roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Kasım 2024 Cuma

KORKU, DAYAK ve SİYASET...

Dünyanın en güçlü legal örgütü askeriyelerdir.
Bu legal örgütün; Hemen hemen her eğitim seviyesinden, her mesleki branştan, kadın - erkek binlerce hatta milyonlarca elemanı vardır.

En küçüğünden en üst düzey komutanına kadar hepsi belli bir mantık, disiplin, hiyerarşi, kural ve kanunlar çerçevesinde yaşar, görevlerini yapar ve gerektiği zaman canlarını verme pahasına hareket ederler.

Ve yine insanlık tarihi boyunca tüm askeri birlikler çok güçlü bir emir - komuta zinciri içerisinde hareket eder.
Ve yine dünyanın tüm askeri birliklerinde komutanların emirleri sorgulanamaz, reddedilemez.
Komutanların emirlerine koşulsuz itaat edilmek zorundadır. 

Askeriyedeki bir asker, Bir komutanın emrine;
''Bana ne, yapmıyorum'' diyemez,
''Komutan benden daha mı akıllı ki bana emir veriyor kardeşim, emrini tanımıyorum'' diyemez.

Askere ilk kez başlayan acemiler kışlaya girdiğinde ilk günler çeşitli uyum sorunu yaşarlar.
Hepsi birbirinden farklı kültürel, sosyal ve psikolojik yapıdan gelen bireyler yine ilk günlerde verilen emirlere itaat etmekte zorlanırlar.

Kimisi;
''Ben spor yapmıyorum'' der,
Kimi;
'Ben nöbet tutmuyorum'' der,
Kimi;
'Ben yatmıyorum,
Kimi,
''Ben kalkmıyorum'' der...

Belli bir zaman sonra ise yavaş yavaş, asker gibi olmaya ve kısa bir zaman sonra da asker olmaya başlarlar.
Bu değişim ve motivasyonun en önemli iki etkeni ise  'Korku' ve 'Dayak'tır.
Çünkü;
İnsanoğlu en çok korku ve dayak ile yola getirilir.
Ve askeriye binlerce yıldır korku ve dayak ile milyonlarca kişiyi adam etmiş ve bu sistemi muazzam hale getirmiştir.

Sistem bellidir;
Milyonlarca asker önce korkutulur, sonra düzelene kadar dövülür.
Böylelikle acemiler hem görevlerini daha iyi yapar, hem kurallara daha kurallara daha iyi uyar ve daha iyi asker olurlar.

Oysa bu korku ve dayak olmasa;
Bu kadar ruh hastası, bu kadar cahil, bu kadar kendini birşey zanneden soytarıyı adam edilebilir mi?

Dediğimiz gibi;
Askeri sistemler dünyanın en iyi eğitim sistemlerini uygularlar.
Bu eğitim sistemin temeli iki etkene bağlıdır.
Bu etkenler korku ve dayaktır.


Aslında siyasi yöneticiler de tıpkı askeri komutanlar gibi;
Toplumu korku ve dayakla adam ederler.

Siyasiler de bireyleri aç bırakmakla, işsiz bırakmakla, hapse atmakla, zamla, iktidarın avantajlarından mahrum bırakmakla  korkutarak adam ederler.

İnsanoğlu korkar;
Korktukça kendisine söylenenlere daha çok itaat eder,
Daha çok itaat ettikçe;
Daha çok kendisi olmaktan uzaklaşır, asker olmaya başlar...

Belki de;
İnsanoğlu asker gibi oldukça daha iyi, daha verimli insan oluyordur.
Belki de;
İnsanoğlu için bir parça ve korku dayak iyi geliyordur.





17 Ocak 2024 Çarşamba

ÇAYHANE - MEMLEKETİ BATIRACAKTI - BÖLÜM 3

 Hiç kimsenin çay istememesine sinirlenen Garson;

