31 Ocak 2018 Çarşamba

KÜLTÜREL FELÇ

Felç nedir?
‘Sinirlerin ya da kasların bozukluğundan ileri gelen hareketsizlik ya da hareket azalması.
Felcin aşırı durumunda hasta, vücudunun bir yarısını ya da tamamını oynatamadığı gibi,
tam bir bilinçsizlik de gösterir; yanı sıra duyu eksikliği de vardır. Ağır olgularda hasta en çok kırksekiz saat yaşar.’

Psikolojik felç ya da delilik…
Beyin kendi içinde sağlıklı olarak işleyememesi herhalde.
Doğru elektrik akımının sağlanamaması, sinirlerin düzgün uyarılamaması, duygu, algı, ifade, dışavurum, mantık bozukluğu…

‘Delilik;  ‘Zihinsel hastalık’…
Genel olarak ; Tıbbi bir terim olmaktan ziyade, Kültürel ve  hukuki  bir terim olarak kabul ediliyor.
Ve hatta;
‘Çılgınlık’ anlamında kullanıldığı zaman ‘Entellektüel’ kavramına yakıştıranlar bile olmuş…
Dickens'ın 'Lord Arthur'un Suçu’  adlı kitabında buna benzer betimlemeler de vardır.
Postmodern  kültür ise; Yarattığı bütün değişkenleri yadsıdığı gibi deliliği de dışlar.’

Fiziksel felç…
Kişinin kısmen veya tamamen hareket yetisini kaybetmesi.
Pek çok nedenden dolayı oluşabilen bu sorun, ölümün diğer adı olsa gerek.

Sosyal felç…
Toplumların yaşadığı  ağır  siyasal, kültürel, sosyolojik, ekonomik, doğal afetler sonucu  ortaya çıkan travmatik bir hastalık.
Düşünme, algılama, tepki gösterme, hareket etme niteliklerinin kaybedilmesi…
Sosyal felç sonucunda;
Boşvermişlik,  derin korku, kaygı bozukluğu ve  umutsuzluk halinin tüm topluma hakim olmasıdır.

Kültürel felç…
Bireysel ve toplumsal olarak ortaya çıkabilir.

Bireysel olarak;
Herhangi bir eser meydana getirmek isteyen kişinin ‘şartlar gereği’ o üretimi, gözlemi, geziyi, araştırmayı yapamaması…
Ürettiği eseri insanlara sunamaması / ulaştıramaması denebilir.

Toplumsal olarak ise;
Sanat, edebiyat ve düşün faaliyetlerinden  toplumun  büyük bir bölümünün  uzak durması…
Yaşamını en temel güdüleri olan, Yeme, içme, üreme, savunma ve dışkılama üzerine kurgulamasıdır.

Siz hangi felci yaşıyorsunuz,

Farkında mısınız?

25 Ocak 2018 Perşembe

HAYVAN HAKLARI, VİCDAN, MERHAMET VE ALLAH'A YAKINLAŞMAK

'Vicdan, İnsanın içindeki Tanrıdır' der. Victor Hugo.
'Vicdan' ve 'Tanrı' kelimelerinin  altını çizip, bir kenara not edelim.

Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor:
'Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Siz yerdekilere merhamet ediniz ki göktekiler de size merhamet etsinler.'  (Ebu Davud, Edeb,66 / Tirmizi, Birr, 16)
'Merhamet' ve 'Göktekiler' kelimelerinin de altını çizip bir kenara not edelim.

Her din ve kültürün ortak paydası; Vicdanlı ve merhametli olunmasıdır.
Ve en üst perde de ise; 'Tanrı' ve 'Göktekiler' dir.
Yani;  Allah.
Yani; Hesap günü.
Yani;  Yaptıklarının, yaşattıklarının bedelini ödeyeceğin gün.

Vicdanın yoksa,
Merhametin yoksa,
İnancın yoksa söyle nesin ki sen?
Sana 'İnsan' denebilir mi?
Denemez !

Vicdanı olan, merhameti olan, inancı olan her insan dünyadaki her canlının eşit yaşama hakkına sahip olduğunu, bir ruh, bir can, bir karekter taşıdığını bilir, bilmelidir.

Bir şiddet karşısında kendisi nasıl  acı çekiyorsa aynı şiddet karşısında her canlının aynı acıyı çektiğini  bilmek zorundadır.

