10 Mart 2018 Cumartesi
23 Şubat 2018 Cuma
NEDEN SAÇMALIYORLAR?
Biri; 'Google'ı ilk icat eden kişi Abdülmat'tir' dedi.
Bir diğeri; 'Nuh oğlunu cep telefonuyla aradı' dedi.
Bir başkası; 'Shakespeare 'in asıl ismi Şeyh Pir' dir dedi,
Daha başka biri,'8 Yaşındaki kız çocuğuyla evlenilebilir' dedi.
Öteki biri; 'Genç Kaynanaya istek artar' dedi,
Öbürü;' Dünya düzdür' dedi,
Öbür diğeri;' Yatakta hemen uyuyun yoksa yorgan sizi tahrik eder' dedi;
Sonraki erkek çocuklarına tecavüz için;' Bir kereden birşey olmaz' dedi...
Ve Üniversite hocaları; 'Bize cahil adam lazım' dedi. Hem de kendi Üniversitede hoca iken...
Bu putperestlerin asıl hedefi kafa bulmak değilse kesinlikle İslamdır.
Bu kadar manyak bu kadar aptalca şeyleri bilmeden konuşuyor olamaz.
Bu kadar manyak bu kadar aptalca şeyleri bilmeden konuşuyor olamaz.
Bunlara bakarak gerçek İslam'a kızmak da akıl işi değil:
İslamın bu putperestlerle hiç alakası yok. Çünkü bilindiği üzere İlk ayetimiz 'Oku' dur...
Keşke toplum biraz 'OKU'sa...
İslamın bu putperestlerle hiç alakası yok. Çünkü bilindiği üzere İlk ayetimiz 'Oku' dur...
Keşke toplum biraz 'OKU'sa...
15 Şubat 2018 Perşembe
TÜRK SİNEMA TARİHİ / KÖTÜLER
'Sinema bir ülkenin
siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı
içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden,
oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema
sahiplerine kadar hepsine ne kadar
teşekkür etsek azdır.
Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı
değildir. Zaman zaman hatalar yapılmış,
önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir. Hatamız olduysa affola ' diye
yazar gazetenin arka sayfasındaki Türk
Sinema Tarihi Araştırma yazısında.
Bu araştırma yazısı bizlere yıllarca farklı
dünyalar yaşatan, hayaller kurduran yaşamımızı daha renkli hale getiren tüm
emekçilere bir selam niteliğindedir.
Yukarıda da söylendiği üzere;
' Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz…'
Önümüzdeki günlerde serinin başka bir bölümü yer alacak. Bu bölümün adı; 'Türk Sinema Tarihi - Kötüler' olacak.
Türk sinemasında 'Kötü' olarak alglanan efsane oyunculara bir göz atacağız.
Aslında hepimiz çok biliyoruz ki; Onların 'Kötü'lüğü olmasa ilmler bu kadar güçlü olamazdı. Ve yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Bir film asıl gücünü / geriliminini kötülerden alır.
O nedenle; Kötüler ne kadar başarılı ise; İyiler o kadar güçlüdür, film o kadar güçlüdür.
' Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz…'
Önümüzdeki günlerde serinin başka bir bölümü yer alacak. Bu bölümün adı; 'Türk Sinema Tarihi - Kötüler' olacak.
Türk sinemasında 'Kötü' olarak alglanan efsane oyunculara bir göz atacağız.
Aslında hepimiz çok biliyoruz ki; Onların 'Kötü'lüğü olmasa ilmler bu kadar güçlü olamazdı. Ve yine hepimiz çok iyi biliyoruz ki; Bir film asıl gücünü / geriliminini kötülerden alır.
O nedenle; Kötüler ne kadar başarılı ise; İyiler o kadar güçlüdür, film o kadar güçlüdür.
Biz de tüm unutulmaz 'Kötü'ler adına 10
ismi inceleyeceğiz.
Örneğin;
Bir Ahmet
Tarık Tekçe, Bir Erol Taş, Bir Aliye Rona, Bir Suzan Avcı, Bir Hüseyin
Peyda, Bir Turgut Özatay, Bir Lale Belkıs, Bir Yadigar Ejder, Bir Kazım Kartal
unutulabilir mi?
Elbette unutulamaz.
Öte yandan; Sinema emekçileri bu kadar
olmazı, olur yaparken, bu kadar emek harcarken önlerindeki en büyük engel
sansür olmuştur.
Sansür Yasası İtalyan Mussolini dönemi yaslarından alınmış ve İtalya'da kaldırılmış olmasına rağmen bizde şekil değiştirse de hala çok güçlü bir şekilde etkisini göstermektedir.
Sansür Yasası İtalyan Mussolini dönemi yaslarından alınmış ve İtalya'da kaldırılmış olmasına rağmen bizde şekil değiştirse de hala çok güçlü bir şekilde etkisini göstermektedir.
Özellikle son 16 yıldır sinemaya aktarılan destekleme fonları o kadar artmış olmasına rağmen Ne büyük çelişkidir ki; Hükümeti eleştiren bir filmin yapılması bile düşünülemez. Hükümet bu politikasıyla sinemacılara 'Beni eleştirme ama kaliteli filmler yap, ayakta kal' demektedir. Oysa bu genel sanat çerçevesinde olması mümkün olmayan bir istektir.
Türk sineması ve dizileri uluslararası alandaki başarılarını 'Hükümetlere rağmen' elde etmiştir dersek pek de yanılmış sayılmayız. Ülkeyi yönetenlerin bu çağda artık sansür denen bu olguyu da ele almalarının vakti gelmedi mi?
Bakınız dizi sektörünün geldiği
noktaya…Artık yurt dışına satılan dizilerimiz var. 'Binlerce yıllık kültür birikimimiz olmasına
rağmen Hindistan film sektörü neden bizden çok daha ilerde?' diye düşünmemizin
vakti gelmedi mi?
Filmlerimizde olduğu gibi dizilerimizin de başarısının altında senaryodan oyunculuğa kadar 'Kötü' lerinde ciddi katkıları var. Son dönemin en etkili dizilerinden 'Çukur'un kötü adamı 'Vartolu' yu hangimiz severek izlemiyoruz ki?
Filmlerimizde olduğu gibi dizilerimizin de başarısının altında senaryodan oyunculuğa kadar 'Kötü' lerinde ciddi katkıları var. Son dönemin en etkili dizilerinden 'Çukur'un kötü adamı 'Vartolu' yu hangimiz severek izlemiyoruz ki?
Unutmayalım;
'Sinema bir ülkenin
siyasi tarihidir ve izlediklerin asla sadece bir film değildir. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri
gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.'
TÜRK SİNEMA TARİHİ - 4
Türk Sinema Tarihi - 4
Yeni Çağrı Gazetesi / 16.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
Yeni Çağrı Gazetesi / 16.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'
Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir. Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş
Bugün dahi bazı çevrelerde tartışması hala devam eden bir soru vardır. 'Nuri Bilge Ceylan mı, Zeki Demirkubuz mu?'
Bu soruya yorum yapmadan önce bu yönetmenler kimdir, filmleri nelerdir, bir göz atmak gerekir.
1980 darbesinden sonra tutuklanarak hapse atılan Zeki Demirkubuz hapishane yıllarında devrimci abeylerininin sayesinde Dostoyevski ile tanıştı.
Hapishaneden çıktıktan sonra öyküler yazmaya başlayan Demirkubuz bu yıllarda aynı zamanda Anadolu'nun çeşitli yerlerinde işportacılık yaptı.
Askerliğini erteleyebilmek için okula tekrar geri dönen Zeki Demirkubuz, Liseyi dışarıdan bitirerek İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne başladı.
Mustafa Çatıkkaş
1990 - 2000 ARASI, BAĞIMSIZ
SİNEMACILAR ve EŞKİYA
Bu döneme damgasını
'Bağımsız Sinemacılar' vurmuştur. Bu döneme kadar hemen her yapım Yeşilçam
standartları ve kontrolünde yapılmakta idi. Fakat özellikle Nuri Bilge Ceylan,
Zeki Demirkubuz gibi yönetmenler sayesinde bu mantık kırılmış ve yönetmenler artık kendi filmlerini yapar
hale gelmiştir.
Başta başrollerini Şener
Şen ve Uğur Yücel'in oynadığı Yavuz Turgul'un Eşkıya filminin başarısı olmak
üzere 1990'larda Türk sineması adeta tekrardan doğmaya başlamış ve çekilen
filmler yurtdışına da açılmaya başlamıştır.
Döneme damgası vuran filmler ise; Minyeli Abdullah, Amerikalı, Cumhuriyet, Bekle Dedim Gölgeye, Tabutta Rövaşata, Eşkıya, Akrebin Yolculuğu, Karanlık Sular, Masumiyet, Kasaba, Ağır Roman, Herşey Çok Güzel Olacak, Propaganda, Gemide, Bize Nasıl Kıydınız, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Mayıs Sıkıntısı, C Blok, Gölge Oyunu, Hamam, İstanbul Kanatlarımın Altında, Berlin in Berlin, Dönersen Islık Çal gibi üst düzey filmlerdir.