''Bir bardak çay içip, Akşama kadar burada oturan arkadaşlar; Burası bakım yurdu değil, Biz de para kazanacağız ki, Eve ekmek götürelim, kiramızı ödeyelim, Kimse kusura bakmasın ben herkese bir çay dolduruyorum. İsteyen içer istemeyen hesabını öder, kalkar gider kardeşim'' dedikten sonra çayları bardaklara doldurmaya başladı.
Garson çayları masadakilerin önüne tek tek bırakırken mekanın müdavimlerinden Zırtçı Sadullah Abi içeri girdi. Sadullah Abi'nin herhangi bir mesleği yoktu, Gündelik işlerde çalışıp, üç beş kuruş kazanmaya çalışırdı. Hatta bir ara kahvenin önünde durup liseden çıkan kızı yaşındaki çocukları süzüp, iç geçirirken farkedilmiş ve bir ton dayak yemişti.
Hemen arkasındasın da bir ayağı topal olan tarihin en büyük Zırtçılarından biri olan Temel Baba ''Selamınaleyküm'' diyerek içeri girdi.
Temel Baba hayatı boyunca hiç çalışmadı, tombalacılık yaptı, bul karayı al parayı yaptı. Bu yaşına kadar, Nerede kalabilirse orada yattı, ne bulduysa, ne verdilerse onu yedi. Hatta yaşı gelip emekli olmak için dilekçe verdiğin de sadece Ondört günlük sigortası olduğu ortaya çıkmıştı. Bu nedenle ancak Altmışbeş yaşına gelince Üç ayda bir alınan yaşlılık maaşı almaya başladı.
Zırtç.ı Sadullah Abi'nin dünyadaki en gıcık olduğu kişi Zırtçı Temel Babaydı, O'nu günahı kadar sevmez, elinden gelse bir bardak suda boğmak isterdi. Temel baba da Zırt.ı Sadullah Abiyi sevmez, elinden geldiğince O'nunla konuşmamaya, selamlaşmamaya çalışırdı.
Temel Baba daha çok siyasi konulardan konuşurdu. Gençliğinde kominist olarak duvarlara yazılar yazmış, daha sonra ülkücü olup bıyıklarını iki taraftan aşağı uzatmıştı.
''Rahmetli Türkeş senede bir kaç defa beni Ankara'ya çağırır, 'Ne yapayım ben bu partiyi, ne diyorsun?' diye sorar, Ben de O'na akıl verir geri dönerdim derdi. Yaşı biraz daha ilerleyince sakal bırakan Temel Baba menzil tarikatına mürit olmuş, Herkesi Adıyaman'a davet etmeye başlamıştı. Fakat hiç kimse O'nunla Adıyaman'a gitmemişti, gitmedi.
Garson,
''Evet yeni gelen beyler, ne içiyorsunuz?'' diye sordu. Sadullah Abi eliyle çay karıştırma hareketini yaparak çay istediğini söylerken, Temel Baba, ''Bana bir tane nes ver'' dedi. Temel Baba'ya Nescafe demek hem uzun hem gereksiz geldiği için Nescafe'ye kısaca Nes derdi.
Hatta siyasi konularda konuşurken Kemal Kılıçdaroğlu'na 'Kılıç', Ekrem İmamoğlu'na 'İmam', Devlet Bahçeli'ye 'Devlet', Recep Tayyip Erdoğan'a da 'Reis' derdi.
Garson çay bardağındaki nescafeyi Temel Baba'ya uzattıktan sonra,'' Nerden geliyorsun, nasılsın Temel Baba?'' diye sordu. Temel Baba hem hiç evlenmemiş hem de hiç çocuğu olmamışken kendisine sürekli 'Baba' denmesini isterdi.
''Dergahtaydım, Namaz kıldıktan sonra buraya geldim. Akşama sohbete var, gençlere dinimiz anlatacağım. Çok bozuldu ortalık. Ortalık orospu kaynıyor, ibne kaynıyor'' deyip bir yudum nescafe içti.
Cezmi usta alaycı bir tavırla;
''Emekli maaşları Onbin Lira oldu, Ne diyorsun Temel Baba?'' diye sordu.
''Yeter, çok bile. Onbinlira az para mı? Ben nasıl geçiniyorsam onlar da öyle geçinsin. Bunlara Ellinin de versen 'yetmez' diyecekler.
Sadullah Abi söze girip;
''Sen de ev kirası yok, çoluk çocuk yok. nerde akşam orada sabah geziyorsun, herkes sen mi?'' dedi
Temel Baba
''Kılıç gelseydi bu parayı da bulamayacaklardı. Emekliler maaş alamayacaktı. Buna da şükretsinler, bana ne ''dedi.
Sadullah abi,
''Onbeşbin Lira vereceğim dedi ya ''
''Yalan söyledi, SSK'yı batırdı, memleketi de batıracaktı. SSK müdürüyken tüm sülalesini sigortalı yaptı, doğmamış torunun bir sigortalı yaptı. Yirmi yaşındaki torunu da emekli oldu, şimdi maaş alıyor'' dedi Temel Baba.
Garson,
''Hasiktir lan, sallama '' dedi.
Temel Baba;
'' Ne sallıycam kardeşim, benden daha mı iyi bileceksin?' dedi.
Devamı var...



