Sosyal medyada; Ferhan
Şensoy'un Münir Özkul'un hastalık ve bakım dahil son
20 yıldır tüm masraflarını karşılamıştır.
Minur Özkul 15 yıl önce kirada oturuyorken 1 yıllık birikmiş kira borcunu
ödeyip Münir Özkul adına geceler düzenlemiştir.
Ferhan Şensoy ;
Minur Özkul'a Cihangir'den ev almış ve bunu hiçbir yerde anlatmamıştır. İddiası yapıldı.
Geride bıraktığımız cuma günü hayatını kaybeden oyuncu Münir Özkul hakkında ortaya atılan iddiaya, kızı Güner Özkul yanıt verdi.
Münir Özkul’un rahatsızlığı boyunca sosyal medyada çok sayıda olumsuz haber paylaşılmış ve Özkul’un öldüğüne yönelik iddialar ortaya atılmıştı. Bu defa da sosyal medyada farklı bir konu gündeme getirildi. İddialara göre Ferhan Şensoy, 5 Ocak günü hayatını kaybeden Münir Özkul’un 20 yıl boyunca masraflarını karşıladı ve ona Cihangir’den bir de ev aldı. Bu iddialara Münir Özkul’un kızı Güner yanıt verdi:
“Babam o evi 70 yaşındayken AKM'de düzenlenen jübile gecesinden elde edilen gelirle aldı. O dönem Kemal Sunal ve Müjdat Gezen babama ‘Sen bu parayı harcarsın.
Biz bunu bankaya yatırıp üzerine bloke koyduracağız. Ev bulduğunda paranı alırsın' demiş. O ev öyle alındı. Babam Ferhan Şensoy'un yanında çalışıyordu. Ferhan Abi borçlarına yardım etmiştir mutlaka. Çünkü yufka yürekli bir adam. Ama ev aldığı iddiası asılsız. Babamın tedavi gördüğü hastaneler ücret almadı. Eski eşiyle ailesi yardım etti, ben ve eşim de elimizden geleni yaptık.”
Azer Bülbül 1969 ‘da Kars Arpaçay'da dünyaya geldi.Gerçek adı Sübutay Kesgin’dir.
Daha sonra ailesi ile birlikte Almanya’ya yerleşen sanatçı kendine has performansı
ve yorumu nedeniyle bir çok kesimin izlediği ve sevdiği sanatçılar arasına girmeyi başardı.
Müzik yaşantısına 'Garip Yolcu' albümü ile başlayan Azer Bülbül, Daha sonra; Yalan olur, Ben sana vurgunum, Fırat gibi albümlerle yoluna devam etti. Azer Bülbül sanat yaşamındaki büyük patlamayı ise; 1996 yılında 'Ben Babayım albümü’nde yer alan Yaralandın mı ey can, Her an herşey olabilir ve Dokunmayın çok fenayım adlı şarkıları
ile yaptı.
Bazılarının “Tek kasetlik ünlü” yorumunu yaptığı yıllarda 'Ağıt', 'Zordayım', 'Kör Kurşun' ve 'Zoruna mı gitti' gibi efsane şarkıları yaptı.
Azer Bülbül müzikal olarak; Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Neşet Ertaş, Murat Çobanoğlu gibi üstadların izini sürdü. Azer Bülbül Şarkılarını bir anlamda ‘bozlak’ gibi söylüyor, nefesi yettiğince bağırarak adeta sisteme karşı direniyordu. Azer Bülbül Her zaman fakirin, yoksulun, gariplerin yanında yer alıp, onların şarkılarını türkülerini söyledi.
Ekonomik olarak; Kendisi kazanamadı ama Azer Bülbül’ü taklit edenler bile çok para
kazandılar onun sırtından.Hele hele etrafındaki bazı isimler ise inanılmaz paralar kazandılar…
7 Ocak 2012 yılında çok genç yaşta Antalya'da vefat eden Azer Bülbül arkasında
büyük bir hayran kitlesi ve unutulmaz eserler bıraktı.
