29 Ağustos 2019 Perşembe

GÖNÜLDEN GÖNÜLE BİR YOL VAR

‘Gönülden gönüle bir yol var, görülmez’ der Üstad Neşet Ertaş.
Doğrudur, duygu olarak, his olarak, heyecan olarak, mutluluk, sevgi, sevinç olarak öyle bir yol vardır.
O yol görülmez, Ve fakat hissedilir.
Tıpkı Allah’ın varlığı gibi, görülmez fakat kalbinin tam ortasında hissedersin…

Bir de ‘O yol’un görülen tarafı’ vardır.
O yol; Özellikle sevdiğin, saydığın, özlediğin, hasretini, özlemini çektiğin kişiyi görünce gözükmeye başlar.
Örneğin;
Gözlerin daha net görmeye başlar,
Kulakların daha iyi duyar,
Daha derin nefes alır,
Daha derin nefes verirsin.

Dilin, damağın daha çok tat alır,
Burnun daha iyi koku alır,
Kanın daha hızlı akar,
Yüreğin daha ritmik çarpar…

Beynin tüm detayları kaydeder,
Hafızan hiçbir ayrıntıyı unutmaz.

Tüm vücudun mutluluk hormonu salgılamaya başlar.
Kendini yeniden doğmuş gibi hissedersin.
Varolduğunu, önemli olduğunu, özel olduğunu, insan olduğunu hissetmeye başlarsın.
İşte bunun adı dostluktur.
İşte bunun adı yol arkadaşlığı, dava arkadaşlığı, hayat arkadaşlığıdır.
İşte bunun adı aşktır, sevdadır.

Bakma sen şimdinin dünyasındaki ‘Sanal arkadaş’lıklara, ‘Sanal dostluk’lara!
Hepsi bit tık ötede olmasına rağmen, Aslında yokturlar.
Aslında hepsi hayatından çıkıp, gitmek için de bit tık ötededir.
Gidenler, gitsin, Kalanlar  ‘Sanal arkadaş / dost’ değil, Gerçek dostlardı zaten…

Bir de gönülden gönüle zehir taşıyanlar var.
Kilometrelerce uzaktan ne kadar ölümcül, kötü, çıkarcı, hain,  Üç Kuruş etmedikleri hissedersin…

O zavallıları zaten görmek istemezsin.
Görünce;
Ya tansiyonun bozulur ya psikolojin.
Ya da tüm yaşam enerjini kaybedersin.
Şeytana satılmış ruhlarından, varlıklarından, olmayan kişiliklerinden tiksinti duyarsın.

‘Gönülden gönüle bir yol var, görülmez’ der Üstad Neşet Ertaş.
Evet, Gönülden gönüle bir yol var.
Biz bu yolu hem hisseder hem de görürüz,

Üstüne kimin hangi yolda olduğunu da hem hisseder hem de biliriz.
Sadece şeytana satılmışlarla aynı sofrada olmayız o kadar.




15 Ağustos 2019 Perşembe

GELİŞEMEMEKTE OLAN DEVLETLER VE İNSANLAR…


Devletler kendi vatandaşlarını bir arada tutmak için ortak değerler yaratır.
Bunlara Milli Gün, Milli Kahramanlar vs. denir.

O günler herkes için ‘Önemli’ ve ‘Değerli’dir.
O Kişiler herkes için ‘Önemli’ ve ‘Değerli’ dir.

Bir de ortak ‘Düşman’ yaratırlar.
O kişi ya da devlet de herkes için ‘Düşman’dır.

Aileler de ortak  ‘Kahraman’lar yaratır.
O Kahramanlar da o Aile için önemli ve değerlidir.

Bir de ortak ‘Kötü’ yaratırlar.

Devletler ‘Düşman’ yaratır.
Aileler ‘Kötü’ yaratır.

Devletler; ‘Filan devlet bizim düşmanımız’ propagandasını yapar.
Aileler, ‘ O kişi kötü…’ propagandası yapar.

Buradaki asıl amaç; Kurulan ortak çıkarların bozulmasının önüne geçmektir.

Örneğin;
Amerika’ya göre Rusya düşmandır.
Rusya’ya göre de Amerika düşman.

Örneğin;
Falan Ailesi’ne göre Filan Ailesi düşmandır.
Filan Ailesi’ne göre de Falan Ailesi düşman.

Dedik ya;
Buradaki asıl amaç; Kurulan ortak çıkarların bozulmasının önüne geçmektir.
Aslolan; Kurulan çıkar ilişkilerinin devamını sağlamaktır.

