okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
okul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Mayıs 2021 Cuma

OKULLARIM ve İÇ DÖKÜNTÜLERİM…Bölüm 1 Sivas Karagöl İlkokul’u

1970' LERİN ORTASI...

İlkokul'a Sivas Gemerek Karagöl İlkokulu'nda başladım.

İlk sene okula gitmekten korkuyordum. Ablam 4. sınıfa gidiyordu, onunla aynı sınıfa girmek istiyordum, almıyorlardı. Ben de biraz ağlayıp, biraz dışarıdaki tuvaletin orada dolaşıp, eve geri dönüyordum.
Zamanla okula alıştım. Yavaş yavaş öğrenci olmaya, öğrenci gibi davranmaya başladım.

Hatta Kırk Altı yıl sonra sosyal medya üzerinden tekrar buluştuğumuz Sadet Saraç isimli sınıf arkadaşım benim sınıf başkanı olduğumu ve hatta özel günlerde türkü söylediğimi yazdı.

Unutmuyorum;
Rahmetli dayım Neşet Ertaş'ı çok sever ve dinlerdi.
Demek ki; Beni de etkilemiş ve o günlerde dahi türkülerini söylemişim.
Ki, hâlâ Neşet Ertaş hayranlığım, bozlak'a olan düşkünlüğüm geçmiş değil...

O zamanlar okulda şimdiki gibi beş on tane öğrenci değil çok sayıda çocuk vardı.
Hatta Ortaokul kısmı bile vardı.

Türkiye, 'Marshall Yardımı' adı altında ABD'den gıda yardımı alıyor, köy çocuklarına süt tozundan yapılmış ürünler veriyordu. Gerçek koyun, keçi, inek sütüne alışmış bizler için farklı gelen bu ürünlerden yedim, içtim. Belki vücudum ilk kez orada doğal olmayan ürünlerle tanıştı.

Köylüler tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlıyordu.
Kimi gençler kömür ocaklarında çalışıyor, kimi gençler de başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi olarak gidiyordu.

Benim babam da Almanya'da çalışıyordu.
Anam pancar tarlalarında çapa çapalıyor, ırgatlık yapıyordu.

Rahmetli ebem ( ebe, anneanne ) beni sırtına alarak bozkırlarda yemlik topluyor,
Ablam kapının önünde çiçek suluyor, dayım bazen ekin biçiyor, bazen çift sürüyor bazen de koyun sürülerini otlatıyordu.
Bazı geceler yanında beni de götürüyor dağlarda koyun ve kangallarla kalıyorduk.

Köydeki elektriksiz günleri de hatırlıyorum, köy meydanlarına dikilen ilk yeşil elektrik direklerini de köy kahvesinde ilk kez gördüğüm televizyonu da... Köy kahvesinde dayımın bana oralet içirmesini de...

Ali adında bir arkadaşım vardı.
O'nun Anneannesi Ankara'da yaşıyordu.
Bir defasında getirdiği simitten bana da verdi. Hayatımda yediğim en lezzetli yiyecekti sanki.

Okul Müdürümüz Çetin Bey'in kulağımı çekmesini, İlkokul Öğretmenim Selver Hanımın sürekli siyah giymesini, Ortaokul öğrencilerinin kar yağdığında kar toplarıyla bizi hırpalamalarını da unutmuyorum.

Karpuz tarlalarında bekçilik yaptığımız günleri, çayda çimdiğimizi, yalaklarda yıkandığımızı, tuvalet dışarda olduğu için gece yarısı tuvalet için dışarı çıkmak zorunda kaldığım da ebemin beni beklemesini de unutmuyorum... Gördüğüm karabasanları, her taşı toprağı oyuncak yaptığımız günleri de, ağaçlardan püs toplayıp yediğimizi de...

Bir gün, 'Köye sünnetçi geldi' dediler.
Köyde yaşı gelmiş her çocuğu sünnet ediyordu.
Bu adam kimdi, hangi diploma, yetkiye dayanarak milletin çoluğunu çocuğunu sünnet ediyordu. Bilinmez ama hepimizi sünnet etti.

Köye arada bir gelen aynalı gözlük takan garip bir adamı, tarlada gördüğüm büyük beyaz yılanı, Hacarap dedikleri yaşlı başka bir adamı, Yahya dayıyı, dedikoduları, gördüğüm gerçekleri,döven üzerinde sürekli dönen hayvanları da unutmuyorum...Deniz Gezmiş adını da...(Köyümüz Deniz Gezmiş'in yakalandığı Gemerek İlçesine bağlıdır)

Anamın yazın evin önünde beni çırılçıplak yıkamasını, bu esnada radyoda çalan Bedia Akartürk türkülerini, Şarkışla'da gittiğim ilk Cüneyt Arkın filmini, Gemerek'de gördüğüm ilk Mahkeme Salonu'nu, ilk beton binaları, Hakimi, Avukatı, Jandarmayı ve Polisi de...