Fiziksel olarak olmasa da;
Her insan kendini güzel, yakışıklı zanneder.
Her çocuk için annesi, her adam için aşık olduğu kadın
güzeldir.
Ve her kadın için oğlu, babası ve sevdiği adam yakışıklıdır.
Ve fakat bazı insanlar ya 'çok özel'dir ya da 'çok şanslı'.
İşte kültür tarihimize geçmiş o 'çok özel' kadınlardan
birkaç örnek…
Bu kadınların hepsi çok büyük adamların aşık olduğu çok
özel kadınlardı. Acaba hangisi daha şanslı yada şanssızdı? Böyle adamlarla aşk
yaşamak onların duygusal dünyasında nasıl izler bıraktı, kimbilir?
Piraye'ye Nazım Hikmet aşık oldu…
Dünya
şiirinin tartışmasız en önemli isimlerinden birisi olan Nazım Hikmet, 20 Kasım
1901'de Selanik'te doğdu.
Tıpkı aşk hayatı gibi sanatı ve yaşamıyla da fırtınalar estirdi.
Nazım Hikmet'in en büyük ilham kaynağı aşık olduğu kadın Piraye'dir.
Piraye,
Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. 2 çocuk sahibi ve eşinden boşanmış bir
kadındır.
1935
yılında evlenip, kimseye haber vermeden İstanbul'a yerleşmişlerdir.
Piraye, Nazım Hikmet'in en uzun süre evli kaldığı kadındır.
Ancak
hemen ardından, Nazım'ın mahpusluk günleri başlar. Nazım içerideyken, Piraye'ye
onlarca şiir yazar. Fakat bu büyük aşk Nazım
Hikmet mahpushanedeyken sekteye
uğrar, Çünkü Nazım Hikmet aynı zamanda Münevver adında başka bir kadınla da
görüşmektedir. Piraye yıkılır, ancak kimseye belli etmez.
Piraye, Nazım Hikmet'ten uzaklaşmaya başlar bunun üzerine; 'Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana
benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana ‘gel’
diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve
benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız
bırakma!' diye yazar Nazım Hikmet.
Nazım
Hikmet açlık grevine başladığı dönemde rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır.
Piraye
tüm yaşananlara rağmen hastaneye giderek, çıkınca eve gelebileceğini söyler.
Ancak
bu görüşme sırasında kapıdan Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer.
1930'da
başlayan aşk 1950'de noktalanır.
Bu 20 yıl hep tutuklanmalar ve mahpuslukla geçmiştir. Piraye Hanım kocasını hiç
yalnız bırakmamış ve sabırla beklemiştir.
Boşandıktan
sonra da 1995 yılında ölene kadar hiç bir gazeteciye tek bir laf etmemiş ve
kimseyle de bir daha evlenmemiştir.
Leyli'ye Ahmed Arif aşık oldu…
Tek şiir kitabı 'Hasretinden Prangalar
Eskittim' ile edebiyatımızın ölümsüzler listesine giren Ahmed Arif, 23 Nisan
1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Bebekken annesi Sâre'yi kaybetti, bu
yüzden hayatı babasının yeni eşleriyle devam etti. Babası memurdu ve Sekiz
kardeştiler.
Ahmed Arif, 'Hasretinden Prangalar Eskittim' adlı kitabının ilk aşamasında
kitabın adını 'Dört Yanım Puşt Zulası' koymak ister ancak bir dostunun
uyarısından sonra vazgeçerek kitabın adını 'Hasretinden Prangalar
Eskittim' olarak belirler.
Ay Karanlık
Dört yanım puşt
zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık.
Ahmed
Arif şiirlerinde sık sık 'Leylim' der.
Açıkça söylemese de Ustanın 'Leylim' dediği kişi aslında 'Leyla'dır.
Yani; Leyla Erbil.
Usta'nın 'Yokluğun, Cehennemin öbür
adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini...' dediği Leyla Erbil de ünlü bir
yazardır ve Ahmed Arif kendisine; 60’ın üzerinde mektup göndermiştir.
