19 Nisan 2020 Pazar

Pandemik ölüm mü alırsınız, Pandemik yoksulluk mu?



Pandemi:
‘Bir kıta hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır.

Coronavirüs de bir Pandemik  Hastalıktır.

Tüm devletler hastalığın yayılmaması ve kontrol altına alınabilmesi için  ‘Dışarı çıkmayın, Evde kalın’ diyor.

Kimi zengin devletler bu süreçte tüm vatandaşlarına gerekli maddi desteği sağlarken kimileri de sağlayamadı.

Zengin olanlar için ekonomik anlamda sorun yok.
Peki ya;
Gündelikçiler, Hamallar, Yevmiyeciler, Çöp toplayanlar, İşçiler, Kiracılar, Evsizler, Fakirler, Fukaralar?...

Nasıl evde kalacak?
Kaç gün kalacak?
Hangi parayla kalacak?

Mecburen atacak kendini sokaklara.
Bir umut,
‘Belki Üç Kuruş bulurum’ diye;
Belki;
‘Belki  Bir ekmek parası kazanırım’ diye atacak elbet kendini sokaklara.

Evde çocuk ekmek bekliyor,
Kapıda ev sahibi kira bekliyor.
Birikmiş faturalar bir cellat gibi başında bekliyor, Evin elektriğini ha kestiler ha kesecekler…

Nasıl çıkmazsın sokağa?
Mecbur çıkacaksın.
Evdekiler yaşasın diye kendini feda etmek değil midir bu?
Ya da;
Gelir adaletsizliğinin bir tuzağı?

Dedik ya;
Mecbur çıkacaksın.


Sonrasında;
Gelsin salgın hastalıklar,
Gelsin üstün körü muayeneler,
Gelsin ardı sıra ölümler.

Her akşam TV’lerde ölenlerin sayısı açıklanıyor
Sahi neden ölen kişilerin ekonomik durumları açıklanmıyor?
Hiç düşündün mü?

Kaç gün daha kalacaksın evde;
Kaç gün daha kalabileceksin?

Hangisini alırdınız
Pandemik ölümleri mi,
Pandemik  yoksulluğu mu?



7 Nisan 2020 Salı

Hayvan sevmeyenler, Hayvan severlere karşı…

Ortada ciddi bir savaş var.
Sanırsın  ‘Soğuk Savaş’ günleri.

Kimi;
- Bu sokakta hayvanları beslemeyin diyor.
Kimi;
- Bu apartmanda hayvan beslemeyin diyor.
Kimi;
- Kedi, köpek giren eve melek girmez diyor…
Cehalet almış başını gidiyor.

Oysa Hz. Muhammed Mustafa (SAV) hakkında şöyle anlatılmıyor mu?
‘Hz.Peygamberimiz kedisi Müezza'yı o kadar çok severmiş ki, Müezza bir gün sedirde oturan Peygamberimizin giysisinin ucunda uyuya kalmış. Her kedi dostu gibi uyuyan bu güzelliğe kıyamayan Peygamberimiz, Müezza'yı uyandırmaktansa giysisinin ucunu usulca keserek kalkmayı tercih etmiş…’

Sen bir eve kedi ya da köpek alınınca meleklerin girip girmeyeceğini Peygamberimizden daha mı iyi bileceksin?

Peki nedir bu hayvan düşmanlığı?
Hayvanları istemeyen bu kişilerin öz geçmişi, psikolojileri, psiko-sosyal, sosyo-ekonomik durumları nedir?
Kültürel yapısı zengin insanlar daha çok hayvanlara sahip çıkarken bu zır cahil takımı neden hayvanlara düşman oluyorlar?
Neden bir canlının daha yaşamasına tahammül edemiyorlar?

İnsanlar Beş temel ihtiyacını karşıladıktan sonra daha çok bilime, sanata yönelmeye başlıyorlar.
Yani daha çok insan olmaya başlıyorlar.
Hayvanlara kötü davrananlara, hayvanlardan hoşlanmayanlara dikkatlice bakarsanız, hala gelişim sürecini tamamlayamadıklarını görürsünüz.
Paraları olsa bile aslında büyük bir aşağılık kompleksi, derin bir haset içerisinde kıvranıp durudklarını görürsünüz.