Döneme damgası vuran filmler ise; Minyeli Abdullah, Amerikalı, Cumhuriyet, Bekle Dedim Gölgeye, Tabutta Rövaşata, Eşkıya, Akrebin Yolculuğu, Karanlık Sular, Masumiyet, Kasaba, Ağır Roman, Herşey Çok Güzel Olacak, Propaganda, Gemide, Bize Nasıl Kıydınız, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni, Mayıs Sıkıntısı, C Blok, Gölge Oyunu, Hamam, İstanbul Kanatlarımın Altında, Berlin in Berlin, Dönersen Islık Çal gibi üst düzey filmlerdir.
Dönemin gişe yapan ilk 10
filmi ise şöyledir:
1- Eşkıya (1996) 2.571.133 izleyici
2- Her Şey Çok Güzel Olacak
(1998) 1.239.015 izleyici
3- Propaganda (1999) 1.238.878
izleyici
4- Amerikalı (1993) +1.000.000
izleyici
5- Ağır Roman (1997) 873.833 izleyici
6- Cumhuriyet (1998) 748.067 izleyici
7- İstanbul Kanatlarımın Altında
(1996) 474.571 izleyici
8- Salkım Hanımın Taneleri (1999) 357.467
izleyici
9 - Hoşçakal Yarın (1998) 260.471
izleyici
10- Bize Nasıl Kıydınız (1994) 205.861
izleyici
Bugün dahi bazı çevrelerde tartışması hala devam eden bir soru vardır. 'Nuri Bilge Ceylan mı, Zeki Demirkubuz mu?'
Bu soruya yorum yapmadan önce bu yönetmenler kimdir, filmleri nelerdir, bir göz atmak gerekir.
Zeki
Demirkubuz mu, Nuri Bilge Ceylan mı?
Nuri Bilge Ceylan
Nuri Bilge Ceylan, 26 Ocak 1959 yılında İstanbul'da doğdu.
Annesinin adı Fatma, Babasının adı Mehmet Emin Ceylan’dır.
Nuri Bilge Ceylan; İlkokul 5. Sınıfa kadar Çanakkale Yenice’de okuduktan sonra, İlkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy’de tamamladı.
1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazandı, Ancak Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle iki yıl sonra tekrar sınava girerek Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümüne geçti.
Nuri Bilge Ceylan
Nuri Bilge Ceylan, 26 Ocak 1959 yılında İstanbul'da doğdu.
Annesinin adı Fatma, Babasının adı Mehmet Emin Ceylan’dır.
Nuri Bilge Ceylan; İlkokul 5. Sınıfa kadar Çanakkale Yenice’de okuduktan sonra, İlkokul beşi, ortaokulu ve liseyi Bakırköy’de tamamladı.
1976 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü kazandı, Ancak Boykotlar, çatışmalar, siyasi kutuplaşmalar nedeniyle iki yıl sonra tekrar sınava girerek Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümüne geçti.
Lise yıllarında filizlenen fotoğraf merakı
buradaki fotoğraf kulübünün de katkısıyla artar.
Nuri Bilge Ceylan; Üniversitede seçmeli ders olarak sinema dersleri aldı.
Nuri Bilge Ceylan; Üniversitede seçmeli ders olarak sinema dersleri aldı.
1985 yılında mezun olan Nuri Bilge Ceylan,
Mimar Sinan Üniversitesi Sinema bölümünde iki sene yüksek lisansı yapmıştır.
1993 yılı sonlarında kısa filmi Koza’yı
çeker.
Film 1995 Mayıs’ında Cannes’da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.
Film 1995 Mayıs’ında Cannes’da gösterilir ve Cannes Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa filmi olur.
Ardından Koza’nın devamı sayılabilecek ve
bazılarınca “taşra üçlemesi” diye nitelendirilen üç uzun metrajlı film gelir:
Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002).
Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve hemen her işi kendisi üstlenir.
Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002).
Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve hemen her işi kendisi üstlenir.
Üçlemenin son filmi ‘Uzak’,
2003 Cannes Film Festivali‘nde Büyük Jüri Ödülü’nü alır ve bir anda
Ceylan’ı Uluslararası alanda tanınan bir isim haline getirir.
Uzak filmi, 23’ü Uluslararası olmak üzere toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla ödül kazanan filmi olur.
Uzak filmi, 23’ü Uluslararası olmak üzere toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla ödül kazanan filmi olur.
2006 yılında Cannes Film Festivali’nde
'İklimler' filmi ile FIPRESCI ödülünü alan Ceylan,
2008 yılında çektiği ‘Üç Maymun‘ ile 61.Cannes Film Festival’inde yarışır ve En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görülür.
2008 yılında çektiği ‘Üç Maymun‘ ile 61.Cannes Film Festival’inde yarışır ve En İyi Yönetmen Ödülü’ne layık görülür.
2011 yılında çektiği “Bir Zamanlar
Anadolu’da“ isimli filmiyle de , 64. Cannes Film Festivali’nde bir kez daha
Büyük Jüri Ödülü’nü kazanır.
Nuri Bilge Ceylan,
1995 yılında 'Koza',
1997 yılında 'Kasaba',
1999 yılında 'Mayıs Sıkıntısı',
2002 yılında 'Uzak'
2006 yılında 'İklimler',
2008 yılında 'Üç Maymun',
2011 yılında 'Bir Zamanlar Anadolu’da' isimli filmleri çekti.
1995 yılında 'Koza',
1997 yılında 'Kasaba',
1999 yılında 'Mayıs Sıkıntısı',
2002 yılında 'Uzak'
2006 yılında 'İklimler',
2008 yılında 'Üç Maymun',
2011 yılında 'Bir Zamanlar Anadolu’da' isimli filmleri çekti.
Zeki Demirkubuz
Zeki Demirkubuz, 1 Ekim 1964 tarihinde
Isparta’da dünyaya geldi.
Ortaokulu Isparta Gönen Öğretmen Okulu’nda
bitirdikten sonra İstanbul’a taşındı.
Liseye İstanbul'da başlayan Zeki
Demirkubuz, Birinci dönemi bitirdikten sonra okulu bırakarak fabrikada
çalışmaya başladı.
1980 darbesinden sonra tutuklanarak hapse atılan Zeki Demirkubuz hapishane yıllarında devrimci abeylerininin sayesinde Dostoyevski ile tanıştı.
Hapishaneden çıktıktan sonra öyküler yazmaya başlayan Demirkubuz bu yıllarda aynı zamanda Anadolu'nun çeşitli yerlerinde işportacılık yaptı.
Askerliğini erteleyebilmek için okula tekrar geri dönen Zeki Demirkubuz, Liseyi dışarıdan bitirerek İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne başladı.
Zeki Demirkubuz; Sinemaya 1986 yılında Zeki
Ökten’in çektiği Ses adlı filmle
başladı.
Bu filmin başrollerini Tarık Akan ve Nur Sürer oynamış ve Zeki Demirkubuz bu filmde asistanlık yapmıştır.
Bu filmin başrollerini Tarık Akan ve Nur Sürer oynamış ve Zeki Demirkubuz bu filmde asistanlık yapmıştır.
Zeki Demirkubuz - Yönetmen
1994 yılında, ilk uzun metraj filmi olan “C Blok”u çekene kadar çeşitli yönetmenlerle çalışan Zeki Demirkubuz C Blok’tan sonra kendi senaryolarını yazmaya başlamış ve bağımsız bir yönetmen olarak yoluna devam etmiştir.
1994 yılında, ilk uzun metraj filmi olan “C Blok”u çekene kadar çeşitli yönetmenlerle çalışan Zeki Demirkubuz C Blok’tan sonra kendi senaryolarını yazmaya başlamış ve bağımsız bir yönetmen olarak yoluna devam etmiştir.
Uluslararası eleştirmenler ve izleyiciler,
Demirkubuz’u Venedik Film Festivali’nde gösterilen ikinci filmi “Masumiyet”le
birlikte tanıdı.
Üçüncü filmi olan “Üçüncü Sayfa” ise Türkiye’deki film festivallerinin yanı sıra Locarno ve Rotterdam Film Festivalleri de dâhil olmak üzere Avrupa’da ve çok sayıda film festivalinde gösterildi.
Bu dönemde Zeki Demirkubuz 'Karanlık Üzerine Öyküler' adını verdiği üçlemesinin çekimlerine başladı.
İki filmi, 'Yazgı ve İtiraf' 2002 yılında Cannes Film Festivali'nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterildi.
Başrolünü de üstlendiği üçlemenin 'Bekleme Odası' adlı filmini ise 2003 yılında tamamladı.
Zeki Demirkubuz,
2006 yılında “Kader”,
2009 yılında “Kıskanmak” ,
2012 yılında “Yeraltı”,
Üçüncü filmi olan “Üçüncü Sayfa” ise Türkiye’deki film festivallerinin yanı sıra Locarno ve Rotterdam Film Festivalleri de dâhil olmak üzere Avrupa’da ve çok sayıda film festivalinde gösterildi.
Bu dönemde Zeki Demirkubuz 'Karanlık Üzerine Öyküler' adını verdiği üçlemesinin çekimlerine başladı.
