20 Şubat 2019 Çarşamba

ZEKİ DEMİRKUBUZ MU, NURİ BİLGE CEYLAN MI?

Türk sinema tarihinde efsane yönetmenler vardır.

Bu efsane yönetmenlerin bazıları hem senaryo yazmış hem yönetmiştir.

Bazıları da hem senaryo yazmış, hem yönetmiş hem de oynamıştır.



Bunlar arasında aklımıza gelen ilk isimler ve hafızalarımıza kazınan filmlerinden bazıları şunlardır

Ertem Eğilmez; Habababm Sınıfı, Canım Kardeşim,
Yılmaz Güney; Arkadaş, Umut,
Atıf Yılmaz; Selvi Boylum Al Yazmalım, Sefil Bilo,
Yavuz Turgul; Eşkiya, Çiçek Abbas,
Şerif Gören; Yol, Yılanların Öcü,
Serdar Akar; Behsat Ç, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar,
Çağan Irmak; Babam ve Oğlum, Issız Adam,
Mustafa Altıoklar; Ağır Roman, İstanbul Kanatlarımın Altında,
Yılmaz Erdoğan; Vizontele, Organize İşler,
Nuri Bilge Ceylan; Uzak, Ahlat Ağacı,
Zeki Demirkubuz; Masumiyet, Kader…



Bu isimler arasından İki tanesi farklı şekilde ön plana çıkmaktadır.
Bunlar Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan’dır.

Her İkisinin de takım tutar gibi taraftarları ve dahi fanatikleri vardır.



Peki bu İki isim arasındaki fark nedir?

Bilindiği üzere Zeki Demirkubuz genç yaşta hapse girmiş, Yönetmenliğe başlamadan önce pazarcılık dahil pek çok iş yapmış ve pek istekli olmasa da sadece ekmek parası kazanabilmek için sinemaya girmiştir.

Ve dahi kendi deyimiyle; Daha önce bir kaç film çekse de sinemasının ‘Masumiyet’ filmi ile başladığını söylemiştir.



Nuri Bilge Ceylan ise Boğaziçi Üniversitesi mezunu, 
Kısmen orta sınıf bir ailenin evladı olarak büyümüş ve sinema hayatına anne ve babasını da oynattığı kısa filmlerle başlamıştır.



Nuri Bilge Ceylan Fotoğrafçılık eğitimi aldığı için çektiği her filmi önce fotoğraf karesi olarak görür ve çekimlerini öyle tamamlar.

Çünkü; Nuri Bilge Ceylan filmlerinde fotoğraf çeker.



Zeki Demirkubuz ise özellikle içeride iken okumaya başladığı Dostoyevski ve Nietzsche gibi yazarların etkisi ile olsa gerek filmlerinde daha çok ya bir öykü yazar ya da bir şiir…



Zeki Demirkubuz’un filmlerinde kişiler, insan psikolojisi, hikaye gibi kavramlar ön plana çıkarken Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerinde ‘Görsel’ etkiler ön plandadır.



Her ülke, her kent ve hatta her semtin tıpkı insanlar gibi bir bir kimliği bir kişiliği vardır. 

Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan filmlerine bu mantıkla bakacak olursak;

Rahatlıkla şunu da söylebiliriz ki; 
Nuri Bilge Ceylan; Beşiktaş’tır,

Zeki Demirkubuz ise; Taksim.



Siz hangi semti daha çok seversiniz?







ORGANİZE İŞLER, CUMHURBAŞKANI VE SİYASET

Yılmaz Erdoğan’ın hem yazıp hem yönetip hem de oynadığı serinin ilk filmi; 23 Aralık 2005 yılında vizyona girdi.
Filmde; Yılmaz Erdoğan’ın yanısıra Cem Yılmaz, Tolga Çevik, Demet Akbağ ve Özgü Namal gibi oyuncular da yer aldı.
Devam niteliğindeki; ‘Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı film ise, 1 Şubat 2019 yılında izleyicilerle buluştu.
Bu filmi de yine Yılmaz Erdoğan hem yazdı, hem de yönetti.

Ve bu filmde de Yılmaz Erdoğan, Kıvanç Tatlıtuğ, Güven Kıraç, Ahmet Mümtaz Taylan, Ezgi Mola ve Rıza Kocaoğlu gibi isimler yar aldı.


’Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı film gösterime girmeden önce film yapımcıları ile sinema salonu işletmecileri arasında gelir dağılımı tartışması ve ardından bir kriz yaşandı.

Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Şahan Gökbakar ve Mahsun Kırmızıgül gibi isimler CGV Mars Cinema Group’u boykot etti.


Yaşanan tartışmaların ardından Bakanlık devreye girdi ve, ‘Milli kültürün uluslararası tanıtımına katkı sağlar nitelikte olan dizi filmlerin desteklenmesi, sinema sektörünün uluslararası alanda rekabet gücünün artırılması ve Türkiye’nin film üretim merkezlerinden biri haline gelmesi amacı taşıyan teklif’, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda kabul edildi.
29.01.2019 günü ise Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan Külliye’de Sinema sektörü temsilcilerini kabul ederek yasayı imzaladı.


Toplantıya; Birol Güven, Şükrü Avşar, Timur Savcı, Cemal Okan, Muzaffer Yıldırım, Çağrı Özeren, Fatih Aksoy, Necati Akpınar, Kerem Çatay, Mehmet Bozdağ, Serdar Öğretici, Raci Şaşmaz, Şahan Gökbakar, Yılmaz Erdoğan, Mahsun Kırmızıgül, Bülent İnal, Burak Özçivit, Oktay Kaynarca, Ata Demirer, Tamer Karadağlı, Şoray Uzun, Demet Akbağ, Onur Tan, Bahadır Özdener, Elif Dağdeviren ve Şükrü Erol Avcı katıldı.


Görüşme sonrası Yılmaz Erdoğan; ‘Başkanlık böyle bir şey demek ki, hemen imzalandı’ anlamında bir açıklama yaptı.
Ve hemen yine bazı kesimler toplantıya katılan sanatçıları ‘Gerçek sanatçıların orada ne işi var. O Toplantıya katılmak teslim olmaktır?’ anlamında eleştirmeye başladılar.

Tıpkı Fazıl Say’ın Sayın Cumhurbaşkanı ve Eşini konserine davet etmesi gibi bu konu da gereksiz ve anlamsızca eleştirildi.


Devletin başı ve imza yetkisi olan bir makamı, bir kişiyi ziyaret etmek dünyanın neresinde ‘teslim olmak’ anlamı taşır ki, anlamak mümkün değil!

Ve fakat eleştirilecekse, üzerinde tartışılacaksa o da çıkan yasanın içeriğidir, Ki bu konuda da eleştiren pek çok kişinin ne bilgisi ne de fikri vardır…O da ayrı bir konu.


’Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı filme tekrar geri dönecek olursak; Filmde bol miktarda drone ve geniş açı çekimleri ve aksiyon sahneleri ile görsel bir zenginlik katılmış olmasına rağmen hikaye, diyalog ve içerik anlamında oldukça zayıf kalmış.
’Organize İşler 1’deki efsane diyalog ve lezzeti bulmak neredeyse mümkün değilken özellikle Kıvanç Tatlıtuğ, Ahmet Mümtaz Taylan ve Ata Demirer filme oldukça katkı sağlamış.


Türk sinemasında kendi senaryolarını hem yazıp, hem yöneten ve dahi zaman zaman oyunculuk yapan isimlerin başında Yavuz Turgul, Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan geliyordu, Bu isimler arasına Yılmaz Erdoğan da katıldı.


Ve Yılmaz Erdoğan ‘Organize işler 2 – Sazan Sarmalı’ adlı filminde aslında günümüz siyasetini dikkate alarak bir senaryo yazdığını ve siyaseten hiç siyaset yapmadığını da görüyoruz.