Dedik ya;
Hala gelişememiş, hala tam olarak insan olma sürecini tamamlayamamışlardır.

İster son model evlerde otursunlar, ister son model arabalara binsinler hala bir kuşak önce ahırın yanında yaşadıkları travmaları atamamışlardır.
Etraftaki kedi ve köpeklere düşmanlıklarının temel nedeni budur.

Çünkü;
Etraftaki  kedi ve köpekler onlara  daha önce bir ahırın yanında yaşadıkları günleri hatırlatmakta ve o günlerin kompleksiyle bu can dostlara saldırarak aklı sıra o günlerinin izini silmeye çalışmaktadırlar.

Oysa;
Hem yasalar hem dinimiz hem de insan olmanın erdemi başka canlılara yaşam hakkı vermeyi, yardım etmeyi, sevmeyi, paylaşmayı, yaşatmayı emretmektedir.

Ey hayvan sevmeyen zavallı;
Ahır kötü bir şey değil.
Ahır kenarında geçirdiğin günlerin de kötü değil.
Bırak artık şu hayvanların yakasını.

Madem her canlıyı Allah dünyaya getirdi.
Onun da senin kadar yaşama hakkı var.

Senin gibi bir zavallının olduğuna göre; Onun neden olmasın ki?...


2 Eylül 2019 Pazartesi

İSTANBUL’ A 25, K.ÇEKMECE’YE 15 YIL SONRA GELEN ZAFER…

Kısaca K.Çekmece’nin tarihi…
K.Çekmece çok eski bir yerleşim alanıdır.
Bizans’ı Avrupa’ya bağlayan önemli bir yol üzerinde olması nedeniyle; Hunların, Avarların, Peçeneklerin, Bulgarların ve Haçlıların saldırısına uğramıştır.

Küçükçekmece, İstanbul’un fethinden hemen önce Türk hâkimiyeti altına girmiş ve fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından yolları ve köprüsü tamir ettirilerek imar edilmiştir.

Çekme-i Küçük (Küçük-Çekme) adını alan kasaba, camiler, medreseler, hanlar, hamamlar ve çeşmeleriyle önemli bir konaklama yeri olmuştur.
K.Çekmece 1878 yılında Şehremenati  (İstanbul Belediyesi’ne) bağlıydı.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında Yeşilköy’ün bir mahallesi idi.
1956 yılında nahiye oldu.
1981 yılında Avcılar, Halkalı, Sefaköy’ü de içine alarak belediye şube müdürlüğü olarak İstanbul Belediyesi’ne bağlandı.
1988 yılında Bakırköy Belediyesi’nden ayrılarak K. Çekmece Belediyesi adını resmen almış oldu.

Belediye Başkanları…
K.Çekmece Belediyesi’nin Belediye Başkanları ise şöyledir.
Ertuğrul Tığlay – CHP
Nurettin Şen – DSP
Halidun Özbatur – DSP
Aziz Yeniay – AKP
Aziz Yeniay – AKP
Temel Karadeniz – AKP
Kemal Çebi – CHP


15  Yıl sonra yeniden sol…
K.Çekmece son 15 yıl boyunca AKP tarafından yönetilmiştir.
Bu dönem boyunca ;
Aziz Yeniay 10 yıl ve Temel Karadeniz ise 5 yıl Belediye Başkanlığı yapmıştır.
CHP, 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri’nde Kemal Çebi’yi aday göstererek 15 yıl aradan sonra tekrar K.Çekmece’yi kazanmıştır.

K.Çekmece nasıl kazanıldı?

Kuşkusuz bu zaferin arkasında çok farklı etkenler var.
Örneğin; CHP’nin ülke genelinde estirdiği olumlu rüzgar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dengeli politikaları, Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecindeki başarısı, Ekrem İmamoğlu’nun başarılı yaklaşımları, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yüksek siyasi yaklaşımları, Kemal Çebi’nin halka dokunan davranışları, Gökhan Aygün gibi isimlerin Meclis Üyesi adayı olarak gösterilmesi ve CHP K.Çekmece İlçe Başkanı Turgay Özcan’ın olağanüstü çalışmaları sayılabilir.

