesaba katıldığında 1960’lı yıllar, Türk Sineması için altın bir çağ olarak kabul edilmektedir.
Metin Erksan ve Susuz Yaz…
Sinemada ise bu dönem 1960 ile 1967 yılları arasını kapsamaktadır.Bu döneme 'Kriz Dönemi', 'Altın Yıllar', 'Toplumsal gerçekçilik Yılları' adı da verilmektedir.
Ve bu dönem içerisinde 1963 yılından itibaren de sinemamızda renkli filmler üretilmeye başlamıştır.Siyasi olarak 27 Mayıs Darbesi ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış  ve başta belli bir özgürlük hissedilsede zamanla ciddi bir baskı ve sansür gündeme gelmiştir. Uygulanan bu 10 Maddelik Sansür  Yasası Mussolini yasalarından  alınmış ve 1980'li yıllara kadar geçerliliğini korumuştur.
Bu döneme damgasını vuran en önemli yönetmen Metin Erksan'dır.


Metin Erksan kimdir?
1 Ocak 1929 tarihinde Çanakale’da doğdu İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi bölümününden 1952’de mezun oldu.1950 yılında daha üniversitede okurken Atlas Film için Yusuf Ziya Ortaç‘ın ‘Binnaz’ adlı oyununu senaryolaştırarak sinemaya adımını attı.
1952’de İlk filmi olan “Aşık Veysel‘in Hayatı adlı” sinema filmini, rejisör olarak gerçekleştirdi.
1952-1982 yıllarında senaryo yazarı, rejisör ve yapımcı olarak birçok sinema filmi gerçekleştirdi.
1958’de Türk Sinema Sanatçıları Derneği’ni, 1962 Türk Sinema İşcileri Sendikası’nı , 1965’te Türk Sinema ve Film Rejisörleri Birliği’ni kurdu.
1964 yılında ise Metin Erksan'ın yönettiği  'Susuz Yaz' isimli film Berlin Film Festivali'nde ödül kazandı.
Öte yandan 1960 - 65 yılları arası yaşanan  kısmen rahat ortamda Susuz Yaz, Yılanların Öcü, Kuyu, Sevmek Zamanı gibi üst düzey filmlerin yanısıra;  Ayşecik,  Cilalı İbo, Vatan ve Namus, Acı Hayat, Akasyalar Açarken, Yumurcak, Keşanlı Ali Destanı, Şoför Nebahat, Ah Güzel İstanbul, Bir Millet Uyanıyor, Vurguncular, Bozkutrlar Geliyor, Marko Paşa, Ringo Kazım gibi suya sabuna dokunmayan filmler  de yapılmıştır.

Ayrıca bu dönemde ciddi anlamda Sansür de uygulanmış ve çıkarılan sansür yasasında;'Hiçbir meslek grubu rencide edilecek şekilde gösterilemez' denmekte ve nedenden dolayı da bu dönem filmlerde genelde işsizlerin, başıboşların hayatı üzerinden filmler çekilmektedir.


12 Şubat 2018 Pazartesi

TÜRK SİNEMA TARİHİ - 1

Türk Sinema Tarihi - 1
Yeni Çağrı Gazetesi / 13.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş


TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'

Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine  kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir.  Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş

Sinema Nedir?
Sinema;  Fransızca 'cinématographe' sözcüğünün kısa biçimi olan 'cinéma'dan gelmektedir ve güzel sanatların bir dalı olarak kabul edilmektedir.
Türk Dili ve Edebiyatı'nda ise; 'Sinema görüntülerin veya çizilmiş desenlerin ışıkla bir perdeye düşürülerek hareketli görüntüler elde edilmesi temeline dayanan sanat dalıdır. 'Şeklinde tarif edilir.
Sinema bir kişinin tek başına gerçekleştirebileceği bireysel bir sanat dalı değildir. Pek çok meslek dalı ve ögenin biraraya gelmesi ile oluşmaktadır.
Bu ögelerin başlıcaları;
 Senarist, yönetmen, oyuncu, görüntü yönetmeni, seslendirme yönetmeni, ışık , set ekibi  vd.sayılabilir.

Dünyada ilk film ne zaman çekildi?
19. yüzyılın sonunda Fransız Louis (Lui) ve Auguste Lumiere (Ogüst Lumiya) kardeşler, geliştirdikleri sinematograf adlı aygıtla ilk kez hareketli görüntüyü elde ederler.
Sinemanın doğuşunu simgeleyen bu gelişmeden sonra Lumiere kardeşler, halka açık ilk film gösterimlerini ise 1895 yılında Paris’te yapmışlardır.
İlk dönem filmleri 15 dakikayla sınırlıdır ve günlük hayatı aksettiren görüntülerden oluşmaktadır.  Daha sonraları ise kısa komediler, haber filmleri ve belgeseller çekilmiştir.



