30 Haziran 2024 Pazar

FOTOĞRAFA AŞIK OLMAK...

Zeki Demirkubuz'un 'Kader' adlı filmde Bekir, Kendi halinde, sıradan, yirmili yaşlarda, küçük burjuva birisidir.
Bekir'in aşık olduğu kadının adı; Uğur'dur.
Uğur'un;
Babası felçli,
Annnesi hafif, ahlaksız, bencil bir kadın,
Erkek kardeşi tacizlere uğrayan birisidir.
Aşık olduğu adam ise katildir.
Bekir'in sıradan hayatına, renkli bir şekilde giriş yapan Uğur aslında tam bir faciadır.
Bekir için hayat Uğur'la tanıştıktan sonra asla bir daha eskisi gibi olmayacaktır.
Bekir aslında Uğur'un içinde bulunduğu cehennemin içine düşer.
Ve Bekir aslında aşık olduğu Uğur'un gerçekliğine değil, Uğur'da varolduğunu zannettiği 'şey'e aşıktır.
Ve aslında Bekir bir fotoğrafa aşıktır,
Ve bunun bedeli çok ağır olacaktır.
'Kader', Zeki Demirkubuz'un 'Masumiyet' adlı filminin devamı gibi de kabul edilebilir.
Metin Erksan'ın 'Sevmek zamanı' adlı film de mutlaka izlenmelidir.

23 Haziran 2024 Pazar

HA ŞEVVAL SAM HA SEDA SAYAN...

SEDA SAYAN
Seda Sayan AKP'nin gayri resmi yüzüdür. Sadece kendi çıkar ve konforu için yaşayan, kültürel bilgi, birikimi olmayan, sınıf bilincinden bihaber, sistemin kasıtlı olarak sürekli sahneye koyduğu tipik bir halk düşmanıdır.

ŞEVVAL SAM...
Ne yeteneği olduğu belli olmayan ama her yerde dolaşan bir tip.
İyi bir oyuncu değil ama dizi ve filmlerde yer alıyor, izlenmiyor,
Güzel bir sesi yok, iyi şarkı söyleyemiyor ama programlara çıkıyor. dinlenmiyor.
Şevval Sam solcu ayağında malı götürüyor. Solcu görünümlü halk düşmanı...

''BODRUM'DA HERKES EŞİT ...''
Bir tv programında, ' Bodrum'da herkes eşit, Çünkü herkesin iki katlı ve bahçeli evi var' diyerek inanılmaz bir sınıfsal tahlil yapan Şevval Sam da hem bilgi birikimini ortaya koymuş oldu, hem de halkına ne kadar yakın olduğunu gösterdi.....





6 Haziran 2024 Perşembe

Yazdığım tüm şiirlerin bedelini ödedim

 • Sizi tanıyabilir miyiz, Kelimeler ile yakın ilişkiniz nasıl başladı?

1966 yılında Sivas’ta doğdum. İstanbul Sefaköy Lise’sini tamamladıktan sonra Akdeniz Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümünden mezun oldum.
Edebiyata olan ilgim lise yıllarında başladı. Özellikle Türkçe ders kitaplarında yer alan yazar ve şairlerin fotoğraflarına dakikalarca bakar, hayatlarını ve eserlerini incelerdim. 

Bizim zamanımızda ‘Kompozisyon Yazılısı’ vardı.  Bir konu hakkında bir sayfa yazı yazmamız istenirdi, verilen en yüksek not ise On’du. Ben bu sınavlardan hep Dokuz aldım. Hiç On alamadım, Ama hiç Sekiz de almadım. Edebiyat öğretmenlerim her sınavdan sonra benim yazılarımı diğer sınıflara da okuturlardı.

 Çok değerli öğretmenlerimin bu ilgisi nedeniyle daha çok okumak daha çok yazmaya başladım. Yaklaşık Kırk yıldır yazıyorum. Bazen bir gazetede, bazen bir dergide, bazen bir blogda, bazen de bir not defterine sürekli yazdım, yazıyorum. 

Askerliğimi yaparken de  ‘Yazıcı’ydım, Komutanlarımın aşk mektuplarını da ben yazıyordum.
1988 yılında K.Çekmece Gazetesi’nde muhabir olarak başladığım gazetecilik maceram, köşe yazılarıyla devam ediyor. 1990 yılında derlemesini yaptığım ‘Genç Harman’ isimli şiir kitabını hazırladım, 1992 yılında bu kitap çok ilgi gördü.
Karışık isimli deneme kitabı, Haksızlık isimli deneme kitabı ve Farkında Değildin isimli şiir kitabım var. Evliyim, bir tane oğlum var.

 • Deneme ve şiir kitaplarınızın çıkış noktasını anlatır mısınız? Kitaplarınıza gelen ilginin boyutu ve aldığınız yorumlar ne durumdadır?

Yaklaşık olarak 60 - 70 tane şiirim var.  Şiir yazmak da çok zor, şiir yaşamak da çok zor…Ben yazdığım tüm şiirlerin bedelini ödedim, Bedelini ödemediğim hiç bir şiiri hem yaşamadım hem de yazmadım. 

Yazdığım şiir, öykü ve kısa öyküler toplumumuzun kadim acılarından, dertlerinden, kederlerinden, yoksunluklarından, hüzünlerinden ve çelişkilerinden doğmuştur. İnsanlık tarihi derin acılar ile derin emek sömürüsünden ibarettir.