O nedenle;
Hiçbir insana, hiçbir hayvana şiddet uygulanamaz, acı çektirilemez, işkence yapılamaz:
Tüm bu eylemler insanlık suçudur.
Modern devletler bu güvenceyi yasalarla teminat altına almıştır.
O yüzden insan öldürmenin cezası dünyanın her yerinde en ağır hükümlerden birini gerektirir.

Peki ya aynı şiddet, acı, işkence, zulüm bir hayvana yapılırsa?
Modern devletler bu güvenceyi de yasalarla teminat altına almıştır.

Peki Ülkemizde durum nasıldır?
Konuyla ilgili olarak ülkemizde;  Çevre Bakanlığı nezdinde 24.06.2004 tarihinde Kanun numarası 5199 olan bir yasa ile 'Hayvanları Koruma Kanunu' çalışmaları yapılmıştır.

Hayvanseverler ve dünyadaki hayvan hakları yasalarına göre bu çalışma yeterli bulunmamakta ve daha üst düzeyde bir yasa çıkarılması için toplumdan gelen istekler artmaktadır.

Ve örnek olarak; İngiltere, İsviçre, Avusturya gibi ülkeler gösterilmektedir.

Hayvan Hakları Yasası'nın çıkması için pek çok STK ve kişi mücadele etmektedir.
Bunlardan bir tanesi de Sanatçı Yonca Evcimik'tir.
Yonca Evcimik son olarak  geçtiğimiz günlerde Ankara'ya gitti.  Evcimik, TBMM ziyaretinde AKP Grup Başkanvekili İlknur İnceöz ve Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Nurettin Taş ile de hayvanları koruma çalışmaları ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu üzerine görüştü.
Evcimik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile de görüştü ve Kılıçdaroğlu'ndan ; 'Sonuna kadar yanınızdayım'  sözünü aldı.

Peki Hayvan Hakları Bildirgesi ne diyor?
15 Ekim 1978'de Paris UNESCO evinde ilan edilen Hayvan Hakları Evrensel Bildirisi şöyledir.

1.  Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.
2.  Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan , öbür hayvanları yok edemez.
Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir.  Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma, ve korunma hakları vardır.
3.  Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.
4.  Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üretme hakkına sahiptir.  Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.
5.  Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.
6. İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız ve aşağılık bir davranıştır.
7.  Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
8. Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.
9. Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.
10. Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır.
11. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.
12. Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.
13. Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın  öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.
14. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.


Hayvan Hakları, Hemen!








22 Ocak 2018 Pazartesi

Tarihçi Ali Bıyık | Mustafa Çatıkkaş kitabı



Tarihçi Ali Bıyık 'İşte Bundandır Kavgam - Mustafa Çatıkkaş' adlı eseri hakkında konuşuyor.
Tıkla, izle...



9 Ocak 2018 Salı

Ferhan Şensoy'dan Minur Özkul'a büyük iyilik...

Sosyal medyada;
Ferhan Şensoy'un Münir Özkul'un hastalık ve bakım dahil  son 20 yıldır tüm masraflarını karşılamıştır.
Minur Özkul 15 yıl önce kirada oturuyorken 1 yıllık birikmiş kira borcunu ödeyip Münir Özkul adına geceler düzenlemiştir.

Ferhan Şensoy ;
Minur Özkul'a Cihangir'den ev almış ve bunu hiçbir yerde anlatmamıştır.

İddiası yapıldı.



Geride bıraktığımız cuma günü hayatını kaybeden oyuncu Münir Özkul hakkında ortaya atılan iddiaya, kızı Güner Özkul yanıt verdi.
Münir Özkul’un rahatsızlığı boyunca sosyal medyada çok sayıda olumsuz haber paylaşılmış ve Özkul’un öldüğüne yönelik iddialar ortaya atılmıştı. Bu defa da sosyal medyada farklı bir konu gündeme getirildi. İddialara göre Ferhan Şensoy, 5 Ocak günü hayatını kaybeden Münir Özkul’un 20 yıl boyunca masraflarını karşıladı ve ona Cihangir’den bir de ev aldı. Bu iddialara Münir Özkul’un kızı Güner yanıt verdi:

“Babam o evi 70 yaşındayken AKM'de düzenlenen jübile gecesinden elde edilen gelirle aldı. O dönem Kemal Sunal ve Müjdat Gezen babama ‘Sen bu parayı harcarsın.
 Biz bunu bankaya yatırıp üzerine bloke koyduracağız. Ev bulduğunda paranı alırsın' demiş. O ev öyle alındı. Babam Ferhan Şensoy'un yanında çalışıyordu. Ferhan Abi borçlarına yardım etmiştir mutlaka. Çünkü yufka yürekli bir adam. Ama ev aldığı iddiası asılsız. Babamın tedavi gördüğü hastaneler ücret almadı. Eski eşiyle ailesi yardım etti, ben ve eşim de elimizden geleni yaptık.”




6 Ocak 2018 Cumartesi

Azer Bülbül - Bir dostun ardından...





Azer Bülbül 1969 ‘da Kars Arpaçay'da  dünyaya geldi.Gerçek adı Sübutay Kesgin’dir.

Daha sonra ailesi ile birlikte Almanya’ya yerleşen sanatçı kendine has  performansı ve yorumu nedeniyle bir çok kesimin izlediği ve sevdiği sanatçılar arasına girmeyi başardı.

Müzik yaşantısına 'Garip Yolcu' albümü ile başlayan Azer Bülbül, Daha sonra; Yalan olur, Ben sana vurgunum, Fırat gibi albümlerle yoluna devam etti.
Azer Bülbül sanat yaşamındaki  büyük patlamayı ise; 1996 yılında 'Ben Babayım albümü’nde yer alan Yaralandın mı ey can, Her an herşey olabilir ve Dokunmayın çok fenayım adlı şarkıları ile yaptı.

Bazılarının  “Tek kasetlik ünlü”  yorumunu yaptığı yıllarda 'Ağıt', 'Zordayım', 'Kör Kurşun'  ve 'Zoruna mı gitti' gibi efsane şarkıları yaptı.

Azer Bülbül müzikal olarak;  Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Neşet Ertaş, Murat Çobanoğlu gibi üstadların izini sürdü.
Azer Bülbül  Şarkılarını bir anlamda ‘bozlak’ gibi söylüyor, nefesi yettiğince bağırarak adeta sisteme karşı direniyordu. 
Azer Bülbül  Her zaman fakirin, yoksulun, gariplerin  yanında yer alıp, onların şarkılarını türkülerini söyledi.

Ekonomik olarak; Kendisi kazanamadı ama Azer Bülbül’ü  taklit edenler bile çok para kazandılar onun sırtından.Hele hele etrafındaki bazı isimler ise  inanılmaz paralar kazandılar

7 Ocak 2012 yılında çok genç yaşta Antalya'da vefat eden Azer Bülbül arkasında büyük bir hayran kitlesi ve unutulmaz eserler bıraktı. 


3 Ocak 2018 Çarşamba

O Kadınlar / Leyla



O KADINLAR…

Fiziksel olarak olmasa da;
Her insan kendini güzel, yakışıklı zanneder.
Her çocuk için annesi, her adam için aşık olduğu kadın güzeldir.
Ve her kadın için oğlu, babası ve sevdiği adam yakışıklıdır.

Ve fakat bazı insanlar ya 'çok özel'dir ya da 'çok şanslı'.
İşte kültür tarihimize geçmiş o 'çok özel' kadınlardan birkaç örnek…

Bu kadınların hepsi çok büyük adamların aşık olduğu çok özel kadınlardı. Acaba hangisi daha şanslı yada şanssızdı? Böyle adamlarla aşk yaşamak onların duygusal dünyasında nasıl izler bıraktı, kimbilir?

Piraye'ye Nazım Hikmet aşık oldu…
Dünya şiirinin tartışmasız en önemli isimlerinden birisi olan Nazım Hikmet, 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu.
Tıpkı aşk hayatı gibi sanatı ve yaşamıyla da fırtınalar estirdi.

Nazım Hikmet'in en büyük ilham kaynağı aşık olduğu kadın Piraye'dir.
Piraye, Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. 2 çocuk sahibi ve eşinden boşanmış bir kadındır.
1935 yılında evlenip, kimseye haber vermeden İstanbul'a yerleşmişlerdir.
Piraye, Nazım Hikmet'in en uzun süre evli kaldığı kadındır.