Leyla'ya Neşet
Ertaş aşık oldu…
Neşet Ertaş 1938 yılında Kırşehir'in Kırtıllar Köyü'nde
doğmuştur.
Babası ünlü Bozlak üstadı Muharrem Ertaş, Annesi Döne Hanımdır. 7
kardeşi olan Neşet Ertaş ailenin İkinci çocuğudur.
Sanatını babasının yanında düğünlere giderek öğrenmeye başlayan Neşet Ertaş
yerelden, evrensele ulaşmış nadir halk ozanlarımızdan birisidir. Ve bozlak'ın
en değerli temsilcilerindendir.
'Yazımı kışa çevirdin
Karlar yağdı başa Leyla'm
Viran oldu evim yurdum
Ne söylesem boşa Leyla'm
Yarden ayrı kalmak ölüm
Söyle ne olacak halım
Böyle kader böyle zulum
Gelir garip başa Leyla'm' dediği çocuklarının annesi ve eşi olan Leyla Hanımla babasını bile karşısına alarak evlenmiş ve 10
yıl evli kaldıktan sonra ayrılmıştır.
Ayrıldıktan sonra büyük sıkıntılar yaşayan Neşet Ertaş eşi Leyla Hanım için
birbirinden değerli türküler yakmış ve bu eserler kuşaktan kuşağa aktarılmaya
başlamıştır.
25 Eylül 2012 tarihinde vefat eden Neşet Ertaş vasiyeti üzerine babası Muharrem Ertaş'ın yanına defnedilmiş
ve Leyla Hanım da Usta'yı mezarında
ziyaret etmiştir.
Leyla Hanım adına türküler yazılmış ender kadınlardan birisi olmasına rağmen
hiçbir zaman hiçbir gazete, tv yada dergide yer almamış, evliliği hakkında tek
kelime konuşmamıştır.
Mine'ye Çetin Altan aşık oldu…
Duayen
Gazeteci ve Yazar Çetin Altan; 22 Haziran 1927'de İstanbul'da doğdu.
Dedesinin babası Kırım'dan göç eden arabacı Ahmet Kıpçakski, dedesi Tatar Hasan
Paşa idi.
Babası hukukçu Halit Bey, annesi Nurhayat Hanım'dır. Galatasaray Lisesi ve
Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
1946 yılında Ulus gazetesende muhabir olarak mesleğe başlamış ve uzun yıllar
çeşitli gazetelerde yazılar yazmıştır.
Çetin Altan'ın: Büyük Gözaltı (1972) - 1973 Orhan Kemal Roman
Armağanı
Bir Avuç Gökyüzü (1974)
Viski (1975)
Küçük Bahçe (1978)
Rıza Bey'in Polisiye Öyküleri (1985)
Aşk, Sanat ve Servet (1998) gibi pek çok kitapları da vardır.
Elli yıllık yazı yaşamında yazılarından ötürü pek çok kez
mahkemeye verilen Çetin Altan hakkında 300'den fazla dava açılmıştır.
Çetin Altan'ın bu hızlı yaşamının en değerli aşkı ise yine Ünlü bir Gazeteci ve Yazar olan Mine Kırıkkanattır.
Mine Kırıkanat kendisini seven Çetin Altan'la 3.5 yıl birlikte olmuştur.
Çetin Altan, Mine Kırıkanat'a 'İstakoz' derken,Kırıkanat da Altan'ı;
'Çetin Altan, yaşamına
giren kadınları ödül ve ceza olarak algıladı. Aslında kadınları sevmezdi, ama
onların sevgisine muhtaçtı' diye anlattı.
Bu fırtınalı aşk da Kırıkkanat'ın bir başkasıyla evlenmek için ayrılmasıyla
sona erdi.
Son söz;
'Seninle birlikte olunmaz
Sana maruz kalınır'
der Emrah Serbes.
Bu güzel kadınlar, bu deli adamlara maruz kaldılar.
Bu güzel kadınların hepimizde hakları var, affetsinler.
Onların çektikleri çileler olmasa bizler bu kadar güzel eserler bulabilir
miydik?