Sevgili Yılmaz Erdoğan;

’Biz senin biraz daha siyasi olabilme ihtimalini sevmiştik’






30 Ocak 2019 Çarşamba

EĞER GİDECEKSEN, MANİ OLAMAM…


‘Ellere kanıp da gitme sevgilim
Hayat bu gün gelir harcarlar seni
Bir de saçlarına karlar yağınca
Eskimiş şal gibi atarlar seni
Eğer gideceksen mani olamam
Düşersen sonun da yine bul beni
Vefasız Kullardan vefa bekleme
Kıymetsiz bir pula satarlar seni…’

‘Bulamazsın’ isimli bu güzel şarkının söz ve müziği Selami Şahin’e ait.
Şarkıyı rahmetli Zeki Müren okumuş ve şarkı çıktığı günlerde adeta bir bomba etkisi yaratmıştı. Bu etki hala devam etmektedir.
Sonraki yıllarda pek çok şarkıcı bu güzel şarkıyı repertuarına almış olsa da şarkıyı en iyi yorumlayan bir başka sanatçı ise Kıraç’tır.
‘Eğer gideceksen mani olamam’ der şarkının bir bölümünde.
Gerçekten gidecek olana kim engel olabilir ki, olabilmiştir ki?
Gitmek isteyen, gider. Kalmak isteyen, kalır, Bulmak isteyen, bulur.
Hem de ne istiyorsa…

Gelelim büyük soruya;
‘Giden mi kaybeder, kalan mı?

Başta kalan kişinin kaybettiği gibi bir izlenim olsa da aslında her iki taraf da kaybeder.
Çünkü; Hiçbir ilişki tek taraflı değildir.
Çünkü; Bir ilişki başladıktan sonra kesinlikle bitmez, sadece şekil ve içerik değiştirir.
Çirkinleşebilir, seviyesizleşebilir ama bitmez.

‘Aşk nedeniyle vücuttaki hormonlar değişir. Vücudun kendisine gelmesi ortalama 3 yıl sürer’ der uzmanlar.

Şayet gitmiş de olsanız, kalmış da olsanız 3 yıl dayanabilirseniz yırttnız demektir.
Dikkat ediniz acıların, cinayetlerin en sık yaşandığı zaman aralığı ayrılıktan sonraki 3 yıl içerisinde olmaktadır.

Dedik ya;
3 yıl sonra da biter mi, bitmez ama hiç değilse acı daha katlanılır bir hale gelir.
Senin acıların ne durumda?

Düşersen sonun da yine bul beni...’ der şarkının başka bir bölümünde.

Yaşanmış her şey değerlidir.
Fazla ego yapmadan, kasmadan ihtiyaç halinde tekrar görüşmenin, yardımlaşmanın her zaman faydası vardır.

Hani başka bir şarkı da diyor ya;
‘Hatıran yeter’…




24 Ocak 2019 Perşembe

YILMAZ ÖZDİL VE 1 MİLYONDAN FAZLA SATAN KİTAPLAR

Bizim insanımız çoğunlukla okumayı sevmez,
Daha çok konuşmayı, yazmayı ve seyretmeyi sever.

O yüzden tartışırken, konuşurken dinlemekten ziyade konuşmaya çalışır.
O yüzden hemen herkes sağa sola, oraya buraya, dağa taşa, duvara kuma yazı yazar.
O yüzden gece gündüz boş boş konuşan kadın programlarını, boş boş konuşan adamları izler.
Ama okumaz.
Hem de kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'in ilk ayeti 'Oku' olmasına rağmen...

Bizim insanımızın hemen her konuda bir fikri vardır.
Bizim insanımız hemen her işin ustasıdır.
Ve yine bizim insanımız 'ne iş olsa' yapar.
Ama rahmetli Çetin Altan'ın dediği gibi 'Belli bir konuda ustalaşmış değildir, dolayısıyla mesleği yoktur'...
Ve fakat; Bilgisi olmadan, hemen her konuda fikri vardır ve bu fikir çoğunlukla yanlıştır.

Yılmaz Özdil'in 'M. Kemal' adında bir kitabı çıktı.
Ve bu kitap çoğunluğun aksine kısa sürede '1 Milyon satan kitaplar' listesine girdi.
Bu sayıya bugüne kadar sadece İki kitap daha ulaşmıştı.
Bunlardan bir tanesi Emin Çölaşan'ın yazdığı 'Turgut Nereden Koşuyor' isimli kitabı ile Turgut Özakman'ın 'Şu Çılgın Türkler' isimli kitabıdır.

Ardından kitabın özel bir baskısı daha yayınlandı.
Fiyatı 2.500 TL'den olmak kaydıyla 1881 adet basıldı.
Ve Saat 9.05'de satışa sunuldu.
Ve Saat 9.06'da satışı tükendi.