Bir kişi de çıkıp;
‘Biz bunlarla neden düşman oluyoruz, Biz bunlara neden kötü diyoruz?’ diye sorgulamaz.
Körü körüne o düşmanlığı savunur ve hatta sonraki kuşaklara aktararak devam ettirir.
Oysa insanlığı daha ileri noktalara hep bu sorgulayan kişiler taşımıştır.

Döneminden önce kız çocukları diri diri gömülen Hz. Muhammed Mustafa (SAV) genel geçer bu durumu sorgulamış, değiştirmiş ve insanlığı daha ileri noktalara taşımıştır.

 Ampulü bulan Thomas Edison, Matbaayı icat eden Johann Gutenberg, Kuduz Aşısını bulan Louis Pasteur genel geçer bu durumu sorgulamış ve buluşları ile insanlığı daha ileri noktalara taşımışlardır.

Kendi çıkar ve menfaatleri için bir başka topluluğu ya da kişiyi  ‘Düşman’ ya da ‘Kötü’ ilan etmek insanlığın zehiridir.
Bu zehir başta karşı tarafı öldürüyor gibi gözükse de zamanla bu görüşü çıkaran kişi ya da toplulukları da yok eder.
Bunun adı; Ötekileştirmedir, Reddetmektir.

Oysa;
Dostoyevski; Dünyayı güzellik kurtaracak’ der.
Oysa;
Sait Faik; ‘ Bir insanı sevmekle başlayacak her şey’ der.
Oysa Zülfü Livaneli; ‘ Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak her şey’ der.

Bırak güçlüden yana olmayı, haklıdan yana olabiliyor musun?
Bırak kötücül duygulardan yana olmayı, güzellikten yana olabiliyor musun?
Sen ona bak…

Sana öğretilen çaresizlikleri, ölümcül çıkar ilişkilerini, Üç Kuruşluk fitne fesatı yenebiliyor musun, Sen ondan haber ver…

Gerisi sadece sana masal anlatan cahillerin çıkar hesabı, hepsi bu.




13 Temmuz 2019 Cumartesi

EKMEK PARAYLA, KİTAP DA, ŞİİR DE...


Kalktın bir Süpermarkete alış verişe gittin diyelim.
Kasadan ürünler geçirildi ve toplam hesap cebindeki paradan 1 lira fazla çıktı.
‘Bu da Sizden olsun’ diyerek,
Veya  ‘Sonra öderim’ diyerek o kasadan geçebilir misin?
Hayır, geçemezsin.
Elindeki ürünlerin bir kısmını geri alırlar.

Kalktın metrobüse, tramvaya, trene, vapura, belediye otobüsüne binmeye kalktın.
Bastın İstanbul Kartı’nı ‘Yetersiz Bakiye’ diye bağırmaya başladı.
‘Bu seferlik bedava olsun’ diye o araçlara binebilir misin?
Hayır, binemezsin.
Bırak binmeyi, turnikenin öbür tarafına bile geçirmezler adamı.

Oysa dünyanın parasını verir, Bir gazete çıkarırsın,
Herkes bedava almaya çalışır.
Oysa dünyanın zahmetini çeker, Bir kitap çıkarırsın,
Herkes bedava almaya çalışır.
Matbuata yönelik bu ‘Bedava’cılığın altında ne yatıyor acaba?

‘Eskiyi getir, yeniyi götür’ reklam sloganı bir ara çok kullanılırdı.
Buradaki amaç halkın ‘Götür’mek  karşısındaki  zaafından yararlanarak mal satmaktı.
Oldukça başarılı da oldu çalışma.

Ne zaman ki;  ‘Götür’düklerini zannedenler  ‘Verdik’lerini anlamaya başladılar.
İşte o zaman, Bu oyunun da sonu gelmiş oldu.

Hayatta her şeyin bir bedeli var.
İyi bir anne olmak için de ciddi bir bedel ödemek zorundasın, İyi bir baba olmak için de, İyi bir kazak almak için de, İyi bir kitap okumak için de…
Yok öyle bedavadan bir şeyleri götürmek.

Sosyal medyada çok paylaşılır, mutlaka okumuşsunuzdur.
Yazarlar ya;
‘Kalite asla tesadüf değildir’ diye,
‘Kaliteyi ucuza alamazsın’ diye,
‘Ucuz etin yahnisi yenmez’ diye…
Doğrudur o söz.