İki filmi, 'Yazgı ve İtiraf' 2002 yılında Cannes Film Festivali'nin “Un Certain Regard” bölümünde gösterildi.
Başrolünü de üstlendiği üçlemenin 'Bekleme Odası' adlı filmini ise 2003 yılında tamamladı.
Zeki Demirkubuz,
2006 yılında “Kader”,
2009 yılında “Kıskanmak” ,
2012 yılında “Yeraltı”,
2015 yılında “Bulantı”,
Ve 2016 yılında “Kor” isimli filmleri
çekti.
Nuri Bilge Ceylan fotoğrafçılıktan gelmesi
nedeniyle filmlerinde adeta fotoğraf çekerken, Zeki Demirkubuz ise filmlerinde
sanki öykü yazmaktadır.
Bize göre; Her İki yönetmenin filmlerinde temel fark budur. Öte yandan her yönetmeni birer semte benzetecek olursak Nuri Bilge Ceylan Beşiktaş ise Zeki Demirkubuz Taksimdir.
Bize göre; Her İki yönetmenin filmlerinde temel fark budur. Öte yandan her yönetmeni birer semte benzetecek olursak Nuri Bilge Ceylan Beşiktaş ise Zeki Demirkubuz Taksimdir.
2000 VE SONRASI, AK PARTİLİ YILLAR, ÜNİVERSİTELİ
SİNEMACILAR
Aslında 200'li yılların temelini 1999
yılında yaşanan olaylar attı. 1999 yılında neler yaşandığı anlaşılmadan bundan
sonraki 18 yıl boyunca neler olduğunu anlamak
pek de mümkün olmaz.
O nedenle biz de olaya buradan bakalım.
15 Şubat 1999 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye' ye getirildi.
O nedenle biz de olaya buradan bakalım.
15 Şubat 1999 tarihinde PKK Lideri Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye' ye getirildi.
Bu yakalama olayı Ülkede siyasi iklimi
birdenbire değiştirdi.
18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde
MHP de meclise girerek 57.Hükümetin ortaklarından biri oldu.
57. Hükümet DSP, ANAP ve MHP Koalisyonundan
oluşuyor, Başbakan olarak Sayın Bülent Ecevit görev yapıyordu.
2000'li yılların ilk başlarındaAmerika Irak'a operasyon yapmayı
planladı. Bu operasyona Türkiye'nin de destek vermesini istedi. Fakat Başbakan
Bülent Ecevit bu desteği vermedi ve Ülkede fırtınalar kopmaya başladı.
Ekonomik kriz, istifalar, halkın protestoları, Başbakan Ecevit'in sağlık sorunları, Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın A. Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit'in kameralar önünde tartışması bardağı iyice taşırdı.
Ekonomik kriz, istifalar, halkın protestoları, Başbakan Ecevit'in sağlık sorunları, Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın A. Necdet Sezer ile Başbakan Ecevit'in kameralar önünde tartışması bardağı iyice taşırdı.
Son istifalarla milletvekili sayısı
276'nın, yani salt çoğunluğun altına düşen 57. Koalisyon Hükümeti Devlet
Bahçeli'nin isteği üzerine 3 Kasım'ı 2002 tarihinde erken seçim yapma kararı
aldı.
3
Kasım 2002 Seçimleri ve Recep Tayyip Erdoğan
AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk olarak katıldığı genel seçimlerde yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidara geldi.
AK Parti, 3 Kasım 2002 yılında Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında ilk olarak katıldığı genel seçimlerde yüzde 34,28 oy oranıyla tek başına iktidara geldi.
Hala Cumhurbaşkanı olarak görevine devam
eden Sayın Recep Tayyip Erdoğan girdiği ilk seçimden bugüne hiçbir seçimi
kaybetmedi. Ülkeyi tek başına yöneten Sayın Erdoğan 16 yıldır tek başına
iktidar olan tek lider olarak tarihe geçti.
15
Temmuz 2016 yılında Fetö tarafından Ülke ciddi bir saldırıya uğradı.Bu darbe
girişimi de başta hükümet, muhalefet ve halkın canı pahasına direnciyle
atlatıldı.
Başta ordu olmak üzere hemen hemen her kurumdan çok sayıda görevden alma, yargılama, mahkeme, hapishane olayları yaşandı, yaşanıyor.
Şu günlerde Suriye'de terör örgütüyle savaşan Ülke bu zorlu dönemde aynı zamanda 2019 yılında yapacağı yeni bir seçime hazırlanıyor.
Başta ordu olmak üzere hemen hemen her kurumdan çok sayıda görevden alma, yargılama, mahkeme, hapishane olayları yaşandı, yaşanıyor.
Şu günlerde Suriye'de terör örgütüyle savaşan Ülke bu zorlu dönemde aynı zamanda 2019 yılında yapacağı yeni bir seçime hazırlanıyor.
Recep Tayyip Erdoğan kimdir?
Aslen Rizeli olan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan, 26 Şubat 1954'te İstanbul'da doğdu. 1965 yılında Kasımpaşa Piyale
İlkokulu'ndan, 1973 yılında ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu.Fark
dersleri sınavını vererek Eyüp Lisesi'nden de diploma aldı.
Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu.
Üniversiteyi Marmara Üniversitesi İktisadî ve Ticarî Bilimler Fakültesi'nde okuyan Erdoğan, bu okuldan 1981 yılında mezun oldu.
27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan 14 Ağustos
2001'de arkadaşlarıyla birlikte Adalet ve Kalkınma Partisi'ni (AK Parti) kurdu.
9 Mart 2003'te Siirt İl'i milletvekili
yenileme seçimine katıldı. Bu seçimde oyların yüzde 85'ini aldı ve 22. Dönem Siirt Milletvekili olarak
parlamentoya girdi.
15 Mart 2003 tarihinde Başbakanlık görevini
üstlenen Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014 Pazar günü halkın oyları
ile 12. Cumhurbaşkanı seçildi.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan
evli ve 4 çocuk babasıdır.
'2000’li yıllardan sonra Türk sinemasında
bariz bir değişim yaşanmaya başlamıştır. Artık sinemadaki tip ve karakterler
Yeşilçam’dan farklıdır.
Belli bir iyi belli bir çıkış ve belli bir ideal tipin
aksine yeni sinemada hiçbir ideal tip ve model bulunmamaktadır.
Kadın imgesi değişmiştir ve artık erkek
egemen bir gözle oluşturulan, erkeğe bağlı iyi kadın kötü kadın kalıpları
yerine kendi ayakları üzerinde durabilen, biraz daha feminist, kadın gözüyle
oluşturulmuş bir kadın söz konusudur.
Yine yönetmenin kendini özgürce ifade
edebildiği, eski kalıp ifade ve temalardan uzak bir yönetmen sineması
oluşmuştur. Öte yandan bu yeni sinema ortaya çıktığı dönemden günümüze önemli
mesafeler kat etmiştir. Öncelikle 2000’li yıllarda 80’li ve 90’lı yıllara
nazaran yerli sinemaya olan ilgi ciddi oranda artmıştır.'
(Zeynep SEVİNÇ)
(Zeynep SEVİNÇ)
Türk sineması 1990 yıllarının ardından
2000'li yıllarda adeta tekrar altın
yıllarını yaşamaya başladı. Bu başarıda elbette sinemaya yapılan devlet desteği
de önemli bir yer tutarken yapılan filmlerdeki teknolojik kalite, iyi
oyunculuk, iyi senaryo, iyi ışık gibi ögeler de ön plana çıkmaktadır.
Ve artık bu dönemde çoğu üniversite mezunu, işini ve dünya sinemasını iyi bilen kişileri de unutmamak lazım.
Ve artık bu dönemde çoğu üniversite mezunu, işini ve dünya sinemasını iyi bilen kişileri de unutmamak lazım.
Bu dönemde pek çok filmin yanısıra
özellikle (BKM) Beşiktaş Kültür
Merkezi'nin yapıtları da çok değer kattı.
2000 yılında sinema salonu sayısı 284 iken 2012
yılında bu sayı 567'ye çıkmıştır. Günümüzde artan AVM'ler sayesinde sinema
salonu sayısı daha da artmıştır. Çünkü AVM işletmeleri sinema yoluyla daha çok
müşteri çekmeyi hedeflemektedir.
BKM; 'Vizontele', 'Gora', 'Kelebeğin Rüyası', 'Organize İşler', 'Düğün Dernek', 'Beynelmilel', 'Eyvah Eyvah', 'Ekşi Elmalar', 'Gergedan Mevsimi' gibi güçlü filmlere imza attı.
BKM; 'Vizontele', 'Gora', 'Kelebeğin Rüyası', 'Organize İşler', 'Düğün Dernek', 'Beynelmilel', 'Eyvah Eyvah', 'Ekşi Elmalar', 'Gergedan Mevsimi' gibi güçlü filmlere imza attı.
Bu bölümde Yılmaz Erdoğan hem senarist, hem
oyuncu hem de yönetmen olarak ön plana çıktı.
