11 Aralık 2017 Pazartesi

Selvi Boylum Al Yazmalım - Kırmızı Eşarp

Film;
'Sevgi nedir' diye sorar.
Ve yine filme göre;
'Sevgi emektir, Sevgi bir yürek çarpıntısıdır.'
İşte film de bu 'Emek' ve 'Yürek çarpıntısı' üzerine kurgulanmıştır.

Film;
1977 yılında Atıf Yılmaz tarafından Osmaniye'de çekilmiştir.
Yapımcı; Arif Keskiner, Senarist ve Yardımcı Yönetmen ; Ali Özgentürk,
Görüntü Yönetmeni; Çetin Tunca, Işık Şefi; Erol Batıbeki, Özgün Müzik; Cahit Berkay, Orijinal hikaye Kırgız Yazar Cengiz Aymatov'un 'Kırmızı Eşarp' adlı romanıdır.

Cengiz Aymatov ünlü şair Nazım Hikmet'in yakın dostu ve dünya edebiyatının 'Toplumcu - Gerçekçi' ekolünün önemli yazarlarından bir tanesidir.

Cengiz Aymatov'un 'Kırmızı Eşarp' adlı romanı Rusya'da da 2 kez film olarak çekilmiş fakat yazarı tarafından 'Selvi Boylum, Al Yazmalım' kadar beğenilmemiştir.

Bilindiği üzere;
Asya rolünü; Türkan Şoray,
İlyas rolünü; Kadir İnanır,
Cemşit rolünü ise Ahmet Mekin oynamıştır.

Film;
'Asya kendisine emek veren Cemşit'i mi yoksa sevdiği adam İlyas'ı mı tercih edecektir?'
Soru ve çelişkisi üzerinden aşkı, sevdayı, ihaneti, yokluğu, yoksulluğu, toplumun kadın üzerindeki baskı ve sömürüsünü, egemen erkek toplum yapısının kadını nasıl çaresiz bıraktığını şiirsel bir dille anlatmaktadır.

Asya (Türkan Şoray); Aklıyla, kalbi arasında sıkışıp kalmış ve tercihini kendisi, çocuğu ve sevgisine emek harcayan Cemşit'ten yana kullanmıştır.

Çekim aşamasına gelince;
Türkan Şoray'a 'Yeşilçam Film'den bir film teklifi gelir.
Fakat Türkan Şoray gelen senaryoyu beğenmez ve 'Kırmızı Eşarp' isimli romanı tavsiye eder.

Bunun üzerine yapımcı ve yönetmen bu romanı beğenir ve 'Selvi Boylum, Al Yazmalım' adıyla çekmeye karar verir.

Pek bilinmese de;
Aslında bu filmin çekilmesinde bir anlamda Türkan Şoray'ın ciddi etkisi vardır.

Öte yandan; Film senaryosu tam olarak bitirilmeden çekilmeye başlar.
Çünkü henüz filmin finali yazılmamış ve final hakkında da fikir ayrılıkları vardır.

Filmin finali için Türkan Şoray; 'Seyircinin alışık olduğu gibi; Filmde mutlu son olsun, Asya ile İlyas kavuşsunlar' derken, Senarist Ali Özgentürk; 'Finalde Asya ile İlyas beraber olmamalı, Asya kendisine emek veren Cemşit'I tercih etmeli' demiş ve çeşitli tartışmalar çıkmıştır.

Bunun üzerine Ali Özgentürk finali yazmayacağını söyleyip ekipten ayrılmak üzereyken Türkan Şoray finali bu şekliyle kabul ederek oynamış ve bu fikri için yıllar sonra; 'O zamanlar gençtim, fikrim yanlıştı. Yönetmen Atıf Yılmaz ve Ali Özgentürk haklıydı.' demiştir.

Film;
Pek çok özelliğinin yanısıra Türk sinemasına bir yönetmen daha kazandırmıştır.
Bu yönetmen; Ali Özgentürk'tür.

Senarist - Yönetmen Ali Özgentürk 1945 yılında Adana'da doğmuştur.
Sinemaya 1971 yılında Kamera Asistanı olarak başlamış ve ilk uzun metraj filmi 'Hazal'ı 1979 yılında çekmiş ve adını duyurmayı başarmıştır.

Ali Özgentürk daha sonra; 'At', 'Bekçi', 'Su da yanar', 'Çıplak' ve 'Mektup' adlı filmleri çekmiş ve çeşitli Ulusal ve Uluslararası yarışmalarda ödüller kazanmıştır.
Ali Özgentürk, Ayrıca tanınan Gazeteci Nebil Özgentürk'ün ağabeyidir.