Öte yandan; İyi Parti’nin, Saadet Partisi’nin, HDP’nin ve diğer muhalif grup ve ortak bileşenlerin muhalif duruşu da bu zaferin kazanılmasındaki en önemli etkenlerden biridir diyebiliriz.

Ve tabii ki; Aziz Yeniay ve Temel Karadeniz’in İlçe’de yaptıkları yıkım, Siyasi tavırlarındaki ötekileştirme, Rant ve rüşvet sarmalı da sayılabilir.

Ve elbette; AKP’nin genel politikalarındaki yanlışlar.

Sonuç olarak…
Canan Kaftancıoğlu 25 yıl sonra İstanbul’u kazanan İstanbul İl Başkanı olarak,
Kemal  Çebi 15 yıl sonra seçim kazanan Belediye Başkanı olarak, Turgay Özcan 15 yıl sonra seçim kazanan İlçe Başkanı olarak tarihe geçtiler.

K.Çekmece’nin Kültür Merkezleri’nde Moğolları’n, Zülfü Livaneli’nin, Kardeş Türküleri’nin Ezgi’nin Günlüğü’nün sesini duymak ne güzel.

İstanbul genelinde Nazım Hikmet’in şiirlerini, Atatürk’ün fotoğraflarını görmek ne güzel…

Aslolan yapılacak çalışmalar ile bu başarıyı sürekli hale getirebilmektir.

Şimdilik her şey çok güzel oldu, daha da güzel olabilir.






29 Ağustos 2019 Perşembe

GÖNÜLDEN GÖNÜLE BİR YOL VAR

‘Gönülden gönüle bir yol var, görülmez’ der Üstad Neşet Ertaş.
Doğrudur, duygu olarak, his olarak, heyecan olarak, mutluluk, sevgi, sevinç olarak öyle bir yol vardır.
O yol görülmez, Ve fakat hissedilir.
Tıpkı Allah’ın varlığı gibi, görülmez fakat kalbinin tam ortasında hissedersin…

Bir de ‘O yol’un görülen tarafı’ vardır.
O yol; Özellikle sevdiğin, saydığın, özlediğin, hasretini, özlemini çektiğin kişiyi görünce gözükmeye başlar.
Örneğin;
Gözlerin daha net görmeye başlar,
Kulakların daha iyi duyar,
Daha derin nefes alır,
Daha derin nefes verirsin.

Dilin, damağın daha çok tat alır,
Burnun daha iyi koku alır,
Kanın daha hızlı akar,
Yüreğin daha ritmik çarpar…

Beynin tüm detayları kaydeder,
Hafızan hiçbir ayrıntıyı unutmaz.

Tüm vücudun mutluluk hormonu salgılamaya başlar.
Kendini yeniden doğmuş gibi hissedersin.
Varolduğunu, önemli olduğunu, özel olduğunu, insan olduğunu hissetmeye başlarsın.
İşte bunun adı dostluktur.
İşte bunun adı yol arkadaşlığı, dava arkadaşlığı, hayat arkadaşlığıdır.
İşte bunun adı aşktır, sevdadır.

Bakma sen şimdinin dünyasındaki ‘Sanal arkadaş’lıklara, ‘Sanal dostluk’lara!
Hepsi bit tık ötede olmasına rağmen, Aslında yokturlar.
Aslında hepsi hayatından çıkıp, gitmek için de bit tık ötededir.
Gidenler, gitsin, Kalanlar  ‘Sanal arkadaş / dost’ değil, Gerçek dostlardı zaten…

Bir de gönülden gönüle zehir taşıyanlar var.
Kilometrelerce uzaktan ne kadar ölümcül, kötü, çıkarcı, hain,  Üç Kuruş etmedikleri hissedersin…

O zavallıları zaten görmek istemezsin.
Görünce;
Ya tansiyonun bozulur ya psikolojin.
Ya da tüm yaşam enerjini kaybedersin.
Şeytana satılmış ruhlarından, varlıklarından, olmayan kişiliklerinden tiksinti duyarsın.