Bir şey bedava ise orada ciddi bir sorun var demektir.
Ya kalitesi düşüktür,
Ya tadı yoktur,
Ya da son kullanım tarihi geçmiştir.

Elde edeceğin her şeyin bir bedeli, bir alın teri olmalı.
Annenle, Babanın dışında hiç kimse sana iyi olan bir şeyi bedava vermez.

O yüzden;  Şiirlerimiz de parayla, Şiir kitaplarımız da, Ekmek de…




4 Mayıs 2019 Cumartesi

AVCILAR BELEDİYESİ’NDE BABADAN OĞULA SALTANAT…


Avcılar Belediyesi Eski Başkanı Mustafa Değirmenci'nin oğlu Ali Rıza Değirmenci meclis üyesi olduktan sonra şimdi de Başkan Yardımcısı olarak Belediye Başkanı Turan Hançerli  tarafından  göreve atandı.

AVCILAR BELEDİYESİ’Nİ ESKİ BAŞKAN MUSTAFA DEĞİRMENCİ Mİ YÖNETİYOR?
Oğlu önce Meclis Üyesi ardından Başkan Yardımcısı olan Mustafa Değirmenci’nin eski müdürleri de görevlerine tek tek dönmeye başladı.

İşte Eski Belediye Başkanı  Mustafa Değirmenci döneminde görev yapıp tekrar göreve getirilen Müdürler;


Ruhsat Denetim Müdürü  Ali Haydar Pekesen,
Zabıta Müdürü Mehmet Gürsel Güven,
Fen İşleri Müdürü Nevzat Yalçın.

Ayrıca;
Değirmenci döneminde Meclis Üyesi olan Bülent Zeran;  Şimdi Başkan Yardımcısı,
Ve yine Değirmenci’nin eski kadrosunda görev yapan Ender Balaban da şu an tekrar Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor.

Eski Başkan Mustafa Değirmenci’nin oğlu  ve bürokratları  yeniden göreve geldiğine göre; Sizce bugünkü Başkan Turan Hançerli Belediyeyi yönetiyor denebilir mi?

Siyaseti geçim kapısı yapmış, bu siyaset esnafları halka, demokrasiye hizmet için mi bu görevlere talip oluyorlar yoksa bu makamları bir geçim ve rant kapısı olarak mı görüyorlar?

Bu oluşumlar aslında CHP'nin kuruluş ilkelerine de ters düşen son derece yanlış bir uygulama.
Cumhuriyet babadan oğula geçen padişahlık sistemini yıkıp demokrasiye geçmek için kurulmamış mıydı?
Bu mudur Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Fırsat eşitliği?

Öte yandan;
'AKP, Osmanlı'ya özeniyor. Birileri kendini padişah zannediyor' diye Erdoğan'ı  eleştirenler,
‘Damadını Bakan yaptı , Ailece hükümete çöktüler ’ diye Erdoğan ve Ailesini eleştirenler Bakın Avcılar Belediyesi’nde yönetim nasıl babadan oğula hatta dededen toruna  geçiyor?
Peki buna ne diyeceksiniz?
Burada demokrasiden, Eşitlikten, Hak’tan, Hukuk’tan bahsedilebilir mi?

BABADAN OĞULA HATTA DEDEDEN TORUNA GEÇEN SALTANATLIK…

- Eski Belediye Başkanı Mustafa Değirmeci’nin oğlu Ali Rıza Değirmenci şu an hem meclis üyesi hem Belediye Başkan Yardımcısı.

- Eski Meclis üyesi  Nuri Katıkçı’nın Kızı Gözde Katıkçı şu an Meclis üyesi.

- Eski Meclis üyesi  Bülent Taştan’ın oğlu Ekimcan Taştan şu an Meclis üyesi.

- Eski Meclis üyesi  Hıdır Çınar’ın Oğlu Cafer Çınar Eski Avcılar  İlçe Başkanı ve Torunu İsmail Çınar da şu an  Meclis Üyesi.

AVCILAR’DAKİ DİKKAT ÇEKEN ÇELİŞKİLER…

Avcılar’da ahbap çavuş, tanıdıkları göreve getirme örneklerine ait birkaç isim:

- Eski İlçe Başkanı Erol Şahin Şu an Meclis Üyesi.


- Hüseyin Aksu  Turan Hançerli’den önce Belediye Başkanı Adayı olarak açıklandı. Fakat daha sonra adı geri çekildi. Şu an Meclis Üyesi.

- Milletvekili Ali Şekerin kardeşi Avcılar’da İlçe Başkanı olarak görev yapan Hasan Şeker.