Cem Yılmaz kendine has filmleri ile
rekorlar kırarken, Şahan Gökbakar 'Recep İvedik' serisi ile Şafak Sezer
'Kolpaçino' serisi ile, Ata Demirer 'Eyvah Eyvah' serisi ile, Ferhan Şensoy
'Pardon', Yeşim Ustaoğlu ödüllü filmleri
ile, Çağan Irmak, Yüksel Aksu,Uğur Yücel, Fatih Akın, Yavuz Turgul, Serdar
Akar, Reha Erdem, Mahsun Kırmızıgül gibi
yönetmenler çektikleri filmler ile seyirciyi
sinemaya bağladı.
Bu yıllarda Yazar ve oyuncu Gülse
Birsel'in, 'Aile Arasında' isimli filmi 5 Milyon izleyici sayısını yakalamış ve
Gülse Birsel tarihte ilk defa 5 Milyon seyirci sayısını yakalayan ilk kadın
olmuştur.
'Öncelikle 2000’li yıllarda izlenme oranını
arttırmak için filmlerde genellikle TV’de popüler olan tanınmış yüzler
kullanılmaya çalışılmıştır. Özellikle Asmalı Konak ile başlayan TV dizilerinin
sinemaya uyarlanması işi son dönemde daha da artış göstermiştir ve seyirci de
tanınmış yüzlerin yer aldığı filmlere daha yoğun katılım göstermektedir.
Tüm bunlar bağlamında şu söylenebilir ki;
bu artışta belki de en önemli etkenlerden biri televizyon-sinema ilişkisi ve
“Popüler Kültür” algısıdır.En çok izlenen yerli filmlere baktığımızda daha önce
televizyondan tanınan popüler kişilerin yapımları ya da tanınmış, popüler
oyuncuların kullanıldığı filmler olduğu görülecektir.
Örneğin Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer çeşitli TV programları ve tiplemeleriyle tanınan kişilerdir.
Örneğin Şahan Gökbakar, Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Ata Demirer çeşitli TV programları ve tiplemeleriyle tanınan kişilerdir.
Doğal olarak bu kişilerin popülaritesi
onları izlenir kılmakta ve herhangi bir reklama ihtiyaç duymadan seyirciyi
kendilerine çekmektedirler.
Ayrıca çekilen filmlerin televizyonda
reklamlarının yapılması ve tanınan oyuncuların kullanılması da seyirci sayısını
arttıran önemli etkenlerdendir.'
(Zeynep
SEVİNÇ)
https://mustafacatikkas.blogspot.com.tr/2018/02/turk-sinema-tarihi-kotuler.html
TÜRK SİNEMA TARİHİ - 3
Türk Sinema Tarihi - 3
Yeni Çağrı Gazetesi / 15.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
Yeni Çağrı Gazetesi / 15.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'
Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir. Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş
1970'lerin ortalarından itibaren siyaset hareketlenmeye başlayıp, toplumsal bilinç yukarılara çıkmaya başlayınca Türk sineması da tekrar eli ayağı düzgün filmler yapmak için kolları sıvadı.
Bu yıllarda Yılmaz Güney 'Arkadaş', Ertem Eğilmez 'Köyden İndim Şehire', Zeki Ökten 'Askerin Dönüşü', Osman Seden 'Bir Ana Bir Kız, İnek Şaban', Atıf Yılmaz 'Kuma, Mağlup Edilemeyenler, Salako, Selvi Boylum Al Yazmalım, Adak', Ertem Eğilmez 'Mavi Boncuk, Hababam Sınıfı, Çöpçüler Kralı, Erkek Güzeli Sefil Bilo', Tunç Okan 'Otobüs', Ergin Orbey 'Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz' isimli fimlerle çıtayı tekrar yükseltti.
Diğer taraftan 1977 yılında; Türk Sineması’na yasal düzenlemeler hazırlamak, yurt dışında film haftaları düzenlemek, yurtdışındaki festivallere katılacak filmlerin altyazı kopyalarını üretmek gibi görevleri yerine getirmesi maksadıyla Kültür Bakanlığı’na bağlı Sinema Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.
DEVAMI VAR...
https://mustafacatikkas.blogspot.com.tr/2018/02/turk-sinema-tarihi-4.html
Mustafa Çatıkkaş
1967 - 1974 ARASI YİNE
DARBE VE YEŞİLÇAM'IN YÜKSELİŞ YILARI
12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan bir muhtıra verildi.
12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu'nun imzasını taşıyan bir muhtıra verildi.
Süleyman Demirel başbakanlıktan istifa
ettirildi. Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay ve CHP lideri İsmet İnönü
muhtırayı destekledi. DİSK bile muhtırayı coşkuyla karşıladı. CHP Genel
Sekreteri Bülent Ecevit ise, İnönü'nün tavrını tepkiyle karşıladı.
İnönü'nün ara rejim hükümetine üye vermesini sindiremeyen Ecevit, Genel Sekreterlik görevinden ayrıldı.
İnönü'nün ara rejim hükümetine üye vermesini sindiremeyen Ecevit, Genel Sekreterlik görevinden ayrıldı.
Demirel Hükümeti düşünce, Nihat Erim
hükümet kurmakla görevlendirildi. Erim Başbakan oldu. Ardından radikal solu
hedef alan "Balyoz Harekatı" başlatıldı. Yüzlerce solcu,
İstanbul'daki MİT'e ait Ziverbey Köşkü'nde sorgulandı.Büyük çapta tutuklamalar
gerçekleşti.Bu arada Tümgeneral Celil Gürkan başta olmak üzere 9 Mart'çı 5
general ve 9 albay ordudan çıkarıldı.
Deniz Gezmiş'in Türkiye Halk Kurtuluş
Ordusu ve Mahir Çayan'ın Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi isimli örgütler
dağıtıldı.
Bu örgütler banka soyma, adam kaçırma ve
çeşitli bombalama olaylarına karışmışlardı. 1969'da Filistin kamplarında eğitim
alan Deniz Gezmiş yakalanırken, THKP-C lideri Mahir Çayan ve 9 arkadaşı
Ünye'deki NATO üssünden kaçırdıkları İngiliz rehinelerle birlikte Niksar'ın Kızıldere
Köyü'nde askerle girdikleri çatışmada öldürüldü.
THKO'dan Sinan Cemgil ve arkadaşları da
Nurhak dağlarındaki çatışmalarda öldüler.
Türk Devrim tarihinin efsane ismi Deniz
Gezmiş ve arkadaşları 6 Mayıs 1972 yılında asıldı.
Bu olay hiçbir zaman halkın gönlünde kabul görmedi. Deniz Gezmiş adına daha sonraki yıllarda sayısız kitap yazıldı, filmler çevrildi.
Bu olay hiçbir zaman halkın gönlünde kabul görmedi. Deniz Gezmiş adına daha sonraki yıllarda sayısız kitap yazıldı, filmler çevrildi.
Bu dönem Türk Sinemasında 'Yeşilçam'ın Altın
Yılları' olarak anılır ve özellikle hafta sonları sinemaya girebilmek için
zaman zaman karaborsadan bilet alınmaktadır.
Yeşilçam ise adını ; Taksim - Beyoğlu'nda
yapımcı ve oyuncuların bulunduğu bir sokaktan almaktadır.
Bu dönemde ayrıca starlar da çıkmaya başlar. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın gibi…
Bu dönemde ayrıca starlar da çıkmaya başlar. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın gibi…
Bu
yıllarda filmlerde nitelik olarak
çok şey olmasa da senede 300'e yakın film üretilir ve bu rakam sayesinde Türk
Sineması Dünyada 4. sıraya yükselir.
Milyonlarca seyirci yazlık sinemalar dahil olmak üzere sinemaya gider ve 'Melodram' tarzı filmleri izler.
Bu filmlerde ana konu 'Zengin Kız - Fakir Erkek' temalıdır. Bu ana konuya odaklanma ana nedenlerinden birisi de o dönem çok etkili olan sansürdür.
Milyonlarca seyirci yazlık sinemalar dahil olmak üzere sinemaya gider ve 'Melodram' tarzı filmleri izler.
Bu filmlerde ana konu 'Zengin Kız - Fakir Erkek' temalıdır. Bu ana konuya odaklanma ana nedenlerinden birisi de o dönem çok etkili olan sansürdür.
Çünkü sansür yasasında, 'Herhangi bir
meslek grubu aşağılanamaz' gibi bir madde vardır ve bu madde nedeniyle genelde
işsiz, avare tippler üzerinden 'masal'
anlatılır.
Ve yine çünkü bu yasaya göre; Bütün meslek grubu üyeleri iyidir. Örneğin; Kötü bir doktor, Avukat, Öğretmen, Polis kötü olamaz gibi…
Ve yine çünkü bu yasaya göre; Bütün meslek grubu üyeleri iyidir. Örneğin; Kötü bir doktor, Avukat, Öğretmen, Polis kötü olamaz gibi…
Ayşecik, At Hırsızı Banuş, Balatlı Arif,
Malkoçoğlu, Atlı Karınca Dönüyor, Yalan Yıllar, Yara, Aç Kurtlar, Bir Şarkısın
Sen, İffet, İnsanlar Yaşadıkça, Ah Müjgan Ah, Avare, Küçük Hanımın Şoförü,
Ayşegül, Adını Anmayacağım, Nasrettin Hoca, Bastır Behçet Bastır, Şehvet,
Battal Gazi Geliyor, Ömer Hayyam, Ah Deme Oh De, Atını Seven Kovboy, Çılgın
Arzular, Diriliş gibi filmler yapılmıştır.