Kitabı 20 Bin kişi almak istedi.

Ve başta hiç kitap okumayan, Okuduğunu anlamayan, Siyasi tavır gösteren, Yazdıkları satmayan, Kitaba para vermeyi boş iş zanneden bir güruh durumu eleştirmeye başladı.

Neymiş efendim?
'Kitap çok pahalıymış.'
Ulan sen ucuz olan kitabı alıyor musun ki...Sonra sana ne zaten bu kitap parası olan için yapılmış özel bir baskı...15-20 Liraya olanı da var...Almak isteyen ucuzunu alır!

Neymiş efendim?
'Atatürk'ün adı kullanılıyormuş.'
Bu memlekette her Cuma Günü 'Cuma Namazı sonrası' camii önlerinde basın açıklaması yapanlar var...Onlara 'Kardeşim dini siyasete alet ediyorsunuz. Camii önlerinde açıklama yapmayın!' diye tepki gösterebildin mi, gösterebilir misin?

Neymiş efendim?
'Atatürk adı kullanılarak para kazanılıyormuş'.
Okumadığın için bilmezsin.
Yılmaz Özdil açıkladı.
'Buradan gelecek parayla M. Kemal Çocuk Serisi'ni Köy Okulları'na ücretsiz olarak yollayacağız. İlk kargolarımızı Muş'a yollayacağız' dedi ya....

Sonra sana ne?
Yazabiliyorsan buyur sen de yaz, Sen de kitabını alacak birilerni bulabilirsen 5 Bin Lira'dan sat.

Beğen ya da beğenme;
Adam yazmış kardeşim. Ben de alıp 500 sayfayı bir solukta okudum.
Eline koluna sağlık.

'Biz şu'yuz, bu'yuz diye sallamakla olmuyor.
Asıl marifet yazdıklarını okutabilmekte, satabilmekte...

Yapabiliyor musun?
Yok!
O zaman Yılmaz Özdil okuyacaksın demek ki...













19 Ocak 2019 Cumartesi

ECEVİT, CLİNTON, FAZIL SAY VE ERDOĞAN

ECEVİT VE CLİNTON...
Siyasi tarihimizin en dürüst en cesaretli lideri rahmetli Bülent Ecevit ABD'de Başkan Clinton ile görüşmüş ve bu fotoğraf servis edilmişti.
AKP'li gerizekalılar, 'Bak eskiden Başbakanlar böyle ezikti. Reis böyle değil, Herkesin karşısında dik duruyor.Hem boyu da uzun...' diye yıllarca olmayan akıllarıyla bu müstesna kişiliğe akıllara sıra hakaret ediyorlardı.
Oysa aynı Ecevit hem Kıbrıs'ı almış hem de ABD'nin Irak'a girmesine izin vermeyerek 1.5 Milyon Irak'lının ölmesini engellemişti.
Sonuçta müslüman AKP iktidara geldi ve ABD Irak'a girerek 1.5 Milyon müslümanı katletti...
Yani müslüman AKP, ABD'nin 1.5 Milyon müslümanı öldürmesinin önünü açtı...


FAZIL SAY VE ERDOĞAN...
Beğen ya da beğenmek ki, Ben beğenmeyenlerdenim; AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan 16 yıldır seçim kazanıyor.
Sıkıysa buyur sen de kazan!

Geçen Fazıl Say'ın daveti üzerine konsere gitti.
Ve o konserde de çekilen bu foto servis edildi.
Neymiş efendim; Fazıl Say nasıl olur da Erdoğan'ın karşısında böyle süklüm püklüm dururmuş falan filan..

ynı gerizekalılık burada da geçerli...Adam öyle dursa ne yazar böyle dursa ne yazar?...
Adam sanatında zirve yapmış, Ülkeyi dünyaya tanıtan tek kişilik bir kahraman olmuş...
Sen ne bok yaptın da adamın duruşunu beğenmiyorsun?
Sonra karşısındaki kişi T.C Devleti'nin Cumhurbaşkanı, Boru değil...Sarı çizmeli Mehmet Ağa da değil....