Filmin erkek başrol oyuncusu Kadir İnanır; 'Bu film dünya aşk filmleri listesine girecek düzeydedir. Çünkü insan ruhunun derinliğine hitap etmektedir' diyerek filme verdiği öneme dikkat çekerken, Filmin müzikleri de adeta efsane olmuştur.

Film müziklerini usta sanatçı Cahit Berkay yapmış ve bu müzikler filme büyük katkı sağlamasının yanısıra sayısız radio ve tv programlarında kullanılmıştır.

'Selvi Boylum, Al Yazmalım' Türk sinemasında bir mihenk taşı olmasının yanısıra 2010 yılında yeniden işlenmiş ve hd kalitesinde tekrar seyirciyle buluşmuştur.

Ve 'Selvi Boylum, Al Yazmalım' aldığı diğer ödüllerin yanısıra Türk Sinemasının 100. Yılında yapılan Halk Oylaması'nda '100 Yılın En iyi Film'i seçilmiştir.









2 Aralık 2017 Cumartesi

Ramak Kaldı…

Asıl adı; Samim İğde.
1973 yılında doğmuş.
Ama tanıyanlar 'Ramak Kaldı' olarak biliyor.

Peki ama neden 'Ramak Kaldı' ?
Bir sanat etkinliğinde sahnede şiir okurken yanına yaşlı bir kadın gelmiş.
Yaşlı kadının elini öptükten sonra sormuş;
- Neden geldin, buyur anne demiş.
Yaşlı Kadın gözyaşları içinde;
- Sen adeta benim kaybettiğim oğlumun kopyasısın. O'nu kaybettikten sonra  dilime  bir cümle yapıştı kaldı.  Ben de 'Sana kavuşmama  Ramak kaldı'  dedim her gün, her gece… Şimdi senden bir isteğim var. Bundan sonra ne yazarsan yaz, Ama sonuna isminden önce 'Ramak kaldı'  yaz olur mu? Bu senin mahlas'ın olsun.

Samim İğde bu konuşmanın ardından mahlas olarak 'Ramak Kaldı'yı kullanmaya başlamış ve hala öyle devam ediyor.

Samim İğde'ye dışardan  baksan  açık teni ve mavi gözleri nedeniyle; 'Göçmen' veya 'Trakya'lı  dersin  ama değil aslen Sivas'lı.
Kırk'lı yaşlarda, İstanbul'da yaşıyor.

İlk kitabı 'Ramak Kaldı'  Tunç Yayınları'ndan Ağustos 2017 yılında yayınlandı.
144 sayfalık kitapta şiirlerin arasına sıkıştırılmış kısa öyküler de var.

Şiirlerinde;
Aşk, ayrılık, hüzün, acı, keder, hasret, umut gibi insana ait değerlerin yanı sıra sistemi eleştiren çalışmalar da var.

'Ellerim çaresiz'  isimli  şiirinde  birey'lerin  yaşadığı sosyo - ekonomik  çaresizliklere  dikkat çekerek şu güzel sözleri sıralamış;

'Gördüğüm bütün gözler
Bir dilenci gibi bakıyorlar gözerimin içine
İçimi burkuyor bileği bükülmez bildiğim yüreklerin
Bu tarifi  imkansız çaresizliği…'

Samim İğde'nin şiirleri bazı platformlarda yayınlanıyor.
Kendisi de çeşitli etkinliklere katılıp, şiirlerini okumanın yanı sıra, Ülkenin en uzak köylerinde yaşayan çocuklara dokunabilmek için bazı okullara ücretsiz olarak yüzlerce  kitaplarını da yolluyor.

Mudanya'yı çok seven İğde;
'Birkaç işim kaldı İstanbul'da. Onları  hallettiğim de Mudanya'ya yerleşeceğim. İstanbul artık yaşanamaz hale geldi' diyor.
Hatta;
Mudanya'da tanıştığı 'Bir garip adam'ın balık tuttuktan sonra balığın ağzından zokayı çıkarırken 'Besmele' çektiğini  anlattığı bölüm ise; Hayata tekrardan nasıl bakmamız gerektiğini öğretir gibiydi...

Yeni kitabı bir roman…

Ve şu sıralar yeni bir kitap çalışması yapıyor.
Bu  sefer  bir roman  yazıyor.

Geçen oturduk bir kaç bardak çay içtik.
Ordan, buradan ve yazdığı romandan konuştuk.