Ayrıca; 1972 yılında çekiken 'Parçala
Behçet' isimli film Türk Sinemasında seks filmleri dönemini açan ilk film oldu.Bu filmin içeriği
seks - macera türündendi. Bu tarz filmler 1974 yılına kadar devam etti.
1974 - 1980 ARASI, TÜRK
SİNEMASINDA EROTİK YILLAR
30 Ağustos 1972'de
İstanbul Çamlıca'daki vericiler güçlendirilerek TV yayınları yaygınlaştırıldı.
Sinema büyük oranda seyirci kaybederken köyden kente yapılan göç ise giderek
artıyordu.
Sokakların hareketlenmesi, TV yayınlarının haftada 5 güne çıkarılması, artan enflasyon ve yaşam şartlarının ağırlaşması sonucu ailece sinemaya giden kişilerevlerine bağlandı. Çünkü TV daha ucuz ve daha zahmetsiz bir eğlence sunuyordu.
Sokakların hareketlenmesi, TV yayınlarının haftada 5 güne çıkarılması, artan enflasyon ve yaşam şartlarının ağırlaşması sonucu ailece sinemaya giden kişilerevlerine bağlandı. Çünkü TV daha ucuz ve daha zahmetsiz bir eğlence sunuyordu.
Büyük bir ekonomik
sıkıntı içerisine giren sinema ise bir çıkış yolu arıyordu. Aranan bu yol
sonunda bulundu.
Buna göre sinemalarda oynayacak filmler vatandaşların tv'de göremeyeceği türden olacaktı. Bu da elbette; Erotik, Aventür, Vurdulu- kırdılı filmler olacaktı.
Buna göre sinemalarda oynayacak filmler vatandaşların tv'de göremeyeceği türden olacaktı. Bu da elbette; Erotik, Aventür, Vurdulu- kırdılı filmler olacaktı.
Öte
yandan köyden kente göç eden vatandaşlar gecekondulara yerleşiyor, yaşadıkları
mahalle baskısı, dini ve kültürel baskılar nedeniyle kadın - erkek ilişkilerini
rahatça yaşayamadığı gibi bir anlamda cinsel sorunlarına da çözüm arıyordu.
Bu ihtiyaçlara cevap
vermek ve para kazanmak için 1974
yılında Oksav Pekmezoğlu'nun çektiği 'Beş Tavuk Bir Horoz' ile Yeşilçam'da
erotik filmler dönemi başladı. Bu filmler lümpen izleyici tarafından o kadar
çok ilgi gördü ki senede yaklaşık olarak bu türden 130 tane film çekilmeye
başladı.
1975 yılında çekilen
dönemin en hit filmlerinden birisi de 'Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak' oldu. Filmi
izlemek için kuyruklar oluştu. Filmin ne kadar gişe yaptığı çok sayıda gizli
seyirci izlediği için bilenemiyor.
Bu yıllarda Türk Sinemasında iş çığrından iyice çıktı. Çekilen erotik filmlerde genellikle köylü kızlar tuzağa düşürülüp tecavüz ediliyordu. Erkeklerin hemen hepsinin art niyetli olmasına karşın iyi kızlara dokunmamaları dikkat çekiyordu.
Çekilen filmlerde ne doğru düzgün seslendirme, ne de doğru düzgün ışık kullanılıyordu.Yapılan kaba saba filmlerle erkeklerin cinsel açlığı suistimal edilip, ekonomik olarak sömürülüyordu.
Bu yıllarda Türk Sinemasında iş çığrından iyice çıktı. Çekilen erotik filmlerde genellikle köylü kızlar tuzağa düşürülüp tecavüz ediliyordu. Erkeklerin hemen hepsinin art niyetli olmasına karşın iyi kızlara dokunmamaları dikkat çekiyordu.
Çekilen filmlerde ne doğru düzgün seslendirme, ne de doğru düzgün ışık kullanılıyordu.Yapılan kaba saba filmlerle erkeklerin cinsel açlığı suistimal edilip, ekonomik olarak sömürülüyordu.
1970'lerin ortalarından itibaren siyaset hareketlenmeye başlayıp, toplumsal bilinç yukarılara çıkmaya başlayınca Türk sineması da tekrar eli ayağı düzgün filmler yapmak için kolları sıvadı.
Bu yıllarda Yılmaz Güney 'Arkadaş', Ertem Eğilmez 'Köyden İndim Şehire', Zeki Ökten 'Askerin Dönüşü', Osman Seden 'Bir Ana Bir Kız, İnek Şaban', Atıf Yılmaz 'Kuma, Mağlup Edilemeyenler, Salako, Selvi Boylum Al Yazmalım, Adak', Ertem Eğilmez 'Mavi Boncuk, Hababam Sınıfı, Çöpçüler Kralı, Erkek Güzeli Sefil Bilo', Tunç Okan 'Otobüs', Ergin Orbey 'Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz' isimli fimlerle çıtayı tekrar yükseltti.
Diğer taraftan 1977 yılında; Türk Sineması’na yasal düzenlemeler hazırlamak, yurt dışında film haftaları düzenlemek, yurtdışındaki festivallere katılacak filmlerin altyazı kopyalarını üretmek gibi görevleri yerine getirmesi maksadıyla Kültür Bakanlığı’na bağlı Sinema Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.
Kıbrıs Barış Harekatı…
Sinema ve sokaklar bu kaosu yaşarken ülkeyi '1. Ecevit Hükümeti' denilen bir koalisyon yönetiyordu. İktidarda CHP ve Rahmetli Necmettin Erbakan'ın partisi MSP vardı.
Sinema ve sokaklar bu kaosu yaşarken ülkeyi '1. Ecevit Hükümeti' denilen bir koalisyon yönetiyordu. İktidarda CHP ve Rahmetli Necmettin Erbakan'ın partisi MSP vardı.
20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtı bu hükümet
döneminde yapılmış, Hükümetin kurulması
aşamasında CHP ve MSP arasında kurulan koalisyon hükümetinin ortaklık şartları ve
hükümetin hedefini belirlediği bir protokol imzalanmıştır.
Bu hükümet Kıbrı Barış Harekatı'nı
başarıyla tamamlamıştır.
Sansür
ve Ecevit…
Yerli Sinemanın önündeki en büyük engel sansürdür.Hemen hemen her iktidar sansüre sarılmış ve sinemanın Uluslararası alanda başarı sağlamasını engellemiştir.
Elde edilen başarılar, 'Hükümetlere rağmen' kazanılmıştır.
Yerli Sinemanın önündeki en büyük engel sansürdür.Hemen hemen her iktidar sansüre sarılmış ve sinemanın Uluslararası alanda başarı sağlamasını engellemiştir.
Elde edilen başarılar, 'Hükümetlere rağmen' kazanılmıştır.
Sansürün kaldırılmasnıı tek bir lider
istemiştir. O da rahmetli Sayın Bülent Ecevit'tir.
Rahmetli Ecevit'in bu isteği mecliste gerekli desteği alamadığı için gerçekleşememiştir.
Rahmetli Ecevit'in bu isteği mecliste gerekli desteği alamadığı için gerçekleşememiştir.
https://mustafacatikkas.blogspot.com.tr/2018/02/turk-sinema-tarihi-4.html
13 Şubat 2018 Salı
TÜRK SİNEMA TARİHİ - 2
Türk Sinema Tarihi - 2
Yeni Çağrı Gazetesi / 14.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
'Milletime saadetler dilerim'…
Yeşilçam Filmleri…Sinemada bu dönem Lütfi Akad'ın 'Vurun Kahpeye' isimli filmiyle başladı. Sonraki yıllara öncülük edecek olan 'Yeşilçam Filmleri' döneminin temelleri de bu yıllarda atılmıştır.Atıf Yılmaz, Metin Erksan, Osman Seden gibi yönetmenler ile Erler Film, Erman film gibi yapım şirketleri de yine bu yıllarda ön plana çıkmaya başlamıştır.Bu dönemde sıradan insanların hayatları sinemanın konusu olmaya başlamış ve kamera sokağa inerek hareketlenmiştir.Oyuncu olarak ise; Sezer Sezin, Belgin Doruk, Muhterem Nur, Ayhan Işık, Sadri Alışık, Turhan Seyfioğlu gibi ilk starlar da ortaya çıkmıştır.
Ayhan Işık -
Oyuncu
Öte yandan bu Amerikanlaşma kültürü Türk sinemasında da hemen karşılığını bulur. Bu dönemde yapılan filmlerde kamera hareket ve açılarından başlamak üzere sinemanın hemen hemen tüm dallarında bu etki görülmeye başlar.
Neticede ise 27 Mayıs 1960’ta beklenen olmuş ve ordu ülke yönetimine el koymuştu.
