31 Ağustos 2020 Pazartesi
HEREDİTER ANJİYOÖDEM VE KORONAVİRÜS
Tüm
dünyayı kasıp kavuran ‘Covid19 Hastalığı’ ile ilgili çeşitli tanımlar ortalıkta
dolaşıyor.
Covid 19 Ne Demek?
Koronavirüs Ne Demek?
Yani;
Bu hastalığın çok bulaşıcı ve çok tehlikeli olduğunu hepimiz biliyoruz zaten.
Bu hastalığın kronik hastalığı bulunan kişilerde daha büyük sorunlar
yarattığını bilim adamları sürekli olarak açıklıyor ve kronik hastalıkları
olanları daha da dikkatli olmaya çağırıyorlar.
Peki Covid 19 Hastalığı ile Herediter Anjiyoödem Hastalağı arasında nasıl bir
bağ var?
Herediter Anjiyoödem kronik bir hastalık
olmasına ve bireylerin tüm iş ve sosyal hayatını engellemesine rağmen ‘Engelli’lik oranı hala çok az düzeyde
verilmekte, ve hastaların bu sağlık sorunu yüzünden SÜREKLİ ve DÜZENLİ bir şekilde ÇALIŞAMAMALARINA RAĞMEN devlet tarafından bu hastalığa
uygun bir şekilde iş verilmemesi, iş olanağı sağlaması gerçekleşmemiş ve bu kişiler
adeta kendi kaderlerine terk edilmişlerdir.
Oysa tanı konmuş kişi sayısı sadece Binlerle ifade edilmektedir. Devlet, Bu hasta kişilere
çalışabilmesi, daha rahat ailesine ve kendisine bakabilmesi için belediye, kamu
kurum / kuruluşlarında ESNEK ZAMANLI İŞ İSTİHDAMI SAĞLAMAK
ZORUNDADIR.
Evet, Hastalıkla ilgili olarak hem koruyucu hem de atak sırasında kullanılacak
ilaçlar SGK tarafından sağlanmaktadır ve fakat atağın ne zaman, hangi şartlarda
tekrarlayacağı bilinmediği için hastalar iş ve ekonomik anlamında sürekli bir
tedirginli ve kaygı ile yaşamaktadır ve bu tedirginlik ve kaygı da atağın
tekrarlanmasına neden olmaktadır.
Covid 19 Hastaları için uygulanan ilaçların bazılarında Herediter Anjiyoödem
ataklarına dikkat çekilmektedir.
Bu nedenle HAÖ Hastaları şayet Covid 19 tanısı aldılar ise ve bu hastalıkla
ilgili olarak ilaçları kullanmaya başladılar ise mutlaka kendi ilaçlarını da
yanlarında bulundurmak ve doktorlara da kendi hastalıklarına ISRARLA söylemek
zorundadırlar.
Burası çok önemli…
Lütfen dikkat;
Uzmanlar HAÖ Hastalarının Pandemi Süreci boyunca neler yaşadığını, atakların ne
sıklıkta olduğunu, psikolojik olarak neler yaşadığını vs. araştırıyor.
Covid 19 herkes için zor.
Bu nedenle;
NOT:
30 Mayıs 2020 Cumartesi
FATİH SULTAN MEHMET, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ve BOĞAZLAR
Özgürlük Heykeli Fransa’da yapılmış ve 100. Kuruluş Yılı
nedeniyle ABD’ye hediye edilmiştir.
1886 yılından bu yana Amerika’nın simgesi olan anıtsal heykel aynı zamanda bir
gözlem evidir ve ABD’nin Liberty (Özgürlük) Adası’nda yer almaktadır.
Heykelin, Süveyş Kanalı’nın Akdeniz’e açıldığı yere dikilmek üzere Mısır Hıdıvi Sait Paşa tarafından sipariş edildiği ve Osmanlı Sultanı Abdulaziz’in
de masrafların bir kısmını karşıladığı iddia edilmiştir.
Heykelin Müslüman halk arasında rahatsızlık yaratacağından endişe edildiği ve Mısır’a
bu yüzden dikilmediği yıllarca Fransa’da bir depoda tutulduktan sonra da 1884
yılında ABD’ye hediye edildiği söylenmektedir.
Bu fikrin temelinde Müslüman halkın bilinçaltındaki heykelleri putlara benzetme
içgüdüsü yatıyor olabilir.