Ancak hemen ardından, Nazım'ın mahpusluk günleri başlar. Nazım içerideyken, Piraye'ye onlarca şiir yazar. Fakat bu büyük aşk Nazım  Hikmet mahpushanedeyken  sekteye uğrar, Çünkü Nazım Hikmet aynı zamanda Münevver adında başka bir kadınla da görüşmektedir. Piraye yıkılır, ancak kimseye belli etmez.

Piraye, Nazım Hikmet'ten uzaklaşmaya başlar bunun üzerine;
'Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!' diye yazar Nazım Hikmet.

Nazım Hikmet açlık grevine başladığı dönemde rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır.
Piraye tüm yaşananlara rağmen hastaneye giderek, çıkınca eve gelebileceğini söyler.
Ancak bu görüşme sırasında kapıdan Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer.
1930'da başlayan aşk 1950'de noktalanır.
Bu 20 yıl hep tutuklanmalar ve mahpuslukla geçmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç yalnız bırakmamış ve sabırla beklemiştir.
Boşandıktan sonra da 1995 yılında ölene kadar hiç bir gazeteciye tek bir laf etmemiş ve kimseyle de bir daha evlenmemiştir.

Leyli'ye Ahmed Arif aşık oldu…
Tek şiir kitabı 'Hasretinden Prangalar Eskittim' ile edebiyatımızın ölümsüzler listesine giren Ahmed Arif, 23 Nisan 1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Bebekken annesi Sâre'yi kaybetti, bu yüzden hayatı babasının yeni eşleriyle devam etti. Babası memurdu ve Sekiz kardeştiler.

Ahmed Arif, 'Hasretinden Prangalar Eskittim' adlı kitabının ilk aşamasında kitabın adını 'Dört Yanım Puşt Zulası' koymak ister ancak bir dostunun uyarısından sonra vazgeçerek kitabın adını 'Hasretinden Prangalar Eskittim' olarak belirler.

Ay Karanlık
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim  gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık.

Ahmed Arif şiirlerinde sık sık 'Leylim' der.
Açıkça söylemese de Ustanın 'Leylim' dediği kişi aslında 'Leyla'dır.
Yani; Leyla Erbil.

Usta'nın 'Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini...' dediği Leyla Erbil de ünlü bir yazardır ve Ahmed Arif kendisine; 60’ın üzerinde mektup göndermiştir.


Leyla'ya Neşet Ertaş aşık oldu…
Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir'in Kırtıllar Köyü'nde doğmuştur.
Babası ünlü Bozlak üstadı Muharrem Ertaş, Annesi Döne Hanımdır.
7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin İkinci çocuğudur.
Sanatını babasının yanında düğünlere giderek öğrenmeye başlayan Neşet Ertaş yerelden, evrensele ulaşmış nadir halk ozanlarımızdan birisidir. Ve bozlak'ın en değerli temsilcilerindendir.

'Yazımı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm

Yarden ayrı kalmak ölüm
Söyle ne olacak halım
Böyle kader böyle zulum
Gelir garip başa Leyla'm'
dediği çocuklarının annesi ve eşi olan Leyla Hanımla  babasını bile karşısına alarak evlenmiş ve 10 yıl evli kaldıktan sonra ayrılmıştır.

Ayrıldıktan sonra büyük sıkıntılar yaşayan Neşet Ertaş eşi Leyla Hanım için birbirinden değerli türküler yakmış ve bu eserler kuşaktan kuşağa aktarılmaya başlamıştır.

25 Eylül 2012 tarihinde vefat eden Neşet Ertaş vasiyeti  üzerine babası Muharrem Ertaş'ın yanına defnedilmiş ve Leyla Hanım  da Usta'yı mezarında ziyaret etmiştir.
Leyla Hanım adına türküler yazılmış ender kadınlardan birisi olmasına rağmen hiçbir zaman hiçbir gazete, tv yada dergide yer almamış, evliliği hakkında tek kelime konuşmamıştır.
 
Mine'ye Çetin Altan aşık oldu…
Duayen Gazeteci ve Yazar Çetin Altan;  22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi.
Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
1946 yılında Ulus gazetesende muhabir olarak mesleğe başlamış ve uzun yıllar çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır.
Çetin Altan'ın:
Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı
Bir Avuç Gökyüzü (1974)
Viski (1975)
Küçük Bahçe (1978)
Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri (1985)
Aşk, Sanat ve Servet (1998) gibi pek çok kitapları da vardır.

Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Çetin Altan hakkında 300'den fazla dava açılmıştır.

Çetin Altan'ın bu hızlı yaşamının en değerli aşkı ise yine Ünlü bir Gazeteci  ve Yazar olan Mine Kırıkkanattır.
Mine Kırıkanat kendisini seven Çetin Altan'la 3.5 yıl birlikte olmuştur.

Çetin Altan, Mine Kırıkanat'a 'İstakoz' derken,Kırıkanat da Altan'ı; 'Çetin Altan, yaşamına giren kadınları ödül ve ceza olarak algıladı. Aslında kadınları sevmezdi, ama onların sevgisine muhtaçtı' diye anlattı.

Bu fırtınalı aşk da Kırıkkanat'ın bir başkasıyla evlenmek için ayrılmasıyla sona erdi.

Son söz;
'Seninle birlikte olunmaz
Sana maruz kalınır' der Emrah Serbes.

Bu güzel kadınlar, bu deli adamlara maruz kaldılar.
Bu güzel kadınların hepimizde hakları var, affetsinler.
Onların çektikleri çileler olmasa bizler bu kadar güzel eserler bulabilir miydik?

Bence;
Bulamazdık.

Sizce?



1 Ocak 2018 Pazartesi

O Kadınlar / Leyli




O KADINLAR…

Fiziksel olarak olmasa da;
Her insan kendini güzel, yakışıklı zanneder.
Her çocuk için annesi, her adam için aşık olduğu kadın güzeldir.
Ve her kadın için oğlu, babası ve sevdiği adam yakışıklıdır.

Ve fakat bazı insanlar ya 'çok özel'dir ya da 'çok şanslı'.
İşte kültür tarihimize geçmiş o 'çok özel' kadınlardan birkaç örnek…

Bu kadınların hepsi çok büyük adamların aşık olduğu çok özel kadınlardı. Acaba hangisi daha şanslı yada şanssızdı? Böyle adamlarla aşk yaşamak onların duygusal dünyasında nasıl izler bıraktı, kimbilir?

Piraye'ye Nazım Hikmet aşık oldu…
Dünya şiirinin tartışmasız en önemli isimlerinden birisi olan Nazım Hikmet, 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu.
Tıpkı aşk hayatı gibi sanatı ve yaşamıyla da fırtınalar estirdi.

Nazım Hikmet'in en büyük ilham kaynağı aşık olduğu kadın Piraye'dir.
Piraye, Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. 2 çocuk sahibi ve eşinden boşanmış bir kadındır.
1935 yılında evlenip, kimseye haber vermeden İstanbul'a yerleşmişlerdir.
Piraye, Nazım Hikmet'in en uzun süre evli kaldığı kadındır.

Ancak hemen ardından, Nazım'ın mahpusluk günleri başlar. Nazım içerideyken, Piraye'ye onlarca şiir yazar. Fakat bu büyük aşk Nazım  Hikmet mahpushanedeyken  sekteye uğrar, Çünkü Nazım Hikmet aynı zamanda Münevver adında başka bir kadınla da görüşmektedir. Piraye yıkılır, ancak kimseye belli etmez.

Piraye, Nazım Hikmet'ten uzaklaşmaya başlar bunun üzerine;
'Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!' diye yazar Nazım Hikmet.

Nazım Hikmet açlık grevine başladığı dönemde rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır.
Piraye tüm yaşananlara rağmen hastaneye giderek, çıkınca eve gelebileceğini söyler.
Ancak bu görüşme sırasında kapıdan Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer.
1930'da başlayan aşk 1950'de noktalanır.
Bu 20 yıl hep tutuklanmalar ve mahpuslukla geçmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç yalnız bırakmamış ve sabırla beklemiştir.
Boşandıktan sonra da 1995 yılında ölene kadar hiç bir gazeteciye tek bir laf etmemiş ve kimseyle de bir daha evlenmemiştir.

Leyli'ye Ahmed Arif aşık oldu…
Tek şiir kitabı 'Hasretinden Prangalar Eskittim' ile edebiyatımızın ölümsüzler listesine giren Ahmed Arif, 23 Nisan 1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Bebekken annesi Sâre'yi kaybetti, bu yüzden hayatı babasının yeni eşleriyle devam etti. Babası memurdu ve Sekiz kardeştiler.