Yeni Çağrı Gazetesi / 14.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'
Türk Sinema tarihi bir derya, deniz. Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden, oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema sahiplerine kadar hepsine ne kadar teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı değildir. Zaman zaman hatalar yapılmış, önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş
Mustafa Çatıkkaş
1950 - 1960 ARASI, İDAM VE SİNEMACILAR
DÖNEMİ
Demokrat Parti ve her mahallede bir milyoner…
Bu yıllarda Adnan Menderes'in
Başbakanlığında Demokrat Parti iktidardadır. Ve Demokrat Parti'nin iki sloganı
vardır.
Bunlar;
'Her mahallede bir
milyoner yaratmak' ve 'Türkiye'yi küçük Amerika yapmaktır'.
Menderes'in bu 'Türkiye'yi küçük Amerika yapma' sevdası toprak yollarda Amerikan arabalarının dolaşması, Amerikan tarzı giyinmek, Amerikan tarzı konuşmak gibi yansımasının yanı sıra sinemalarda da binlerce Amerikan filmi oynaması ve ülkenin Amerikan kültürüne teslim olması anlamına gelmektedir.
Menderes'in bu 'Türkiye'yi küçük Amerika yapma' sevdası toprak yollarda Amerikan arabalarının dolaşması, Amerikan tarzı giyinmek, Amerikan tarzı konuşmak gibi yansımasının yanı sıra sinemalarda da binlerce Amerikan filmi oynaması ve ülkenin Amerikan kültürüne teslim olması anlamına gelmektedir.
Tarihi
utanç, Menderes asıldı…
1955'ten sonraki ekonomik daralma ve
siyasette yaşanan kamplaşma gerekçeleri 27 Mayıs askeri darbesinin alt yapısını
oluşturdu. 27 Mayıs 1960 sabaha karşı saat 4'te radyoda Kurmay Albay Alparslan
Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını belirtti Menderes ve diğer DP
üyeleri ise bulundukları Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı tarafından
yargılanmaya başladı.
Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu'nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylaması ile yüzde 61,7 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.
Yapılan oturumlar her gece radyoda Yassıada Saati programında halka duyuruluyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde Anayasa Komisyonu'nun hazırladığı yeni anayasa için yapılan halk oylaması ile yüzde 61,7 oy oranı ile kabul edilerek yürürlüğe girdi.
'Milletime saadetler dilerim'…
Menderes ise 17 Eylül 1961'de sağlık
muayenesini yapan doktor heyetinden "sağlam" raporu alınmasının
ardından, İmralı Adası'na götürüldü İlk durak, komutanın odası oldu. İdam
kararı yüzüne okundu.
Menderes’in dilinden “Allah milletimize zeval vermesin” cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi.
Menderes’in dilinden “Allah milletimize zeval vermesin” cümlesi döküldü. İdam sehpasına gitmeden önce din görevlisi ile birkaç dakika konuştu. Ardından beyaz gömlek giydirildi.
"Hayata
veda etmek üzere olduğum şu anda devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim.
Bu anda karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum..." Menderes, Saat 13.21'de İmralı Adası'nda idam edildi.
Halkımız bu bu uatnç günlerini ve Rahmetli
Başbakan Sayın Adnan Menderes ve
arkadaşlarının idamını hiçbir zaman içine sindiremedi.
Yeşilçam Filmleri…Sinemada bu dönem Lütfi Akad'ın 'Vurun Kahpeye' isimli filmiyle başladı. Sonraki yıllara öncülük edecek olan 'Yeşilçam Filmleri' döneminin temelleri de bu yıllarda atılmıştır.Atıf Yılmaz, Metin Erksan, Osman Seden gibi yönetmenler ile Erler Film, Erman film gibi yapım şirketleri de yine bu yıllarda ön plana çıkmaya başlamıştır.Bu dönemde sıradan insanların hayatları sinemanın konusu olmaya başlamış ve kamera sokağa inerek hareketlenmiştir.Oyuncu olarak ise; Sezer Sezin, Belgin Doruk, Muhterem Nur, Ayhan Işık, Sadri Alışık, Turhan Seyfioğlu gibi ilk starlar da ortaya çıkmıştır.
Öte yandan bu Amerikanlaşma kültürü Türk sinemasında da hemen karşılığını bulur. Bu dönemde yapılan filmlerde kamera hareket ve açılarından başlamak üzere sinemanın hemen hemen tüm dallarında bu etki görülmeye başlar.
Bu nedenle o dönem çekilen tüm filmler ve sokaklarda görülen arabalar Amerikan
yapımı arabalardır.
1960 - 1967 ARASI, DARBE , SANSÜR ve SUSUZ YAZ
Türkiye 1960'lı yıllara Askeri bir darbe
ile başladı.27 Mayıs 1960 Askeri darbesine kısaca şu şekilde gelindi.
'1954 yılından yılından itibaren ülkede başgösteren ekonomik durgunluk ve
kriz, DP iktidarını sarsmaya başlamıştı. Hızla yükselen enflasyon işçi, memur
ve sabit gelirli meslek gruplarını olumsuz yönde etkilemiş, krizden etkilenen
kesimlerin başında gelen ordu mensupları arasında iktidara karşı tepkiler
görülmeye başlamıştı.
TBMM’deki sayısal üstünlüğün verdiği güçle
muhalefete karşı uyguladığı hoşgörüsüz tavır, başka partiye oy verdiği için
Kırşehir’in ilçe yapılmasıyla doruğa çıkmıştı.
Yargı, üniversiteler ve toplumsal muhalefet
aracılığıyla sık sık hükümet aleyhine gösteriler düzenlenmiş, “ordu göreve”
çağrıları yapılmıştı.Bu şartlara rağmen İhtilal komiteleri, Amerika Birleşik
Devletleri ve NATO ittifakının onayı olmadan harekete geçmemişti.
Çünkü Menderes Hükümeti ve Amerikan
Hükümeti arasındaki ilişkiler ABD’nin dümen suyuna gitme politikası
doğrultusunda ilerlemişti. Fakat 1960 yılına doğru rüzgar tersine dönmüş,
ihtilalcilere bekledikleri fırsatı bizzat Adnan Menderes vermişti.
Ülkedeki ekonomik krizi aşmak için ABD’ ye
bir ziyaret gerçekleştiren Başbakan, daha fazla yardım talep etmiş fakat isteği
kabul görmemişti. Bunun üzerine o zamana kadar Amerika’ya koşulsuz destek veren
Menderes, gereken yardımı alabilmek için SSCB’ye yönelmişti.
Neticede ise 27 Mayıs 1960’ta beklenen olmuş ve ordu ülke yönetimine el koymuştu.
NATO ittifakı ve Amerikan üsleriyle birlikte rejim artık güvenceye alınmıştı.
İhtilal bildirisinde de bu noktaya vurgu yapılarak “Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadıkız. NATO’ya inanıyoruz
ve bağlıyız.” denilmişti.
İhtilalciler “Yürürlükteki Anayasa’nın idare tarafından çiğnendiğini bu sebeple Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahale ettiğini” iddia ederken darbe yaparak Anayasa’yı ihlal etmişler ve bütünüyle rafa kaldırmışlardı.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milletvekilleri tutuklanarak Meclis feshedilmiş ve askerlerden oluşan “Milli Birlik Komitesi” kurularak iktidar bu komiteye geçmişti.
1960 Darbesi, neticede Cumhuriyet tarihinde yeni askeri darbelere ve müdahalelere de kapı aralamıştı.'
İhtilalciler “Yürürlükteki Anayasa’nın idare tarafından çiğnendiğini bu sebeple Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahale ettiğini” iddia ederken darbe yaparak Anayasa’yı ihlal etmişler ve bütünüyle rafa kaldırmışlardı.
Seçilmiş Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milletvekilleri tutuklanarak Meclis feshedilmiş ve askerlerden oluşan “Milli Birlik Komitesi” kurularak iktidar bu komiteye geçmişti.
1960 Darbesi, neticede Cumhuriyet tarihinde yeni askeri darbelere ve müdahalelere de kapı aralamıştı.'
(Kaynaklar: “Demokrat Parti’nin Yükseliş Ve
Düşüşü”, İstanbul, 2002. Vakit Gazetesi, 14 Haziran 1950, Cumhuriyet Gazetesi,
Yeni İstanbul Gazetesi, 28 Mayıs 1960, Hürriyet Gazetesi, 27 Mayıs 1960.)
Bu
yıllarda Sinema…
Türkiye’de 1960’lı yılların bir diğer özelliği de Türk Sineması’nın Amerikan Sineması’nın önünde olmasıdır.
Türkiye’de 1960’lı yılların bir diğer özelliği de Türk Sineması’nın Amerikan Sineması’nın önünde olmasıdır.
1960’lı yıllarda sinema giderek daha kârlı
bir sektör haline gelince, yeni yapımcıların ve yapımevlerinin ortaya çıkması
da kaçınılmaz olmuştur. 1966 yılında Türk sineması 241 filmle, dünya uzun
metraj film üretimi sıralamasında 4.sırayı almaktadır.
Yapım, üretim ve dağıtım gücü hesaba
katıldığında 1960’lı yıllar, Türk Sineması için altın bir çağ olarak kabul
edilmektedir.