Buradan Ülkemize gelecek olursak;
Maalesef son yıllarda toplumsal dokumuz tamamen parçalanmış durumdadır.
Özellikle politikacıların ayrıştırıcı söylemleri bu yarayı daha
derinleştirmektedir.
Özetle;
Toplumumuz, Osmanlıcılar ve Cumhuriyetçiler olarak İkiye ayrılmıştır.
Osmanlıcılar, Kendilerine lider olarak Fatih Sultan Mehmet’i görürken, Cumhuriyetçiler
de kendilerine Mustafa Kemal Atatürk’ü lider olarak görmektedir.
Oysa ayrışmanın, bölünmenin, kutuplaşmanın siyasiler dışında hiç kimseye bir
faydası yoktur.
Aslolan; farklı bakış açılarına rağmen,
farklı etnik ve dini kimliklere rağmen birarada yaşayabilmek, Ülkenin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyabilmektir.
Toplumun önemli bir kesiminde hem Fatih Sultan Mehmet hakkında hem de Mustafa Kemal
Atatürk hakkında büyük oranda bir önyargı ve bilgi eksikliği vardır.
Toplumun bu bölünmüşlüğünün önüne geçebilmek için İstanbul’daki 1. Köprüye
Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir heykelini, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne
ise İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in büyük bir heykelinin dikilmesi
gerekir.
Ki; Bu köprülerden gelip geçen herkes
kimler bu kente ve ülkeye hizmet etmiş, görsün, hatırlasın, öğrensin.
İstanbul’a, Ülkeye, Millete en büyük hizmet ancak bu şekilde verilebilir.
Parçalanmış bu toplumsal doku ancak bu şekilde tedavi edilmeye başlanabilir.
Yoksa;
Sürekli öfke kusarak, sürekli
ötekileştirerek bir yere varamayız.
Fatih Sultan Mehmet de bizimdir, Mustafa Kemal Atatürk de.
Hiçbir kimsenin babasının malı değildir, siyasi meta hiç değildir.
Çekin ellerinizi artık toplumun ortak değerlerinin üstünden.
Özgürlük Heykeli Fransa’da yapılmış ve 100. Kuruluş Yılı
nedeniyle ABD’ye hediye edilmiştir.
1886 yılından bu yana Amerika’nın simgesi olan anıtsal heykel aynı zamanda bir gözlem evidir ve ABD’nin Liberty (Özgürlük) Adası’nda yer almaktadır.
Heykelin, Süveyş Kanalı’nın Akdeniz’e açıldığı yere dikilmek üzere Mısır Hıdıvi Sait Paşa tarafından sipariş edildiği ve Osmanlı Sultanı Abdulaziz’in de masrafların bir kısmını karşıladığı iddia edilmiştir.
Heykelin Müslüman halk arasında rahatsızlık yaratacağından endişe edildiği ve Mısır’a bu yüzden dikilmediği yıllarca Fransa’da bir depoda tutulduktan sonra da 1884 yılında ABD’ye hediye edildiği söylenmektedir.
Bu fikrin temelinde Müslüman halkın bilinçaltındaki heykelleri putlara benzetme içgüdüsü yatıyor olabilir.
Buradan Ülkemize gelecek olursak;
Maalesef son yıllarda toplumsal dokumuz tamamen parçalanmış durumdadır.
Özellikle politikacıların ayrıştırıcı söylemleri bu yarayı daha derinleştirmektedir.
Özetle;
Toplumumuz, Osmanlıcılar ve Cumhuriyetçiler olarak İkiye ayrılmıştır.
Osmanlıcılar, Kendilerine lider olarak Fatih Sultan Mehmet’i görürken, Cumhuriyetçiler de kendilerine Mustafa Kemal Atatürk’ü lider olarak görmektedir.
Oysa ayrışmanın, bölünmenin, kutuplaşmanın siyasiler dışında hiç kimseye bir faydası yoktur.
Aslolan; farklı bakış açılarına rağmen, farklı etnik ve dini kimliklere rağmen birarada yaşayabilmek, Ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü koruyabilmektir.
Toplumun önemli bir kesiminde hem Fatih Sultan Mehmet hakkında hem de Mustafa Kemal Atatürk hakkında büyük oranda bir önyargı ve bilgi eksikliği vardır.
Toplumun bu bölünmüşlüğünün önüne geçebilmek için İstanbul’daki 1. Köprüye Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük bir heykelini, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ise İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in büyük bir heykelinin dikilmesi gerekir.