Kırmızı arabayı, Gemerek - Karagöl arası şose yolunu, tren yolunu, trenden askerlerin bizlere attığı bisküvileri de unutmuyorum.
Ve dahi kalbimin kırıldığı o ilk günü de, Ablam olmadan geçen ilk seneyi de.

Ve o Salı gününü;
Dayımın eşek sırtında bana söylediklerini,
Yeniçubuk'taki Salı pazarını, oradaki terziyi de unutmadım...

İlkokul Üçüncü sınıfın yazında ayrıldım köyden, ayrılmak zorunda kaldım.
Ve hayat beni ilk rüyamdan uyandırdı.
Ve hayat bana ilk depremini yaşattı.
Çocukluğum, hülyalarım, rüyalarım, neşem, mutluluğum geride kaldı.

'Kalktı göç eyledi Avşar elleri'
İstikamet İstanbul...


BİRİNCİ BÖLÜM SONU.






1. Bölüm oku;

2. Bölüm oku;

24 Mayıs 2017 Çarşamba

SEFAKÖY LİSESİ'NDE PİLAVIN TADI YOK

Binlerce  mezun vermiş, Küçükçekmece'nin en köklü  liselerinden birisidir Sefaköy Lisesi.
Vaktiyle  İlk, Orta ve Lise bölümleri aynı binayken  orada okumuş  bizler içinse daha da farklı bir anlamı vardır.
Ve  geçtiğimiz yıllarda okulun binası yıkılıp, yenisi yapılmış ve adı da değiştirilerek; 'Dr. İsmet Birgül  Lisesi' olmuştu.
Bu  kararın altında imzası olanlardan birisi de  dönemin İstanbul  Valisi  Muammer  Güler'di.

Daha sonra;
Sefaköy  Lisesi'nden mezun olan öğrencilerin  girişimi ile okulun adı tekrar geri alındı ve adı; 'Sefaköy Anadolu Lisesi' yapıldı.
Dr. İsmet  Birgül'ün adı ise; Cennet  Mahallesi'nde yapılan yeni  bir okula verildi.
Bu çabaların ardından mezunlar  'Pilav Günü' yapmaya karar verdiler.
Ve  aşağı yukarı yaklaşık dört  yıldır düzenli  olarak yapılıyor.

Okulun adının geri alınması  için hemen herkesin elinden geleni yaptığı  gibi, bu yazıyı yazan kişinin de neler yaptığını bilenler bilir.

Ancak;
Bu  'Pilav Günleri'ne hiç katılmadım.
Onca  çabadan  sonra  merak  edenlere  açıklamak isterim;
Neden mi  katılmıyorum?
Öncelikle  okulun adının alınması gayretlerinin  dışında bu  konuyla ilgilenen  kişilerin samimiyetine inanmıyorum.
Çok fazla Küçükçekmece Belediyesi'ni  ve  dolayısıyla  belli  bir partiyi  bu organizasyona  ortak ve belki  de sponsor yaparak  'siyasi' davrandıklarını düşünüyorum.
Bu fikrim başından beri böyleydi ve bugün de böyle.

Zaten son 'Pilav Günü'ndeki  görüntüler  hepten bu işin tabir-i caizse zıvanadan çıktığını, tamamen  siyasi bir reklama  dönüştüğünü göstermekte.

Bu  eleştiriyi ilk ifade eden kişilerden birisi  olduğum halde bugün gelinen noktada  çok sayıdaki mezunun aynı  fikirde olduğunu biliyorum.

Ve önümüzdeki yıllarda bu  zihniyet değişmezse  katılım daha da azalacak ve mezunlar arasındaki duygusal bağ  daha da zayıflayacaktır.

Sonuç olarak;
Sefaköy Lisesi'nde pilavın tadı yok.
Çünkü;
Sefaköy Lisesi mezunları  arasındaki  duygusal  bağ  zedelenmiş, Mezunlar  kendi  aralarında  bölünmüştür.

Çünkü;
 'Pilav Günleri'nin içine katılan siyasi fikirler,  buradan  siyasi rant sağlamaya çalışan  politikacılar, bu politikacılardan bir şey bekleyenler ve aklı sıra  o kadar mezunu belli bir siyasi görüşe angaje edeceğini zannedenler  ciddi  kırılmalara neden olmuşlardır.

Bu iş  siyaset yaparak olmaz.
Biraz daha bu işin içine  siyaset katılırsa belki de senede 2 kere 'Pilav  Günü' yapılacaktır.

NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...