Ahmed Arif, 'Hasretinden Prangalar Eskittim' adlı kitabının ilk aşamasında kitabın adını 'Dört Yanım Puşt Zulası' koymak ister ancak bir dostunun uyarısından sonra vazgeçerek kitabın adını 'Hasretinden Prangalar Eskittim' olarak belirler.

Ay Karanlık
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim  gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık.

Ahmed Arif şiirlerinde sık sık 'Leylim' der.
Açıkça söylemese de Ustanın 'Leylim' dediği kişi aslında 'Leyla'dır.
Yani; Leyla Erbil.

Usta'nın 'Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini...' dediği Leyla Erbil de ünlü bir yazardır ve Ahmed Arif kendisine; 60’ın üzerinde mektup göndermiştir.


Leyla'ya Neşet Ertaş aşık oldu…
Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir'in Kırtıllar Köyü'nde doğmuştur.
Babası ünlü Bozlak üstadı Muharrem Ertaş, Annesi Döne Hanımdır.
7 kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin İkinci çocuğudur.
Sanatını babasının yanında düğünlere giderek öğrenmeye başlayan Neşet Ertaş yerelden, evrensele ulaşmış nadir halk ozanlarımızdan birisidir. Ve bozlak'ın en değerli temsilcilerindendir.

'Yazımı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm

Yarden ayrı kalmak ölüm
Söyle ne olacak halım
Böyle kader böyle zulum
Gelir garip başa Leyla'm'
dediği çocuklarının annesi ve eşi olan Leyla Hanımla  babasını bile karşısına alarak evlenmiş ve 10 yıl evli kaldıktan sonra ayrılmıştır.

Ayrıldıktan sonra büyük sıkıntılar yaşayan Neşet Ertaş eşi Leyla Hanım için birbirinden değerli türküler yakmış ve bu eserler kuşaktan kuşağa aktarılmaya başlamıştır.

25 Eylül 2012 tarihinde vefat eden Neşet Ertaş vasiyeti  üzerine babası Muharrem Ertaş'ın yanına defnedilmiş ve Leyla Hanım  da Usta'yı mezarında ziyaret etmiştir.
Leyla Hanım adına türküler yazılmış ender kadınlardan birisi olmasına rağmen hiçbir zaman hiçbir gazete, tv yada dergide yer almamış, evliliği hakkında tek kelime konuşmamıştır.
 
Mine'ye Çetin Altan aşık oldu…
Duayen Gazeteci ve Yazar Çetin Altan;  22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu. Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan Paşa idi.
Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi ve Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
1946 yılında Ulus gazetesende muhabir olarak mesleğe başlamış ve uzun yıllar çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır.
Çetin Altan'ın:
Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman Armağanı
Bir Avuç Gökyüzü (1974)
Viski (1975)
Küçük Bahçe (1978)
Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri (1985)
Aşk, Sanat ve Servet (1998) gibi pek çok kitapları da vardır.

Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez mahkemeye verilen Çetin Altan hakkında 300'den fazla dava açılmıştır.

Çetin Altan'ın bu hızlı yaşamının en değerli aşkı ise yine Ünlü bir Gazeteci  ve Yazar olan Mine Kırıkkanattır.
Mine Kırıkanat kendisini seven Çetin Altan'la 3.5 yıl birlikte olmuştur.

Çetin Altan, Mine Kırıkanat'a 'İstakoz' derken,Kırıkanat da Altan'ı; 'Çetin Altan, yaşamına giren kadınları ödül ve ceza olarak algıladı. Aslında kadınları sevmezdi, ama onların sevgisine muhtaçtı' diye anlattı.

Bu fırtınalı aşk da Kırıkkanat'ın bir başkasıyla evlenmek için ayrılmasıyla sona erdi.

Son söz;
'Seninle birlikte olunmaz
Sana maruz kalınır' der Emrah Serbes.

Bu güzel kadınlar, bu deli adamlara maruz kaldılar.
Bu güzel kadınların hepimizde hakları var, affetsinler.
Onların çektikleri çileler olmasa bizler bu kadar güzel eserler bulabilir miydik?

Bence;
Bulamazdık.

Sizce?


NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...