Ki; Bu köprülerden gelip geçen herkes kimler bu kente ve ülkeye hizmet etmiş, görsün, hatırlasın, öğrensin.
İstanbul’a, Ülkeye, Millete en büyük hizmet ancak bu şekilde verilebilir.
Parçalanmış bu toplumsal doku ancak bu şekilde tedavi edilmeye başlanabilir.
Yoksa;
Sürekli öfke kusarak, sürekli ötekileştirerek bir yere varamayız.
Fatih Sultan Mehmet de bizimdir, Mustafa Kemal Atatürk de.
Hiçbir kimsenin babasının malı değildir, siyasi meta hiç değildir.
Çekin ellerinizi artık toplumun ortak değerlerinin üstünden.
25 Mayıs 2020 Pazartesi
İşte Bundandır Kavgam / Şiir
Kimbilir Anadolu’nun hangi uygarlığından söküp almış
Nasırlı elleriyle ebem beni
Bense çıkıp gelmişim
Sallarken beşiğimi düşürmemiş ağzından
Kara ağıtları anam
Anam ki ;
Yaslı bir ırgat pancar tarlasında
Ve türkmenlerin en ceylanı
Anam ki ;
En uzak sevdam …
Nasırlı elleriyle ebem beni
Bense çıkıp gelmişim
Sallarken beşiğimi düşürmemiş ağzından
Kara ağıtları anam
Anam ki ;
Yaslı bir ırgat pancar tarlasında
Ve türkmenlerin en ceylanı
Anam ki ;
En uzak sevdam …
Kimbilir
kaç kez sarılmış kerpiç duvarlara
Kahrolası sancılarında
Bense boyvermişim
Gözleri akdeniz bacımın koynunda
Bacım ki ;
Kimbilir kaç kez peri olmuş masallarda
Bacım ki ;
Gelinciklerin en çok seveni
Bacım ki mavi gözlerde ak bir onur
Bacım ki ;
Kimbilir kaç kez ağlamış
Çerçilerin ardından…
Bense boyvermişim kavak altlarında tandırdan ekmek yiyerek
Karda kıyamette düşmüş kalem tutmanın yollarına
Kalemim ki ;
Halince savunur halkını
Ak kağıtlara pir sultanlar yazar dize dize
Kalemim ki ;
Kırılası cinsten değil
Boyun eğmez hayına
Büyümüşüm yüreğim bir pirinç tanesi okyanuslar içinde
Çeker sevdamız zorunu
Yılmaz / Yılamaz
Kahrolası sancılarında
Bense boyvermişim
Gözleri akdeniz bacımın koynunda
Bacım ki ;
Kimbilir kaç kez peri olmuş masallarda
Bacım ki ;
Gelinciklerin en çok seveni
Bacım ki mavi gözlerde ak bir onur
Bacım ki ;
Kimbilir kaç kez ağlamış
Çerçilerin ardından…
Bense boyvermişim kavak altlarında tandırdan ekmek yiyerek
Karda kıyamette düşmüş kalem tutmanın yollarına
Kalemim ki ;
Halince savunur halkını
Ak kağıtlara pir sultanlar yazar dize dize
Kalemim ki ;
Kırılası cinsten değil
Boyun eğmez hayına
Büyümüşüm yüreğim bir pirinç tanesi okyanuslar içinde
Çeker sevdamız zorunu
Yılmaz / Yılamaz
Yüreğim
ki ;
En küçük taşından bile ağırlar her konuğu
Yüreğim ki ;
Kavganın şaşmaz miğferi
Büyümüşüm
Türküler - ağıtlar dinleyerek
En küçük taşından bile ağırlar her konuğu
Yüreğim ki ;
Kavganın şaşmaz miğferi
Büyümüşüm
Türküler - ağıtlar dinleyerek
İşte
bundandır çelişkim Bizans topraklarında
İşte bundandır bunca uzak olmam balıkçı sevdalarına
İşte bundandır kavgam.
Mustafa Çatıkkaş
İşte bundandır bunca uzak olmam balıkçı sevdalarına
İşte bundandır kavgam.
Mustafa Çatıkkaş
16 Mayıs 2020 Cumartesi
KÜLTÜR KATLİAMI...
Bizim toplumun en büyük sorunu iletişimsizliktir.
Birinin 'Ak dediğini bir diğeri Bok olarak anlıyor'
Kimse, kimseyi anlamıyor.