Kimse belli bir ideolojinin karşısında öyle durmuyor...T.C Devleti'nin karşısında öyle duruyor, Elbette de duracak, Makama saygı denen bir şey var...Karşısındaki kişiye saygı denen bir şey var...Bir partinin Genel Başkanı'na saygı denen bir şey var...
Üstelik karşısındaki kişi Hanımıyla misafirliğe gitmiş...
Orası sanat alanı, siyaset alanı değil!

SON SÖZ...
Her iki fotoda gerçeği yansıtmıyor.
Her İki foto da hem anlamlı hem de güzel...
Sahi seni çağırsa Reis ...Sen nereni oynatarak duracaksın karşısında hiç düşündün mü?
Bırak bu ayakları...Biz senin askerde alt tarafı bir Çavuş'un karşısında nasıl durduğunu da biliyoruz.
Keşke Reis Grup Yorum Konserine de gitse...


26 Aralık 2018 Çarşamba

AÇIKLAMA; İSTANBUL İÇİN İMAMOĞLU...


Takip edenler bilir defalarca CHP'nin İstanbul'u Muharrem İnce veya Abdullatif Şener ile kolaylıkla kazanabileceğini yazmıştım.

Yazdık, anlattık, konuştuk olmadı.
İstanbul için Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aday gösterildi.

Çölaşan, Portakal, Metin Akpınar, Müjdat Gezen ve RTÜK'ün Halk TV ve Fox TV'ye verdiği cezalardan sonra daha iyi anlıyoruz ki; Kendi ayağımıza çelme takmanın bir faydası yok.

Bu saatten sonra İstanbul ve Ülke'nin daha rahat nefes alabilmesi için sonuna kadar Ekrem İmamoğlu'nun arkasındayım.

Son günlerde çok sayıda AKP'li eş - dost ile görüştüm. Pek çoğu da durumdan rahatsız.
İstanbul, Ankara ve İstanbul'un hiç tahmin edilemeyen İlçelerinde çok sürpriz sonuçlar çıkacak.
Tüm dostlarıma arz ederim.