İlk Türk filmi ne zaman çekildi?
Bu sorunun cevabı hakkında birkaç farklı fikir olsa da ortalama fikir şöyledir;
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’na girdiği günlerde 14 Kasım 1914 yılında İstanbul, Yeşilköy Ayastefanos’taki Rus Anıtı yıkılır. Yedek subay Fuat Uzkınay da bu anı görüntüler.'Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı' adıyla yayınlanan bu tarihi belgesel, ilk Türk filmi olarak kabul edilir.

                                                    Burçak Evren - Sinema yazarı

Fakat, Sinema tarihi yazarı Burçak Evren bu fikre katılmamakta, 'Benim kitaplarımda da böyle bir bilgi vardı ama 1984 yılında Gelişim Sinema Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni iken bu filmi görmek istedim ve pek çok kişiyle görüştüm. Fakat bu filmi bulamadım.Belki de çekildi ama kayboldu.Ayırca ben bu filmi bugüne kadar gören birisine de  rastlamadım.

Fuat Uzkınay bu filmi çektiğini söylemiştir fakat filme ait hiçbir görüntü olmadığı için ve tarih de belgeye dayalı olarak yazılmak zorunda olduğu için bizler bu filmi ilk Türk filmi olarak kabul etmiyoruz.

Makedonya film arşivinde Balkanların ilk sinemacısı olarak bilinen Mareke Kardeşlere ait 1911 yılında çekilen Sultan Reşat'ın Balkan ziyaretlerinin çekildiği bir film vardır.Ve bu filmin görüntüleri de vardır. O dönemlerde Balkanlar da Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde olduğu için bizler bu filmi İlk Türk filmi olarak kabul ediyoruz.' demektedir.

1922 - 1938 ARASI, TİYATROCULAR DÖNEMİ ve MUHSİN ERTUĞRUL
Türk Sinemasının bu döneminde tek bir isim vardır, Muhsin Ertuğrul.Muhsin Ertuğrul'a ek olarak İki isim daha vardır. Bunlar da Musin Ertuğru'un kadrosundan takma adlarla senaryo yazan Nazım Hikmet Ran ve İlk dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur'dur.


Nazım Hikmet bu dönemde 'Bursa Senfonisi', 'İstanbul Senfonisi' ve 'Düğün Gecesi' adlı filmleri çekmiştir.

Muhsin Ertuğrul ilk filmlerini Almanya'da çekmiş ve burada tiyatro eğitimi de almıştır.Almanya'dan Türkiye' ye dönen Muhsin Ertuğrul burada da film çekmek ister ancak yapımcı bulamaz. Bunun üzerine ünlü yönetmen ve yapımcı Osman F. Seden'in babası ve amcasıyla anlaşarak  Türkiye'nin ilk özel film şirketi olan 'Kemal Yapım' adı altında bir şirket kurar.

Muhsin Ertuğrul bu dönemde film çekmekte zorlanmaz çünkü aynı zamanda şehir tiyatroları müdürlüğü görevini de sürdürmektedir.

Ertuğrul bu dönemde 'Şişli Güzeli', 'Nur Baba' (yarım kalmıştır), 'Ateşten Gömlek' isimli farklı türlerde filmler çekmiştir.

1922 yılında çekilen 'Ateşten Gömlek' isimli tarihi filmine  kadar kadın oyuncular Türk ve Müslüman değildi. Çünkü zamanın değerlerine göre kadınların filmlerde rol alması ayıp, günah, yakışıksız olarak algılanıyordu.

Bunun üzerine gazetelere ilan vererek kadın oyuncu arayan Ertuğrul 2 kadın oyuncu bulmuştur.

Bu isimler; Bedia Muhavvit ve Neyire Neyir Hanımdır. Muhsin Ertuğrul daha sonra Neyire Hanımla evlenmiştir.

Bedia ve Neyire Hanım Türk sinemasının ilk kadın oyuncularıdır. Bu tarihe kadar kadın oyuncular Rum, Ermeni, gibi kadın oyunculardan seçilmekteydi.


Neyire Neyir

Muhsin Ertuğrul kimdir?Muhsin Ertuğrul; 28 şubat 1892 yılında İstanbul'da doğdu. İlkokulu Özel Tefeyyüz Mektebi'nde okudu. Ardından Çeşme ve Toptaşı rüştiyelerine ve Mercan İdadisi'ne gitti. 