‘Gönülden gönüle bir yol var, görülmez’ der Üstad Neşet Ertaş.
Evet, Gönülden gönüle bir yol var.
Biz bu yolu hem hisseder hem de görürüz,

Üstüne kimin hangi yolda olduğunu da hem hisseder hem de biliriz.
Sadece şeytana satılmışlarla aynı sofrada olmayız o kadar.




15 Ağustos 2019 Perşembe

GELİŞEMEMEKTE OLAN DEVLETLER VE İNSANLAR…


Devletler kendi vatandaşlarını bir arada tutmak için ortak değerler yaratır.
Bunlara Milli Gün, Milli Kahramanlar vs. denir.

O günler herkes için ‘Önemli’ ve ‘Değerli’dir.
O Kişiler herkes için ‘Önemli’ ve ‘Değerli’ dir.

Bir de ortak ‘Düşman’ yaratırlar.
O kişi ya da devlet de herkes için ‘Düşman’dır.

Aileler de ortak  ‘Kahraman’lar yaratır.
O Kahramanlar da o Aile için önemli ve değerlidir.

Bir de ortak ‘Kötü’ yaratırlar.

Devletler ‘Düşman’ yaratır.
Aileler ‘Kötü’ yaratır.

Devletler; ‘Filan devlet bizim düşmanımız’ propagandasını yapar.
Aileler, ‘ O kişi kötü…’ propagandası yapar.

Buradaki asıl amaç; Kurulan ortak çıkarların bozulmasının önüne geçmektir.

Örneğin;
Amerika’ya göre Rusya düşmandır.
Rusya’ya göre de Amerika düşman.

Örneğin;
Falan Ailesi’ne göre Filan Ailesi düşmandır.
Filan Ailesi’ne göre de Falan Ailesi düşman.

Dedik ya;
Buradaki asıl amaç; Kurulan ortak çıkarların bozulmasının önüne geçmektir.
Aslolan; Kurulan çıkar ilişkilerinin devamını sağlamaktır.

Bir kişi de çıkıp;
‘Biz bunlarla neden düşman oluyoruz, Biz bunlara neden kötü diyoruz?’ diye sorgulamaz.
Körü körüne o düşmanlığı savunur ve hatta sonraki kuşaklara aktararak devam ettirir.
Oysa insanlığı daha ileri noktalara hep bu sorgulayan kişiler taşımıştır.

Döneminden önce kız çocukları diri diri gömülen Hz. Muhammed Mustafa (SAV) genel geçer bu durumu sorgulamış, değiştirmiş ve insanlığı daha ileri noktalara taşımıştır.

 Ampulü bulan Thomas Edison, Matbaayı icat eden Johann Gutenberg, Kuduz Aşısını bulan Louis Pasteur genel geçer bu durumu sorgulamış ve buluşları ile insanlığı daha ileri noktalara taşımışlardır.

Kendi çıkar ve menfaatleri için bir başka topluluğu ya da kişiyi  ‘Düşman’ ya da ‘Kötü’ ilan etmek insanlığın zehiridir.
Bu zehir başta karşı tarafı öldürüyor gibi gözükse de zamanla bu görüşü çıkaran kişi ya da toplulukları da yok eder.
Bunun adı; Ötekileştirmedir, Reddetmektir.

Oysa;
Dostoyevski; Dünyayı güzellik kurtaracak’ der.
Oysa;
Sait Faik; ‘ Bir insanı sevmekle başlayacak her şey’ der.
Oysa Zülfü Livaneli; ‘ Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey’ der.

Bırak güçlüden yana olmayı, haklıdan yana olabiliyor musun?
Bırak kötücül duygulardan yana olmayı, güzellikten yana olabiliyor musun?
Sen ona bak…

Sana öğretilen çaresizlikleri, ölümcül çıkar ilişkilerini, Üç Kuruşluk fitne fesatı yenebiliyor musun, Sen ondan haber ver…

Gerisi sadece sana masal anlatan cahillerin çıkar hesabı, hepsi bu.




NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...