Mustafa  Çatıkkaş
26 12.2018



19 Aralık 2018 Çarşamba

SEFAKÖY LİSESİ PİLAV GÜNÜ- Adem Varol

Bir ara Sefaköy Lisesi Adı yok oldu..
Bir kadının adı verildi okula..
Bu konuda Mustafa Çatıkkaş sosyal medyada birkaç yazı yazdı..
Bir grup Lise çıkışlı arkadaş Tepki gösterdi eski çğretmen evinde toplandılar ve Okulumuzun adını geri alma kararı alındı..
Galatasaray Lisei , Kabataş Lisesi adı nsıl değiştirilemezse Sefaköy Lisesi adı da değiştirilemez. Düşüncsiyle büyük bir dayanışma örneği verdiler ve Sefaköy Lisesi tarihi ve anılarımız kurtuldu..
Bu güzel bir olaydır ve başarıdır
..
Okulun adı geri alındıktan donra bir grup liseli öğrenci toplantı düzenledi. Arada incelik gösterip beni de davet etmişlerdi..
Bunların birinde Özkan Ünal Sefaköy Lisesi pilav günü yapmayı önerdi ve “ Ben üstleniyorum dedi..
Ünallar Yeşlovanın büyük esnaflarından biridir..
Babası Sabit Ünal da adı sık duyulan kişilerdendi..
Ona yakışır diye düşündüm ve alkışladım..
İlk iki yıl gerçekten çok güzel ve samimi bir gün oldu..Gelen azdı ama başlangıç güzeldi..
Pilavcılar da Yeşilovalı tanıdık kişilerdi..Öğretmen arkadaşlar da gelmişlerdi. Hep birliktr öğrencilerle sohbet ettik. Konuştuk , dağıldık. Herkes mutluydu..
Sonraki yıllarda işler değişti.. Okulun bahçesine Belediyenin reklam arabası ve müzik seti geldi.. Bazı değeri kendinden menkul kişiler mikrofonda gelişigüzel konuşmalar yaptı.. Yüksek sesli müzik eşliğinde uzun uzun. halaylar çekiliyordu...
Herkes ayaktaydı .Ben oturacak bir yer aradım ve bahçenin köşesindeki kameriyeye gidip oturdum.. ..
Arkadaşlığın en güzeli çocukluk öğrencilik arkadaşlığıdır..O günler herkesin özlemle hatırladığı günlerdir..
Biz hala yetmiş yıl önceki arkadaşlarımızla buluşuyor ve O günkü takma adları kullanıp gülüşüyoruz..
Herkes oraya uzun yıllar görmediği arkadaşlarını görmeğe ve anılarını tazelemeğe konuşmağa gelir..
Kimse müzik dinlemeüe halay çekmeğe gelmez..
Bazı yıllar meydana sıralar konmuştu. Gelenler oturdu..Ama
Pekçok kez de herkes ayakta kaldı öyle bekledi..
Dikkatimi çekmişti ilk toplantılara gelenlerden kimse yoktu..
Herkesi kapsamayan etkinlik uzun yaşamaz
Ben hergeldiğimde bahçnin köşesindeki kameriyedeki banklara gidip oturdum..çünkü ayakta fazla kalamıyordum.. Beni soran bazı öğretmen ve öğrenci dostlarım gelip beni orda buldu.
.Birçoklarının da zaten haberi olmadı..
Özkan Ünal plav işini Belediyeye devretmiş..
Herkes gidip pilav alıyordu..Ben gitmedim..
Arkadaşlardan biri getirdıyse yedim..
Belediyenin bizim plav günümüze
Davet edilmesi hoşuma gitmedi.. Özkan bu kararı yalnız almamıştır onun da bir grubu vardır herhalde..
Bu Belediyeye karşı olduğumdan değil.
Belediye bizim aileden olmadığı için..
Bizim aileden olmayan herkes ve her kuruluş bizim ailenin samimiyetini zedeler...
Ortada gelenler için de gelmeyenler için de hoş olmayan bir durum vardı..
Bir ev düşünün kalabalık.. Çocuklar byümüş çalışıyor. Her biri bir yerde ..
Bayram günü herkes babasının annesinin elini öpmeğe geliyor.. Kimisi babasına şaka yapmayı düşünüyor. Kimi annesine nasıl sarılacağını hayal ediyor..
Kapıdan içer giriyorlar ki.. Babası nın bir arkadaşı da var odada..
Çocukların hayalleri yıkılıyor.. Çocuklar o kişiyide tanıyor seviyor ama o gün orda görmek hoşlarına gitmiyor..
Aile içindeki samimiyeti başkalarının yanında yaşayamazsınız..
Son toplantıda ben gene ordaydım.
Beni soran bir kişi de olsa onun hatırına orda bulunmayı önemsiyorum.. Birkaç öğretmen arkadaş ve beni soran bikaç öğrencim ile ayaküstü birkaç dakika konuşabildim.
Ben izin isteyip köşedeki banklara gidip oturdum.. orda da birkaç arkadaş geldi konuştuk..
Kalktım okulun çıkış kapısına doğru gidiyordum.. Öğretmen evinin çayhanesinde öğretmen arkadaşşım Fahri Uzun bekliyordu..
Kapıya yaklaştım. Zor yürüyorum zor görüyorum zaten.
Birisi mikrofondan bana bağırıyor;
“Adem hocam pilav kuyruğundamısın..
Resim çekiliyor” gibi cümleler duydum ama bir şey anlamadım..
Geriye döndüm kalabalığa yaklaştım..