 Bu acılar savaşlar, ölümler, kadın katliamları, çocuk katliamları, hayvan katliamları, doğa katliamları, salgın hastalıklar gibi karşımıza çıkarken, emperyalist sömürü sistemi ile de açlık sınırında yaşamak zorunda kalan insanlar ile karşımıza çıkar.

 Basit olarak, En düşük ev kirasının 15 Bin Lira olduğu bir ülkede aylık asgari ücretin 17 Bin Lira olması kabul edilebilecek bir konu değildir. Tüm şiir ve yazılarımın çıkış noktası bu bakış açısıdır.

Kitaplarıma olan ilgi içinse şöyle diyebilirim; ‘Karışık’ isimli kitabım 2. baskısını yaptı, ‘Farkında Değildin’ isimli şiir kitabım da yine 2. baskısını yaptı.

 • Şiirin korunması gereken özellikleri olduğunu savunuyor musunuz?  Bu bağlamda örnek aldığınız şairler kimler?

Örnek aldığım herhangi bir şair yok ama şiirlerinden etkilendiğim şairler var. Ahmed Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ataol Behramoğlu ve Ahmet Telli gibi toplumcu – gerçekçi şairlerimizin şiirleri su gibi hem huzur verir, hem su gibi öğreticidir hem de su gibi yavaş yavaş önündeki her şeyi değiştirir. Şiir de bu isimler gibi ustaların sözcükleri ile yeniden kendisini tekrar tekrar yaratır. Bu şairlerimizi korumak ise korumamız gereken en büyük değerlerimizdir.

 

• “Çocuklarınıza haksızlık karşısında sessiz olmayı öğretin ki; haksızlığa uğramasınlar” sözünüzdeki “sükûnet ve soğukkanlılık” vurgusunu biraz daha açar mısınız?

Sizin de bahsettiğiniz gibi; Haksızlık isimli kitabımızın arka kapağında,‘’Çocuklarınıza haksızlık karşısında sessiz olmayı öğretin ki; haksızlığa uğramasınlar’’diye bir cümle yazmaktadır. Bu cümle elbette ironi içermektedir.

‘Haksızlık karşısında susanlar, dilsiz şeytanlardır’ şiarıyla yazmaya çalıştığım yazılarda hak ve hukukun herkese, her zaman lazım olacağının altını çizmeye çalıştım. Öte yandan; Kitabın adını belirlemeye çalışırken haksızlığa uğramış insanlara bu haksızlığı yapanların ‘Hakk’sız yani Allahsız olduklarının altını da çizmeye çalıştım.
Elbette burada bahsedilen Allahsızlık kavramı dini bir anlam taşımamakla birlikte halk dilinde kullanıldığı şekliyle; Vicdansız, ölçüyü kaçırmış, bencil, acımasız, kötücül insanlardan bahsedilmektedir.
Bu cümle ile aslında çocuklara ve gençlere, ‘’Haksızlık karşısında sesinizi yükseltin’’ demek istenmiştir,

• Geçmiş dönemlerde belki de teknolojik yetersizlikler nedeniyle yazar ile okuyucu arasında bir “mesafe” vardı. Yani yazarlar okuyucu gözünde gizemleşiyordu. Şu an ise kitabını okuduğunuz yazarların günlük hayatlarını bile takip edebiliyorsunuz. Sizin bu konuda bir rahatsızlığınız var mı?
Teknolojinin gelişmesi, sosyal medyanın toplum tarafından bu kadar çok kabul görmesi nedeniyle artık hemen hemen herkes dilediği her kişiye rahatlıkla ulaşabiliyor. Bu zamanın ruhu da böyle işliyor. Okuyucu ile yazar arasında mesafe olması zaten hoş değil, Bu mesafe de yine bir eşitsizlik yaratıyor, bu mesafenin ortadan kaldırılması gerekir.

Teknoloji sayesinde ‘Tanrı yazarlık’ denen ulaşılamaz olan yazarlık kavramı da bitmiş oldu, şimdi taraflar arasında daha çok eşitlik var. Zaman içerisinde bu eşitlenmenin de daha çok artacağını zannediyorum.

Yazar ile okur arasındaki birbirine ulaşabilme olanağının artması hem yazarı hem de okuyucuyu daha çok besliyor diye düşünüyorum.

 • Geleceğe dönük yeni kitap çalışmalarınız olacak mı, Planlarınızı anlatır mısınız?

Çalışmasını devam ettirdiğim kısa öykülerden oluşan yeni bir kitap çalışmam devam ediyor. Bununla birlikte iki tane de belgesel çektim. Bunlar, ‘Diyaliz Hastaları ve Sorunları’ ile ‘Selimpaşa’ adlı belgesellerdir. Önümüzdeki günlerde; ‘K.Çekmece Hikayeleri’ adında bir belgesel daha çekmek için de çalışmalarım devam ediyor.

Gösterdiğiniz ilgi için emeği geçen tüm dostlara çok teşekkür eder, başarılarınızın devamını dilerim.

Röportaj: Tolga Alca
06.06.2024




 

 


 



AZ ŞEY Mİ?

Koskoca sekiz yıl yaşadın Az şey mi? Sekiz kere yaz Sekiz kere kış Sekiz kere sonbahar Sekiz kere ilkbahar yaşadın Az şey mi? Sekiz yıl İki...