Birinin 'Ak dediğini bir diğeri Bok olarak anlıyor'
Kimse, kimseyi anlamıyor.
Çünkü;
Sandwiç;
18. Yüzyılda İngiltere'nin Sandwiç Kasabasının Kontu kumar oynarken İki ekmek arası bir şeyler atıştırmaktadır. Kontun yediği bu atıştırmaklıklara Kasabası'nın adı olan 'Sandwiç' ismi verilmiştir.
Sandwiç;
18. Yüzyılda İngiltere'nin Sandwiç Kasabasının Kontu kumar oynarken İki ekmek arası bir şeyler atıştırmaktadır. Kontun yediği bu atıştırmaklıklara Kasabası'nın adı olan 'Sandwiç' ismi verilmiştir.
Lahmacun;
Lahmacun adı; Arapça kökenlidir.
Lahm; Et demektir.
Acin; Yoğrulmuş Hamur demektir.
İki kelime birleşince; Lahmacun olmuştur.
Lahmacun adı; Arapça kökenlidir.
Lahm; Et demektir.
Acin; Yoğrulmuş Hamur demektir.
İki kelime birleşince; Lahmacun olmuştur.
Koy bunların üstüne bir de İngilizce, Fransızca kelimeleri...Ondan sonra anlaş bakalım bir Tokat'lıyla, Bir Sivas'lıyla...
Son yıllarda;
Güzelim 'Merhaba' kelimesinin yerine telefonda bile 'Selamın Aleyküm' denmesinin moda olması da bu kültürel katliamın bir parçasıdır.
Güzelim 'Merhaba' kelimesinin yerine telefonda bile 'Selamın Aleyküm' denmesinin moda olması da bu kültürel katliamın bir parçasıdır.
Understand me?
19 Nisan 2020 Pazar
Pandemik ölüm mü alırsınız, Pandemik yoksulluk mu?
Pandemi:
‘Bir kıta hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır.
Coronavirüs de bir Pandemik Hastalıktır.
Tüm devletler hastalığın yayılmaması ve kontrol altına alınabilmesi için ‘Dışarı çıkmayın, Evde kalın’ diyor.
Kimi zengin devletler bu süreçte tüm vatandaşlarına gerekli maddi desteği sağlarken kimileri de sağlayamadı.
Zengin olanlar için ekonomik anlamda sorun yok.
Peki ya;
Gündelikçiler, Hamallar, Yevmiyeciler, Çöp toplayanlar, İşçiler, Kiracılar, Evsizler, Fakirler, Fukaralar?...
Nasıl evde kalacak?
Kaç gün kalacak?
Hangi parayla kalacak?
Mecburen atacak kendini sokaklara.
Bir umut,
‘Belki Üç Kuruş bulurum’ diye;
Belki;
‘Belki Bir ekmek parası kazanırım’ diye atacak elbet kendini sokaklara.
Evde çocuk ekmek bekliyor,
Kapıda ev sahibi kira bekliyor.
Birikmiş faturalar bir cellat gibi başında bekliyor, Evin elektriğini ha kestiler ha kesecekler…
Nasıl çıkmazsın sokağa?
Mecbur çıkacaksın.
Evdekiler yaşasın diye kendini feda etmek değil midir bu?
Ya da;
Gelir adaletsizliğinin bir tuzağı?
Dedik ya;
Mecbur çıkacaksın.
Sonrasında;
Gelsin salgın hastalıklar,
Gelsin üstün körü muayeneler,
Gelsin ardı sıra ölümler.
Her akşam TV’lerde ölenlerin sayısı açıklanıyor
Sahi neden ölen kişilerin ekonomik durumları açıklanmıyor?
Hiç düşündün mü?
Kaç gün daha kalacaksın evde;
Kaç gün daha kalabileceksin?
Hangisini alırdınız
Pandemik ölümleri mi,
Pandemik yoksulluğu mu?
‘Bir kıta hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır.
Coronavirüs de bir Pandemik Hastalıktır.
Tüm devletler hastalığın yayılmaması ve kontrol altına alınabilmesi için ‘Dışarı çıkmayın, Evde kalın’ diyor.
Kimi zengin devletler bu süreçte tüm vatandaşlarına gerekli maddi desteği sağlarken kimileri de sağlayamadı.
Zengin olanlar için ekonomik anlamda sorun yok.