“Ne diyorsun “ dedim ama kimse duymadı ve ilgilenmedi..
Bu kişi kimdir görevi nedir , ona mikrofonu kim vermiştir. Bu bir şaka desem şaka yapılacak bir yaşta ve pozisyonda değilim.. Madem seslendin geridöndüm..Neden yanıma gelmedin...
Canım sıkkın halde ordan ayrıldım..
Öğretmen evinde çay ,içip dağıldık..
Kimsenin siyasi kimliği bizi ilgilendirmez.. O herhesin kişisel tercihidir..
Sen kendi malını evini dükkanını istediğin kişiye yada kuruma kiraya verebilir yada bağışlayabilirsin..
Ama Sefaköy Lisesini ortakların izni olmadan hiç kimseye ve kuruluşa açamazsın.. açmaman gerekir..
S efaköy Lisesi onbinlerin yüzbinlerin malıdır. Dokunulmazdır . Adı değiştiğinde nasl tepki gösterdiysek. yine sahip çıkarız ..
Sen Belediye ile iş yapabilirsin.. Belediyede çalışıyor olanilirsin..
Bu sana davet hakkı vermez
çünkü senin hakkın on binde bir bile değil..
Benim haberim yok kendileri gelmişler diyemezsin..
Hiçbir kuruluş ayağına kırmızı halı serilmeden..Buyur Buyur edilmeden gelmez..
Yalnız şu da bir gerşek ki bu tür organizasyonları bir kişinin kaldırması olası değil.. Özkan da zorlandığı için bu yola başvurmuş olabilir..
Özkana temmuzda telefon ettim. “Benimle çay içmeğe vaktin olur mu” dedim..
Olur dedi ama işleri dolayısıyla
Zaman bulamadı herhalde..
Benim önerim şu; Aile dışıdan kimse davet edilmesin.. Biz kalabalık aileyiz
Ne gerekirse kendimiz yaparız..
Mayıs günü bahar bavağı güneşli sıcak olabiliyor.. İkincisi en önemlisi iki üç saat ayakta bekliyoruz..
Okulun bahçesine 40 - 50 masa , sandalye yanlarına birer piknik şemsiyesiKonulabilir.. Gelenler ayakta kalmaz masalara oturabilir.
Kişiler masa masa dolaşıp istediği ile konuşabilir..
İsteyen ayakta sohbet edebilir..
Hatta bunun için bir defaya özel olarak para bile toplanabilir. Herkesin katılacağına eminim..
Adı Pilav günü olduğu için plav şartmış gibi düşünülüyor. Kimse oraya pilav yemeğe gelmiyor.. Gerekirse ad ı değiştirilir..
“ Sefaköy Liseliler buluşması” denebilir.. İsteyen gene kendi dostlarına lokum börek getirebilir..
Kendi yaptığı sarmalardan verebilir.. hoşluk olur..
Ben aklıma gelenleri yazdım.. Daha iyi ve orijinal fikirler çıkacağı kesin..
Bukonu facebookta tartışılsın...
Bunun için önce bir komite kurulsun popüler ve istekli kişiler olursa iyi olur.
Fazla yük olmaz zaten yılda bir gün ama çok önemli
Pilav gününü organize edenler de zaten katılımın azlığından ve gençlerin ilgi göstermediğinden yakınıyorlar..
. Ben de bu etkinliğin sürmesi ve kalıcı hala getirilmesinin çok yararlı olacağını düşünüyorum..
Biz bu lisede yıllarca sevgiyi samimiyeti drüstlüğü dayanışma ve arkadaşlık ruhunun yerleşmesi için çalıştık..
En değerli erdemin emek ve çalışmak olduğunu vurguladık..
Layık olmayanlara da Teşekkür takdir belgesi vermedik..
Bütün öğrencilere eşit davrandık..
Başarılı olduğumuza da inanıyorum
Bize sevgi saygı gösteren varsa o onların takdiridir..
Her öğrenci de öğretmeni sevmek zorunda değildir..
Öğretmenin işi de kebgini sevdirmek değil.. İşini dürüst yapmaktır..
..
Bunları face book üzerinden yapabilirsiniz..komiteye katılmasını istediğiniz kişileri yazabilirainiz
Benim evimden sonra en çok aklıma gelen yer Sefaköy Lisesidir.. 20 yıl Cennetten oaraya gittim geldim..
Adem Varol da Sefaköy Lisesinde anıları olan yüzbinlerden biridir sadece.. O kadar..
Herkese sevgilerimi sunuyorum..
Adem Varol
Not: . Ben sadece komuyu ortaya koydum.
Sefaköy Liseliler kendi sorunlarını sükunetle tartışıp çözüm bulabilirler Bundan eminim.

........................................................................................................................................................


KONUYLA İLGİLİ OLARAK YAZDIĞIM YAZILAR AŞAĞIDAKİ LİNKTEDİR.

https://mustafacatikkas.blogspot.com/2011/12/sefakoy-lisesinin-adi-degismesin.html

https://mustafacatikkas.blogspot.com/2017/05/sefakoy-lisesinde-pilavin-tadi-yok.html

https://mustafacatikkas.blogspot.com/2012/02/dr-ismet-birgulun-bir-hayali-vard.html






NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...