- İsmet Çelik, Mahir Budak, Murat Tercan kötüledikleri Handan Toprak döneminin Meclis Üyeleri idi. Ve şu an  yeniden meclis üyesi seçildiler.


HEPSİ ALEVİ…

Küçük bir not; Bizim için önemli olmasa da; Yukarıdaki isimlerin hepsi Alevi…Sadece Mahir Budak Sünni…
Liste tamamen Tokat, Malatya, Tunceli üzerine kurulmuş.

SON SÖZ;
31 Mart seçimlerinde CHP  büyük bir oy kazandı.
Bu kadar oy almasının pek çok nedeni var.

Ve fakat en büyük etken yaşanan ekonomik kriz ve halkın AKP’ye karşı duyduğu ciddi anti-pati’dir.

Gelen bu oyları kimse kişisel olarak algılayıp kendini fasulyeden kıymetli zannetmesin.

CHP, 25 yıl sonra gelen bu başarıyı bu şekliyle harcarsa ancak bundan 50 yıl sonra belki bu oyları tekrar görebilir.









20 Şubat 2019 Çarşamba

ZEKİ DEMİRKUBUZ MU, NURİ BİLGE CEYLAN MI?

Türk sinema tarihinde efsane yönetmenler vardır.

Bu efsane yönetmenlerin bazıları hem senaryo yazmış hem yönetmiştir.

Bazıları da hem senaryo yazmış, hem yönetmiş hem de oynamıştır.



Bunlar arasında aklımıza gelen ilk isimler ve hafızalarımıza kazınan filmlerinden bazıları şunlardır

Ertem Eğilmez; Habababm Sınıfı, Canım Kardeşim,
Yılmaz Güney; Arkadaş, Umut,
Atıf Yılmaz; Selvi Boylum Al Yazmalım, Sefil Bilo,
Yavuz Turgul; Eşkiya, Çiçek Abbas,
Şerif Gören; Yol, Yılanların Öcü,
Serdar Akar; Behsat Ç, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar,
Çağan Irmak; Babam ve Oğlum, Issız Adam,
Mustafa Altıoklar; Ağır Roman, İstanbul Kanatlarımın Altında,
Yılmaz Erdoğan; Vizontele, Organize İşler,
Nuri Bilge Ceylan; Uzak, Ahlat Ağacı,
Zeki Demirkubuz; Masumiyet, Kader…



Bu isimler arasından İki tanesi farklı şekilde ön plana çıkmaktadır.
Bunlar Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan’dır.

Her İkisinin de takım tutar gibi taraftarları ve dahi fanatikleri vardır.



Peki bu İki isim arasındaki fark nedir?

Bilindiği üzere Zeki Demirkubuz genç yaşta hapse girmiş, Yönetmenliğe başlamadan önce pazarcılık dahil pek çok iş yapmış ve pek istekli olmasa da sadece ekmek parası kazanabilmek için sinemaya girmiştir.

Ve dahi kendi deyimiyle; Daha önce bir kaç film çekse de sinemasının ‘Masumiyet’ filmi ile başladığını söylemiştir.



Nuri Bilge Ceylan ise Boğaziçi Üniversitesi mezunu, 
Kısmen orta sınıf bir ailenin evladı olarak büyümüş ve sinema hayatına anne ve babasını da oynattığı kısa filmlerle başlamıştır.



Nuri Bilge Ceylan Fotoğrafçılık eğitimi aldığı için çektiği her filmi önce fotoğraf karesi olarak görür ve çekimlerini öyle tamamlar.

Çünkü; Nuri Bilge Ceylan filmlerinde fotoğraf çeker.



Zeki Demirkubuz ise özellikle içeride iken okumaya başladığı Dostoyevski ve Nietzsche gibi yazarların etkisi ile olsa gerek filmlerinde daha çok ya bir öykü yazar ya da bir şiir…



Zeki Demirkubuz’un filmlerinde kişiler, insan psikolojisi, hikaye gibi kavramlar ön plana çıkarken Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerinde ‘Görsel’ etkiler ön plandadır.



Her ülke, her kent ve hatta her semtin tıpkı insanlar gibi bir bir kimliği bir kişiliği vardır. 

Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan filmlerine bu mantıkla bakacak olursak;

Rahatlıkla şunu da söylebiliriz ki; 
Nuri Bilge Ceylan; Beşiktaş’tır,

Zeki Demirkubuz ise; Taksim.



Siz hangi semti daha çok seversiniz?