Peki ya;
Gündelikçiler, Hamallar, Yevmiyeciler, Çöp toplayanlar, İşçiler, Kiracılar, Evsizler, Fakirler, Fukaralar?...
Nasıl evde kalacak?
Kaç gün kalacak?
Hangi parayla kalacak?
Mecburen atacak kendini sokaklara.
Bir umut,
‘Belki Üç Kuruş bulurum’ diye;
Belki;
‘Belki Bir ekmek parası kazanırım’ diye atacak elbet kendini sokaklara.
Evde çocuk ekmek bekliyor,
Kapıda ev sahibi kira bekliyor.
Birikmiş faturalar bir cellat gibi başında bekliyor, Evin elektriğini ha kestiler ha kesecekler…
Nasıl çıkmazsın sokağa?
Mecbur çıkacaksın.
Evdekiler yaşasın diye kendini feda etmek değil midir bu?
Ya da;
Gelir adaletsizliğinin bir tuzağı?
Dedik ya;
Mecbur çıkacaksın.
Sonrasında;
Gelsin salgın hastalıklar,
Gelsin üstün körü muayeneler,
Gelsin ardı sıra ölümler.
Her akşam TV’lerde ölenlerin sayısı açıklanıyor
Sahi neden ölen kişilerin ekonomik durumları açıklanmıyor?
Hiç düşündün mü?
Kaç gün daha kalacaksın evde;
Kaç gün daha kalabileceksin?
Hangisini alırdınız
Pandemik ölümleri mi,
Pandemik yoksulluğu mu?
9 Nisan 2020 Perşembe
7 Nisan 2020 Salı
Hayvan sevmeyenler, Hayvan severlere karşı…
Ortada
ciddi bir savaş var.
Sanırsın ‘Soğuk Savaş’ günleri.
Kimi;
- Bu sokakta hayvanları beslemeyin diyor.
Kimi;
- Bu apartmanda hayvan beslemeyin diyor.
Kimi;
- Kedi, köpek giren eve melek girmez diyor…
Cehalet almış başını gidiyor.
Oysa Hz. Muhammed Mustafa (SAV) hakkında şöyle anlatılmıyor mu?
‘Hz.Peygamberimiz kedisi Müezza'yı o kadar çok severmiş ki, Müezza bir gün sedirde oturan Peygamberimizin giysisinin ucunda uyuya kalmış. Her kedi dostu gibi uyuyan bu güzelliğe kıyamayan Peygamberimiz, Müezza'yı uyandırmaktansa giysisinin ucunu usulca keserek kalkmayı tercih etmiş…’
Sen bir eve kedi ya da köpek alınınca meleklerin girip girmeyeceğini Peygamberimizden daha mı iyi bileceksin?
Peki nedir bu hayvan düşmanlığı?
Hayvanları istemeyen bu kişilerin öz geçmişi, psikolojileri, psiko-sosyal, sosyo-ekonomik durumları nedir?
Kültürel yapısı zengin insanlar daha çok hayvanlara sahip çıkarken bu zır cahil takımı neden hayvanlara düşman oluyorlar?
Neden bir canlının daha yaşamasına tahammül edemiyorlar?
İnsanlar Beş temel ihtiyacını karşıladıktan sonra daha çok bilime, sanata yönelmeye başlıyorlar.
Yani daha çok insan olmaya başlıyorlar.
Hayvanlara kötü davrananlara, hayvanlardan hoşlanmayanlara dikkatlice bakarsanız, hala gelişim sürecini tamamlayamadıklarını görürsünüz.
Paraları olsa bile aslında büyük bir aşağılık kompleksi, derin bir haset içerisinde kıvranıp durudklarını görürsünüz.
Dedik ya;
Hala gelişememiş, hala tam olarak insan olma sürecini tamamlayamamışlardır.
İster son model evlerde otursunlar, ister son model arabalara binsinler hala bir kuşak önce ahırın yanında yaşadıkları travmaları atamamışlardır.
Etraftaki kedi ve köpeklere düşmanlıklarının temel nedeni budur.
Çünkü;
Etraftaki kedi ve köpekler onlara daha önce bir ahırın yanında yaşadıkları günleri hatırlatmakta ve o günlerin kompleksiyle bu can dostlara saldırarak aklı sıra o günlerinin izini silmeye çalışmaktadırlar.