30 Temmuz 1910'da Burhanettin Kumpanyası'nda sahneye çıktı ve Othello, Hamlet piyeslerini oynadı. Bir süre sonra İsmail Galip Arcan, Behzat Budak gibi oyuncu arkadaşlarıyla kurduğu "Yeni Turan Temsil Heyeti"nde yönetmenlik ve oyunculuk yaptı, Şehzadebaşı'nda açtığı Ertuğrul Sineması'nda ise film öncesi kısa gösteriler sundu.

Muhsin Ertuğrul, 1913 sonunda karıştığı bir siyasi olay nedeniyle sınır dışı edilince Fransa'ya gitti. Paris konservatuvarına tüm uğraşmalarına karşın giremedi, ancak oradaki tiyatrolar ve sinema stüdyolarında gözlemler yaptı; Jacques Copeau ve Andre Antoine'ın Odeon Tiyatrosu'ndaki çalışmalarını izledi.




Musin Ertuğrul - Sanatçı



Çağdaş Türk tiyatrosunun temelini atan ve geliştiren Muhsin Ertuğrul'a 23 Nisan 1979'da Ege Üniversitesi'nce fahri doktor payesi verildi.

Sanatçı, ünvanını almak ve sanat yaşamının 70.yıl kutlamalarına katılmak üzere gittiği İzmir'de 29 Nisan günü kalp krizi sonucu hayatını yitirdi. Cenazesi, İstanbul'da Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

Türk sineması ilk uluslararası ödülünü Muhsin Ertuğrul'un Nazım Hikmet'le birlikte çektiği 'Leblebici Horhor Ağa' adlı filmle kazandı.Film, 2.Venedik Film Festivali'nde Onur Madalyası ile ödüllendirildi.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk



10 Kasım 1938 büyük kayıp, Atamız vefat etti…
Bu dönemin sonunda T.C Devleti'nin kurucusu büyük Devlet adamı  Gazi Mustafa Kemal Atatürk vefat etmiştir.
Ata'nın vefatının ardından tüm ulus gözyaşlarına boğulmuş dünyanın gördüğü en saygın devlet adamı büyük bir keder içinde sonsuzluğa uğurlanmıştır.


1938 - 1950 ARASI VE MISIR FİLMLERİ
Bu dönemde Muhsin Ertuğrul'dan sonra öğrencileri göreve gelir.  Hatta Cahide Sonku bile yönetmenlik yapar.Bu dönemde tarihi filmler ön plana çıkar. 'Barbaros Hayrettin Paşa' isimli filmde bazı sahneler dönemin yabancı filmlerinden alınarak kullanılır ve bu tür filmlere 'doldurma - çakma filmler' denir.

Bu yıllarda Dünya Savaşı vardır ve sinemalarda Amerikan, Alman, Fransız, Rus propaganda filmleri oynamaktadır.
Amerika filmlerini savaş nedeniyle Avrupa üzerinden yollayamaz, Mısır üzerinden yollar. O dönemde Mısır sineması da çok sayıda film yapmakta ve Amerikan filmleri arasına birkaç tane de kendi filmlerini ekleyerek yollamaktadır.
Mısır'ın yolladığı kendi filmlerinden bir tanesi de 'Aşkın Gözyaşları'dır. Bu film Türkiye'de vizyona girince yer yerinden oynar. Çünkü sürekli propaganda filmleri izleyen, savaşın etkilerinden bunalan halk bu'melodram' karşısında adeta şok olmuş ve sinemalara hücum etmiştir.

Cahide Sonku


'Aşkın Gözyaşları' isimli Mısır yapımı bu melodram tam 6 ay vizyonda kalmış ve sinema tarihinin bugün de dahil olmak üzere en çok gişe yapan filmleri arasına girmiştir.
Türk Sineması ise bu dönemde senede sadece 2 film üretmektedir.  Halk da Mısır filmlerine yönelince piyasaya yüzlerce Mısır filmi sürülmektedir. Devlet  şarkılarımız yok olacak diye Mısır filmlerine Türkçe müzik yaptırmış Selahattin Kaynak gibi isimler beste yapıp Hamiyet Yüceses gibi sanatçılar da şarkılar söylemiş ve ortaya dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulama daha çıkmıştır.
Mısır filmlerinin etkisi kaybolunca Türk yapımcılar da benzeri filmler yapmış fakat bu filmler tutmamıştır.







NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...