ÇAYHANE - BIRAKIN BU İŞLERİ - BÖLÜM 2

Garson yavaşça televizyonu açtı. Haberleri güzel bir kadın sunuyordu; ''Dolar tarihi zirveyi görerek Otuz Lirayı aştı. Benzine bu akşamdan itibaren geçerli olmak üzere Üç Liralık bir zam daha geliyor. Onbeş Bin Liradan aşağı kiralık ev bulunamazken asgari ücret Onyedi Bin Lira oldu.

Emeklilere verilen Onbin Lira ile emeklilerin çoğu açlık sınırının altında geçinmeye çalışıyorken hükümete yakın isimlerin varlıklarına varlık katmaları ve lüks yaşamları dikkat çekiyor''...
İnşaatlarda kalfalık yapan Asım Usta ile iş ortağı duvar ustası Cezmi Usta sessizce haberlere kulak kabarttıktan sonra Asım Usta, ‘’Değiştirin şu kanalı, ne varmış halimizde iyi kötü geçinip gidiyoruz işte. Bunların işi gücü bölücülük yapmak. Tüm dünyada açlık, fakirlik var. Biraz sabredeceğiz, düzelecek her şey. Rusya’da savaş var, Filistin’de savaş var. İki yıl hastalık oldu, Hükümet hepimize bakmadı mı, İçimizde, dışımızda hainler var, Bizim kalkınmamızı istemiyorlar, Etrafımız yangın yeri olmuş, bu bölücü kanallar hala muhalefet yapıyor. A Haber!i açın ‘’ dedi.
Cezmi Usta da ortağını destekler şekilde başını sürekli salladıktan sonra; ‘’Bunların hepsi cehape kafasındaki adamlar. Cehape’nin bu memlekete ne faydası oldu, bir tane çivi çaktılar mı, Onların zamanını da gördük, çöpler toplanmıyordu, su yoktu su, evin önüne su tankerleri geliyordu, tankerlerden su alıyorduk. Tüp kuyruğunu, sana yağ kuyruğunu da gördük. Şimdi öyle mi, memlekette her şey var. Git bime istediğini al, bimi beğenmezsen şoka git yine her şey var. Kıtlık mı kaldı, fakirlik mi kaldı.
Herkesin cebinde en lüks cep telefonları var, herkesin evinin önünde araba var. Eskiden kaç kişinin arabası vardı, arabaya zenginler binerdi. Üstüne hastanelerde sabah beşte kuyruğa girerdik, ameliyat parasını veremeyince hastamız hastanede rehin kalırdı, Bunlar yetmiyormuş gibi, dinden imandan soğuttular insanları, insanlar dedelerinin mezar taşlarını okuyamaz hale geldi, bunların hepsini bu herifler yapmadı mı, halifeliği kaldırmasalar Müslümanların kralı biz olacaktık, şimdi dünyanın en zengin milleti biz olmuştuk, yalan mı kardeşim?’’ dedi.
Garson araya girerek,
‘’ Eskiden insanlar dedesinin mezar taşını okuyabiliyorlar mıydı?’’ diye sordu.
‘’ Çok güzel okuyorlardı hem de’’ dedi Cezmi usta. ‘’Benim anamın anası bırak mezar taşlarını Kuran-ı Kerim’i bile okurdu.’’
‘’Okuyordu da, ne yazdığını anlıyor muydu?’’
Cezmi Usta.
‘’Tam anlayamazdı, ne dediğini çeviremezdi ama hatim ederdi. Şimdikiler bunu da yapmıyor’’ dedi.
‘’Yav bırakın bu işleri, çay isteyen var mı, çayları tazeleyeyim mi, aybaşı geliyor daha kirayı toparlayamadım’’ dedi Garson.
Hiç kimse çay istemedi.