Metin
Erksan ve Susuz Yaz…
Sinemada ise bu dönem 1960 ile 1967 yılları
arasını kapsamaktadır.Bu döneme 'Kriz Dönemi', 'Altın Yıllar', 'Toplumsal
gerçekçilik Yılları' adı da verilmektedir.
Ve bu dönem içerisinde 1963 yılından itibaren de sinemamızda renkli filmler üretilmeye başlamıştır.Siyasi olarak 27 Mayıs Darbesi ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış ve başta belli bir özgürlük hissedilsede zamanla ciddi bir baskı ve sansür gündeme gelmiştir. Uygulanan bu 10 Maddelik Sansür Yasası Mussolini yasalarından alınmış ve 1980'li yıllara kadar geçerliliğini korumuştur.
Ve bu dönem içerisinde 1963 yılından itibaren de sinemamızda renkli filmler üretilmeye başlamıştır.Siyasi olarak 27 Mayıs Darbesi ile Demokrat Parti iktidardan uzaklaştırılmış ve başta belli bir özgürlük hissedilsede zamanla ciddi bir baskı ve sansür gündeme gelmiştir. Uygulanan bu 10 Maddelik Sansür Yasası Mussolini yasalarından alınmış ve 1980'li yıllara kadar geçerliliğini korumuştur.
Bu döneme damgasını vuran en önemli
yönetmen Metin Erksan'dır.
Metin
Erksan kimdir?
1 Ocak 1929 tarihinde Çanakale’da doğdu İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Sanat Tarihi bölümününden 1952’de mezun oldu.1950 yılında daha
üniversitede okurken Atlas Film için Yusuf Ziya Ortaç‘ın ‘Binnaz’ adlı
oyununu senaryolaştırarak sinemaya adımını attı.
1952’de İlk filmi olan “Aşık Veysel‘in
Hayatı adlı” sinema filmini, rejisör olarak gerçekleştirdi.
1952-1982 yıllarında senaryo yazarı, rejisör ve yapımcı olarak birçok sinema filmi gerçekleştirdi.
1952-1982 yıllarında senaryo yazarı, rejisör ve yapımcı olarak birçok sinema filmi gerçekleştirdi.
1958’de Türk Sinema Sanatçıları Derneği’ni,
1962 Türk Sinema İşcileri Sendikası’nı , 1965’te Türk Sinema ve Film
Rejisörleri Birliği’ni kurdu.
1964 yılında ise Metin Erksan'ın
yönettiği 'Susuz Yaz' isimli film Berlin
Film Festivali'nde ödül kazandı.
Öte yandan 1960 - 65 yılları arası yaşanan kısmen rahat ortamda Susuz Yaz, Yılanların
Öcü, Kuyu, Sevmek Zamanı gibi üst düzey filmlerin yanısıra; Ayşecik,
Cilalı İbo, Vatan ve Namus, Acı Hayat, Akasyalar Açarken, Yumurcak,
Keşanlı Ali Destanı, Şoför Nebahat, Ah Güzel İstanbul, Bir Millet Uyanıyor,
Vurguncular, Bozkutrlar Geliyor, Marko Paşa, Ringo Kazım gibi suya sabuna
dokunmayan filmler de yapılmıştır.
Ayrıca bu dönemde ciddi anlamda Sansür de
uygulanmış ve çıkarılan sansür yasasında;'Hiçbir meslek grubu rencide edilecek
şekilde gösterilemez' denmekte ve nedenden dolayı da bu dönem filmlerde genelde
işsizlerin, başıboşların hayatı üzerinden filmler çekilmektedir.
12 Şubat 2018 Pazartesi
TÜRK SİNEMA TARİHİ - 1
Türk Sinema Tarihi - 1
Yeni Çağrı Gazetesi / 13.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
Çağdaş Türk tiyatrosunun temelini atan ve geliştiren Muhsin Ertuğrul'a 23 Nisan 1979'da Ege Üniversitesi'nce fahri doktor payesi verildi.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Yeni Çağrı Gazetesi / 13.02. 2018
Araştırma; Mustafa Çatıkkaş
TÜRK SİNEMA TARİHİ
'SİNEMA BİR ÜLKENİN SİYASİ TARİHİDİR ve
İZLEDİKLERİN ASLA SADECE BİR FİLM DEĞİLDİR'
Türk Sinema tarihi bir derya, deniz.
Elbette bu kadar kısa bir yazı içerisine sığdırılamaz. Set işçisinden,
oyuncusuna, figüranına, yapımcısına, filmleri halkla buluşturan sinema
sahiplerine kadar hepsine ne kadar
teşekkür etsek azdır. Onların ciddi emekleri, özverili katkıları sayesinde bu filmleri gördük. İyi ki
varlar, iyi ki sinema var.
Bu yazı akademik bir araştırma yazısı
değildir. Zaman zaman hatalar yapılmış,
önemli kimlikler ve olaylar atlanmış olabilir.
Hatamız olduysa affola.
Mustafa Çatıkkaş
Sinema
Nedir?
Sinema; Fransızca 'cinématographe' sözcüğünün kısa biçimi olan 'cinéma'dan gelmektedir ve güzel sanatların bir dalı olarak kabul edilmektedir.
Türk Dili ve Edebiyatı'nda ise; 'Sinema görüntülerin veya çizilmiş desenlerin ışıkla bir perdeye düşürülerek hareketli görüntüler elde edilmesi temeline dayanan sanat dalıdır. 'Şeklinde tarif edilir.
Sinema bir kişinin tek başına gerçekleştirebileceği bireysel bir sanat dalı değildir. Pek çok meslek dalı ve ögenin biraraya gelmesi ile oluşmaktadır.
Bu ögelerin başlıcaları; Senarist, yönetmen, oyuncu, görüntü yönetmeni, seslendirme yönetmeni, ışık , set ekibi vd.sayılabilir.
Sinema; Fransızca 'cinématographe' sözcüğünün kısa biçimi olan 'cinéma'dan gelmektedir ve güzel sanatların bir dalı olarak kabul edilmektedir.
Türk Dili ve Edebiyatı'nda ise; 'Sinema görüntülerin veya çizilmiş desenlerin ışıkla bir perdeye düşürülerek hareketli görüntüler elde edilmesi temeline dayanan sanat dalıdır. 'Şeklinde tarif edilir.
Sinema bir kişinin tek başına gerçekleştirebileceği bireysel bir sanat dalı değildir. Pek çok meslek dalı ve ögenin biraraya gelmesi ile oluşmaktadır.
Bu ögelerin başlıcaları; Senarist, yönetmen, oyuncu, görüntü yönetmeni, seslendirme yönetmeni, ışık , set ekibi vd.sayılabilir.
Dünyada ilk film ne zaman çekildi?
19. yüzyılın sonunda Fransız Louis (Lui) ve
Auguste Lumiere (Ogüst Lumiya) kardeşler, geliştirdikleri sinematograf adlı
aygıtla ilk kez hareketli görüntüyü elde ederler.
Sinemanın doğuşunu simgeleyen bu gelişmeden sonra Lumiere kardeşler, halka açık ilk film gösterimlerini ise 1895 yılında Paris’te yapmışlardır.
Sinemanın doğuşunu simgeleyen bu gelişmeden sonra Lumiere kardeşler, halka açık ilk film gösterimlerini ise 1895 yılında Paris’te yapmışlardır.
İlk dönem filmleri 15 dakikayla sınırlıdır
ve günlük hayatı aksettiren görüntülerden oluşmaktadır. Daha sonraları ise kısa komediler, haber
filmleri ve belgeseller çekilmiştir.
İlk Türk filmi ne zaman çekildi?
Bu
sorunun cevabı hakkında birkaç farklı fikir olsa da ortalama fikir şöyledir;
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’na girdiği günlerde 14 Kasım 1914 yılında İstanbul, Yeşilköy Ayastefanos’taki Rus Anıtı yıkılır. Yedek subay Fuat Uzkınay da bu anı görüntüler.'Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı' adıyla yayınlanan bu tarihi belgesel, ilk Türk filmi olarak kabul edilir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun I. Dünya Savaşı’na girdiği günlerde 14 Kasım 1914 yılında İstanbul, Yeşilköy Ayastefanos’taki Rus Anıtı yıkılır. Yedek subay Fuat Uzkınay da bu anı görüntüler.'Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı' adıyla yayınlanan bu tarihi belgesel, ilk Türk filmi olarak kabul edilir.
Burçak Evren - Sinema yazarı
Fakat, Sinema tarihi yazarı Burçak Evren bu
fikre katılmamakta, 'Benim kitaplarımda
da böyle bir bilgi vardı ama 1984 yılında Gelişim Sinema Dergisi'nin Genel
Yayın Yönetmeni iken bu filmi görmek istedim ve pek çok kişiyle görüştüm. Fakat
bu filmi bulamadım.Belki de çekildi ama kayboldu.Ayırca ben bu filmi bugüne
kadar gören birisine de rastlamadım.
Fuat Uzkınay bu filmi çektiğini söylemiştir fakat filme ait hiçbir görüntü
olmadığı için ve tarih de belgeye dayalı olarak yazılmak zorunda olduğu için
bizler bu filmi ilk Türk filmi olarak kabul etmiyoruz.