Oysa;
Hem yasalar hem dinimiz hem de insan olmanın erdemi başka canlılara yaşam hakkı vermeyi, yardım etmeyi, sevmeyi, paylaşmayı, yaşatmayı emretmektedir.
Ey hayvan sevmeyen zavallı;
Ahır kötü bir şey değil.
Ahır kenarında geçirdiğin günlerin de kötü değil.
Bırak artık şu hayvanların yakasını.
Madem her canlıyı Allah dünyaya getirdi.
Onun da senin kadar yaşama hakkı var.
Senin gibi bir zavallının olduğuna göre; Onun neden olmasın ki?...
Sanırsın ‘Soğuk Savaş’ günleri.
Kimi;
- Bu sokakta hayvanları beslemeyin diyor.
Kimi;
- Bu apartmanda hayvan beslemeyin diyor.
Kimi;
- Kedi, köpek giren eve melek girmez diyor…
Cehalet almış başını gidiyor.
Oysa Hz. Muhammed Mustafa (SAV) hakkında şöyle anlatılmıyor mu?
‘Hz.Peygamberimiz kedisi Müezza'yı o kadar çok severmiş ki, Müezza bir gün sedirde oturan Peygamberimizin giysisinin ucunda uyuya kalmış. Her kedi dostu gibi uyuyan bu güzelliğe kıyamayan Peygamberimiz, Müezza'yı uyandırmaktansa giysisinin ucunu usulca keserek kalkmayı tercih etmiş…’
Sen bir eve kedi ya da köpek alınınca meleklerin girip girmeyeceğini Peygamberimizden daha mı iyi bileceksin?
Peki nedir bu hayvan düşmanlığı?
Hayvanları istemeyen bu kişilerin öz geçmişi, psikolojileri, psiko-sosyal, sosyo-ekonomik durumları nedir?
Kültürel yapısı zengin insanlar daha çok hayvanlara sahip çıkarken bu zır cahil takımı neden hayvanlara düşman oluyorlar?
Neden bir canlının daha yaşamasına tahammül edemiyorlar?
İnsanlar Beş temel ihtiyacını karşıladıktan sonra daha çok bilime, sanata yönelmeye başlıyorlar.
Yani daha çok insan olmaya başlıyorlar.
Hayvanlara kötü davrananlara, hayvanlardan hoşlanmayanlara dikkatlice bakarsanız, hala gelişim sürecini tamamlayamadıklarını görürsünüz.
Paraları olsa bile aslında büyük bir aşağılık kompleksi, derin bir haset içerisinde kıvranıp durudklarını görürsünüz.
Dedik ya;
Hala gelişememiş, hala tam olarak insan olma sürecini tamamlayamamışlardır.
İster son model evlerde otursunlar, ister son model arabalara binsinler hala bir kuşak önce ahırın yanında yaşadıkları travmaları atamamışlardır.
Etraftaki kedi ve köpeklere düşmanlıklarının temel nedeni budur.
Çünkü;
Etraftaki kedi ve köpekler onlara daha önce bir ahırın yanında yaşadıkları günleri hatırlatmakta ve o günlerin kompleksiyle bu can dostlara saldırarak aklı sıra o günlerinin izini silmeye çalışmaktadırlar.
Oysa;
Hem yasalar hem dinimiz hem de insan olmanın erdemi başka canlılara yaşam hakkı vermeyi, yardım etmeyi, sevmeyi, paylaşmayı, yaşatmayı emretmektedir.
Ey hayvan sevmeyen zavallı;
Ahır kötü bir şey değil.
Ahır kenarında geçirdiğin günlerin de kötü değil.
Bırak artık şu hayvanların yakasını.
Madem her canlıyı Allah dünyaya getirdi.
Onun da senin kadar yaşama hakkı var.
Senin gibi bir zavallının olduğuna göre; Onun neden olmasın ki?...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
NEDEN ADAY OLUYORLAR
2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...
-
Mahallenin ‘en yakışıklı’ abilerinden biriydi. Hadi ‘en yakışıklı’sı olmasa da ‘en karizmatik’ abilerinden biri olduğu kesindi. Ö...
-
K.Çekmece daha önce Bakırköy Belediyesi'ne bağlıydı. Daha sonra Belediye olarak seçimlere gitti. Ve Ertuğrul Tığlay solcu ilk Belediye...
-
1999 yılında Flash TV'nin Taksim'deki stüdyosundayız. Arif Şentürk'ün programına konuk olacağız. Program konukları; Şair olara...