15 Ocak 2024 Pazartesi

ÇAYHANE - DERİN SESSİZLİK - BÖLÜM 1

Dört masası bulunan Çayhane'de derin ve garip bir sessizlik vardı. Hiç kimse bir başkasıyla konuşmadığı gibi bir başkasıyla göz göze de gelmemeye çalışıyordu.
Duvarlar uzun zamandır boyanıp temizlenmediği için kirli ve bakımsızdı.
Televizyonun yan tarafına asılmış olan eski bir duvar saati ise, en son Altı'yı On geçe durmuş ve o günden beri pili değiştirilmemişti,
Garson isteksiz tavırlarla yüzü çizgili ve yorgun gözüken adamın masasına bir bardak çay bıraktı.
Yorgun Adam;
''Çay kaç Lira?'' diye sordu.
''Yedi Lira''.
''Daha geçenlerde Beş Liraydı, ne zaman zam geldi?''
''Bugün Yedi oldu. Her şeye zam geliyor, kurtarmıyordu, mecburen zam yaptık'' dedi Garson.
''Beş Lira var yanımda'' diyerek cebindeki parayı çıkarıp masaya koyan Yorgun Adam, ardından kaçak olduğu belli olan sigarasından bir tane yakarak, derin derin çekmeye başladı. Garson parayı alıp cebine koyduktan sonra çay kazanının başına geri döndü ve kirli bardakları yıkamaya başladı.
Çayhane'nin ölümcül sessizliği köşede oturan bir başka adamın cep telefonunun çalmasıyla bozuldu.
''Alo, alo ne var, Ekmek mi, kaç tane alayım; Üç tane mi, tamam tamam, Hadi kapat'' diyerek telefonunu cebine koyduktan sonra, ''Buralarda Halk ekmek nerede?'' diye sordu.
Garson başını kaldırmadan;
''Buradaki kapandı, İlerdeki büyük camiinin yanında var'' dedi.
''Bir ekmek On Lira olmuş, Her gün Üç ekmek mi yenir, hayvan gibi ekmek yiyorlar'' diye kendi kendine söylendikten sonra;
''Bizim hesap ne kadar?'' diye sordu.
''Ondört Lira dedi'' Garson.
''Bir tane çay içtim ben. Bir çay Ondört Lira mı?'' diye sordu.
Garson sert bir tonla,
''İki çay içtin sen. İki çay Ondört Lira'' dedi.
Adam masanın üstüne paraları bırakıp gitti. Garson paraları alıp cebine koyarken, ''Paran yoksa çay içmeyeceksin ibne'' diye küfür etti adamın arkasından.
O esnada kenardaki masada tek başına oturan Kahverengi Montlu Adam emredici bir ses tonuyla; ''Televizyonu açsana haberleri izleyelim'' dedi.
''Televizyon bozuk, çalışmıyor'' dedi garson.
Bu cevabın üstüne ortam biraz daha gerginleşti. Kahverengi Montlu Adam, Garsonun yalan söylediğini elektrik harcamasın diye televizyonu açmadığını düşünerek dişlerini sıkmaya başladı.
''Yaptırsana televizyonu kardeşim o zaman, Televizyonsuz Kahvehane mi olur?''
Garson;
''Ben televizyon sevmiyorum'' diye kestirip, attıktan sonra ortam iyice gerildi.
Kahverengi Montlu Adam daha sert bir tonla;
'' Bir bardak çay ver'' dedi.
Garson;
''Bekle biraz, Su çektim, ısınsın ''dedi.
Bu söz üzerine ortam daha da gerildi.
Kahverengi Montlu Adam,
''Suyunu da seni de...Bir bardak çay daha versene kardeşim, parasıyla değil mi?'' diye bağırdı.
Garson, ''Sana çay veren gavat olsun'' diyerek elindeki çay kaşıklarını Kahverengi Montlu Adama doğru fırlattı.
Büyük bir kavga başlamak üzereyken araya diğer masadakiler girerek, ortamı sakinleştirdi. Kahverengi Montlu Adam masaya parayı fırlatıp, söylenerek çıkıp gitti.
Garson yavaşça televizyonu açtı. Haberleri güzel bir kadın sunuyordu; ''Dolar tarihi zirveyi görerek Otuz Lirayı aştı. Benzine bu akşamdan itibaren geçerli olmak üzere Üç Liralık bir zam daha geliyor. Onbeş Bin Liradan aşağı kiralık ev bulunamazken asgari ücret Onyedi Bin Lira oldu.
Emeklilere verilen Yedibinbeşyüz Lira ile emeklilerin çoğu açlık sınırının altında geçinmeye çalışıyorken hükümete yakın isimlerin varlıklarına varlık katmaları ve lüks yaşamları dikkat çekiyor''...

Mustafa Çatıkkaş
15.01.2024 - İstanbul



BİRLİKTE GÜLDÜĞÜN İNSANLARI KAYBEDERSEN, ÖLÜRSÜN...

Keder ve üzüntü de gülmek gibi bulaşıcıdır. Morali bozuk bir kişi, Sizin de moralinizi bozar, Neşeli, gülen bir kişi ise kısa zamanda, Sizi...