Makedonya
film arşivinde Balkanların ilk sinemacısı olarak bilinen Mareke Kardeşlere ait
1911 yılında çekilen Sultan Reşat'ın Balkan ziyaretlerinin çekildiği bir film
vardır.Ve bu filmin görüntüleri de vardır. O dönemlerde Balkanlar da Osmanlı
İmparatorluğu sınırları içerisinde olduğu için bizler bu filmi İlk Türk filmi
olarak kabul ediyoruz.' demektedir.
1922 - 1938 ARASI, TİYATROCULAR DÖNEMİ ve MUHSİN
ERTUĞRUL
Türk Sinemasının bu döneminde tek bir isim vardır, Muhsin Ertuğrul.Muhsin Ertuğrul'a ek olarak İki isim daha vardır. Bunlar da Musin Ertuğru'un kadrosundan takma adlarla senaryo yazan Nazım Hikmet Ran ve İlk dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur'dur.
Türk Sinemasının bu döneminde tek bir isim vardır, Muhsin Ertuğrul.Muhsin Ertuğrul'a ek olarak İki isim daha vardır. Bunlar da Musin Ertuğru'un kadrosundan takma adlarla senaryo yazan Nazım Hikmet Ran ve İlk dublaj sanatçısı Ferdi Tayfur'dur.
Nazım Hikmet bu dönemde 'Bursa Senfonisi', 'İstanbul Senfonisi' ve 'Düğün
Gecesi' adlı filmleri çekmiştir.
Muhsin Ertuğrul ilk filmlerini Almanya'da çekmiş ve burada tiyatro eğitimi de
almıştır.Almanya'dan Türkiye' ye dönen Muhsin Ertuğrul burada da film çekmek
ister ancak yapımcı bulamaz. Bunun üzerine ünlü yönetmen ve yapımcı Osman F.
Seden'in babası ve amcasıyla anlaşarak Türkiye'nin
ilk özel film şirketi olan 'Kemal Yapım' adı altında bir şirket kurar.
Muhsin Ertuğrul bu dönemde film çekmekte
zorlanmaz çünkü aynı zamanda şehir tiyatroları müdürlüğü görevini de
sürdürmektedir.
Ertuğrul bu dönemde 'Şişli Güzeli', 'Nur Baba' (yarım kalmıştır), 'Ateşten
Gömlek' isimli farklı türlerde filmler çekmiştir.
1922 yılında çekilen 'Ateşten Gömlek'
isimli tarihi filmine kadar kadın oyuncular
Türk ve Müslüman değildi. Çünkü zamanın değerlerine göre kadınların filmlerde
rol alması ayıp, günah, yakışıksız olarak algılanıyordu.
Bunun üzerine gazetelere ilan vererek kadın oyuncu arayan Ertuğrul 2 kadın
oyuncu bulmuştur.
Bu isimler; Bedia Muhavvit ve Neyire Neyir Hanımdır. Muhsin Ertuğrul daha sonra
Neyire Hanımla evlenmiştir.
Bedia ve Neyire Hanım Türk sinemasının ilk
kadın oyuncularıdır. Bu tarihe kadar kadın oyuncular Rum, Ermeni, gibi kadın
oyunculardan seçilmekteydi.
Muhsin
Ertuğrul kimdir?Muhsin Ertuğrul; 28 şubat 1892 yılında İstanbul'da doğdu. İlkokulu Özel
Tefeyyüz Mektebi'nde okudu. Ardından Çeşme ve Toptaşı rüştiyelerine ve Mercan
İdadisi'ne gitti.
30 Temmuz 1910'da Burhanettin Kumpanyası'nda sahneye çıktı ve Othello, Hamlet
piyeslerini oynadı. Bir süre sonra İsmail Galip Arcan, Behzat Budak gibi oyuncu
arkadaşlarıyla kurduğu "Yeni Turan Temsil Heyeti"nde yönetmenlik ve
oyunculuk yaptı, Şehzadebaşı'nda açtığı Ertuğrul Sineması'nda ise film öncesi
kısa gösteriler sundu.
Muhsin Ertuğrul, 1913 sonunda karıştığı bir siyasi olay nedeniyle sınır dışı
edilince Fransa'ya gitti. Paris konservatuvarına tüm uğraşmalarına karşın
giremedi, ancak oradaki tiyatrolar ve sinema stüdyolarında gözlemler yaptı;
Jacques Copeau ve Andre Antoine'ın Odeon Tiyatrosu'ndaki çalışmalarını izledi.
Musin Ertuğrul - Sanatçı
Çağdaş Türk tiyatrosunun temelini atan ve geliştiren Muhsin Ertuğrul'a 23 Nisan 1979'da Ege Üniversitesi'nce fahri doktor payesi verildi.
Sanatçı, ünvanını almak ve sanat yaşamının 70.yıl kutlamalarına katılmak üzere
gittiği İzmir'de 29 Nisan günü kalp krizi sonucu hayatını yitirdi. Cenazesi,
İstanbul'da Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.
Türk sineması ilk uluslararası ödülünü
Muhsin Ertuğrul'un Nazım Hikmet'le birlikte çektiği 'Leblebici Horhor Ağa' adlı
filmle kazandı.Film, 2.Venedik Film Festivali'nde Onur Madalyası ile
ödüllendirildi.
10
Kasım 1938 büyük kayıp, Atamız vefat etti…
Bu dönemin sonunda T.C Devleti'nin kurucusu
büyük Devlet adamı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk vefat etmiştir.
Ata'nın vefatının ardından tüm ulus gözyaşlarına boğulmuş dünyanın gördüğü en
saygın devlet adamı büyük bir keder içinde sonsuzluğa uğurlanmıştır.
1938 - 1950 ARASI VE MISIR
FİLMLERİ
Bu dönemde Muhsin
Ertuğrul'dan sonra öğrencileri göreve gelir.
Hatta Cahide Sonku bile yönetmenlik yapar.Bu dönemde tarihi filmler ön plana
çıkar. 'Barbaros Hayrettin Paşa' isimli filmde bazı sahneler dönemin yabancı
filmlerinden alınarak kullanılır ve bu tür filmlere 'doldurma - çakma filmler'
denir.
Bu yıllarda Dünya Savaşı
vardır ve sinemalarda Amerikan, Alman, Fransız, Rus propaganda filmleri
oynamaktadır.
Amerika filmlerini savaş nedeniyle Avrupa üzerinden yollayamaz, Mısır üzerinden yollar. O dönemde Mısır sineması da çok sayıda film yapmakta ve Amerikan filmleri arasına birkaç tane de kendi filmlerini ekleyerek yollamaktadır.
Mısır'ın yolladığı kendi filmlerinden bir tanesi de 'Aşkın Gözyaşları'dır. Bu film Türkiye'de vizyona girince yer yerinden oynar. Çünkü sürekli propaganda filmleri izleyen, savaşın etkilerinden bunalan halk bu'melodram' karşısında adeta şok olmuş ve sinemalara hücum etmiştir.
Amerika filmlerini savaş nedeniyle Avrupa üzerinden yollayamaz, Mısır üzerinden yollar. O dönemde Mısır sineması da çok sayıda film yapmakta ve Amerikan filmleri arasına birkaç tane de kendi filmlerini ekleyerek yollamaktadır.
Mısır'ın yolladığı kendi filmlerinden bir tanesi de 'Aşkın Gözyaşları'dır. Bu film Türkiye'de vizyona girince yer yerinden oynar. Çünkü sürekli propaganda filmleri izleyen, savaşın etkilerinden bunalan halk bu'melodram' karşısında adeta şok olmuş ve sinemalara hücum etmiştir.
Cahide Sonku
'Aşkın Gözyaşları' isimli
Mısır yapımı bu melodram tam 6 ay vizyonda kalmış ve sinema tarihinin bugün de
dahil olmak üzere en çok gişe yapan filmleri arasına girmiştir.
Türk Sineması ise bu
dönemde senede sadece 2 film üretmektedir.
Halk da Mısır filmlerine yönelince piyasaya yüzlerce Mısır filmi
sürülmektedir. Devlet şarkılarımız yok
olacak diye Mısır filmlerine Türkçe müzik yaptırmış Selahattin Kaynak gibi
isimler beste yapıp Hamiyet Yüceses gibi sanatçılar da şarkılar söylemiş ve
ortaya dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulama daha çıkmıştır.
Mısır filmlerinin etkisi
kaybolunca Türk yapımcılar da benzeri filmler yapmış fakat bu filmler
tutmamıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
NEDEN ADAY OLUYORLAR
2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...
-
Mahallenin ‘en yakışıklı’ abilerinden biriydi. Hadi ‘en yakışıklı’sı olmasa da ‘en karizmatik’ abilerinden biri olduğu kesindi. Ö...
-
K.Çekmece daha önce Bakırköy Belediyesi'ne bağlıydı. Daha sonra Belediye olarak seçimlere gitti. Ve Ertuğrul Tığlay solcu ilk Belediye...
-
1999 yılında Flash TV'nin Taksim'deki stüdyosundayız. Arif Şentürk'ün programına konuk olacağız. Program konukları; Şair olara...