ORGANİZE İŞLER, CUMHURBAŞKANI VE SİYASET

Yılmaz Erdoğan’ın hem yazıp hem yönetip hem de oynadığı serinin ilk filmi; 23 Aralık 2005 yılında vizyona girdi.
Filmde; Yılmaz Erdoğan’ın yanısıra Cem Yılmaz, Tolga Çevik, Demet Akbağ ve Özgü Namal gibi oyuncular da yer aldı.
Devam niteliğindeki; ‘Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı film ise, 1 Şubat 2019 yılında izleyicilerle buluştu.
Bu filmi de yine Yılmaz Erdoğan hem yazdı, hem de yönetti.

Ve bu filmde de Yılmaz Erdoğan, Kıvanç Tatlıtuğ, Güven Kıraç, Ahmet Mümtaz Taylan, Ezgi Mola ve Rıza Kocaoğlu gibi isimler yar aldı.


’Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı film gösterime girmeden önce film yapımcıları ile sinema salonu işletmecileri arasında gelir dağılımı tartışması ve ardından bir kriz yaşandı.

Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar ve Mahsun Kırmızıgül gibi isimler CGV Mars Cinema Group’u boykot etti.


Yaşanan tartışmaların ardından Bakanlık devreye girdi ve, ‘Milli kültürün uluslararası tanıtımına katkı sağlar nitelikte olan dizi filmlerin desteklenmesi, sinema sektörünün uluslararası alanda rekabet gücünün artırılması ve Türkiye’nin film üretim merkezlerinden biri haline gelmesi amacı taşıyan teklif’, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda kabul edildi.
29.01.2019 günü ise Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Külliye’de Sinema sektörü temsilcilerini kabul ederek yasayı imzaladı.


Toplantıya; Birol Güven, Şükrü Avşar, Timur Savcı, Cemal Okan, Muzaffer Yıldırım, Çağrı Özeren, Fatih Aksoy, Necati Akpınar, Kerem Çatay, Mehmet Bozdağ, Serdar Öğretici, Raci Şaşmaz, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan, Mahsun Kırmızıgül, Bülent İnal, Burak Özçivit, Oktay Kaynarca, Ata Demirer, Tamer Karadağlı, Şoray Uzun, Demet Akbağ, Onur Tan, Bahadır Özdener, Elif Dağdeviren ve Şükrü Erol Avcı katıldı.


Görüşme sonrası Yılmaz Erdoğan; ‘Başkanlık böyle bir şey demek ki, hemen imzalandı’ anlamında bir açıklama yaptı.
Ve hemen yine bazı kesimler toplantıya katılan sanatçıları ‘Gerçek sanatçıların orada ne işi var. O Toplantıya katılmak teslim olmaktır?’ anlamında eleştirmeye başladılar.

Tıpkı Fazıl Say’ın Sayın Cumhurbaşkanı ve Eşini konserine davet etmesi gibi bu konu da gereksiz ve anlamsızca eleştirildi.


Devletin başı ve imza yetkisi olan bir makamı, bir kişiyi ziyaret etmek dünyanın neresinde ‘teslim olmak’ anlamı taşır ki, anlamak mümkün değil!

Ve fakat eleştirilecekse, üzerinde tartışılacaksa o da çıkan yasanın içeriğidir, Ki bu konuda da eleştiren pek çok kişinin ne bilgisi ne de fikri vardır…O da ayrı bir konu.


’Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı filme tekrar geri dönecek olursak; Filmde bol miktarda drone ve geniş açı çekimleri ve aksiyon sahneleri ile görsel bir zenginlik katılmış olmasına rağmen hikaye, diyalog ve içerik anlamında oldukça zayıf kalmış.
’Organize İşler 1’deki efsane diyalog ve lezzeti bulmak neredeyse mümkün değilken özellikle Kıvanç Tatlıtuğ, Ahmet Mümtaz Taylan ve Ata Demirer filme oldukça katkı sağlamış.


Türk sinemasında kendi senaryolarını hem yazıp, hem yöneten ve dahi zaman zaman oyunculuk yapan isimlerin başında Yavuz Turgul, Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan geliyordu, Bu isimler arasına Yılmaz Erdoğan da katıldı.


Ve Yılmaz Erdoğan ‘Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı filminde aslında günümüz siyasetini dikkate alarak bir senaryo yazdığını ve siyaseten hiç siyaset yapmadığını da görüyoruz.


Sevgili Yılmaz Erdoğan;

’Biz senin biraz daha siyasi olabilme ihtimalini sevmiştik’






NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...