Roman'ının  konusunu anlatırken  gözleri ıslandı.
Ben de bir ara nefessiz kaldım sanki.
Belli ki;
Çok etkileyici bir esere kavuşacak okurları.

Samim İğde;  İğneyle kuyu kazarak, derinden, sessizce ama çok güçlü bir şekilde  geliyor.

İğde;
'Kimsenin olamayacağı kadar dürüstüm üstelik
Kendime,
Hakk'a
Hakikate dürüstüm,
Melekler şahit…'


Diyor ya bir şiirinde, bence de öyle.







27 Kasım 2017 Pazartesi

Yağmur Tanyıldız / Bircan'la gelecek vadediyor...

Yağmur Tanyıldız;
Genç bir şair, yazar, gazeteci.
Yeni Çağrı ve Önce Vatan Gazetelerinde hem yazıyor hem haber yapıyor, hem de röportaj...

Tanyıldız'ın Semerci yayınlarından çıkmış 2 tane kitabı var.
2015 yılında yayınlanan; 'Kalbini Eksik etme'
 ve 'Bircan'...

'Bircan' tutkulu bir aşk öyküsü...
Yağmur Tanyıldız, 2016 yılında yayınlanan 'Bircan' isimli kitabında Deniz adında genç bir kızın tutkulu aşk hikayesini anlatıyor.
Deniz, Yüksek öğrenimini  tamamlamış fakat ekonomik özgürlüğünü henüz elde edemediği için ailesiyle birlikte yaşayan, entellektüel, içe kapanık, kendi iç dünyasında çeşitli sorunlar yaşayan genç bir kızdır.

Deniz'in hayatı bir arkadaşının doğum günü kutlaması sonrasında ciddi anlamda değişecek ve artık  hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır..

Gelen davet üzerine arkadaşının doğum gününü kutlamaya bir lokantaya giden Deniz'in yaşamı yan masada kendilerinden bağımsız bir grubun kendi aralarında bir arkadaşlarından şiir okumasını istemeleriyle değişmeye başlar.

Arkadaşlarını kıramayıp mikrofonu eline alan Serkan etkileyici bir şiir okur.
Ve Deniz hem bu şiirden hem de  Serkan'ın duruş ve tavırlarından  oldukça etkilenerek Serkan'ın peşine düşer.

Fakat Deniz'i bir sürpriz beklemektedir.
Serkan bir mahkumdur ve izinli olarak dışarı çıkıp lokantaya gelmiş,
Ertesi günse tekrar cezaevine dönmüştür.

Deniz  önce Serkan'ın arkadaşlarına ulaşır ve onların vasıtasıyla adresini alıp mektuplar yazmaya başlar.
Bir dönem sonra Serkan da bu ilgiye cevap vermeye başlar.
Artık karşılıklı bir aşk başlamış,
Deniz beklediği aşkı ve mutluluğu bulmuştur.

Deniz aşkı için ne zaman çıkacağını bile bilmediği bir adamın peşinden derin bir tutkuyla gitmeye devam eder.
Hatta bu aşk için hem ailesini, hem çevresini hem de yaşadığı kenti bile terketmeyi göze almıştır.

Mutlu aşk yoktur...
Yaşanan aşksa zaten sonu acı, gözyaşı ve hüsrandır ya;
Deniz için de bu aşkın sonu ciddi anlamda hüsran ve acıdır.
Ve söylendiği üzere;
'Mutlu aşk yoktur'...

Deniz bir şiirle tanıdığı adama;
'Bir şiirle tanıdığım adama
Bin şiir yazdım' diye bir de şiir  yazar...

'Bircan'...
Aşkın en tutkulu döneminde Serkan bir istek de bulunur.
'Beni ve yaşadıklarımı yaz...Herkes bilsin...Kitabının adını da  'Bircan' koy der.
- Neden diye sorar Deniz,
- Annemin adı, Kızım olursa adını 'Bircan' koyacağım demiştim...

Deniz sözünü tutar.

Yağmur Tanyıldız;
Tanyıldız; 'Bircan'ı yazarken oya gibi işlemiş.
Çok sakin , derinden giden öykü kitabın 58. sayfasından sonra adeta bir kasırgaya dönüşüyor:
Bazı soruları eksik bıraksa da finale doğru ciddi anlamda hem sarsıyor okuyanı hem şaşırtıyor.

Yağmur'un yaşı henüz çok genç,
Belli ki;
Edebiyatımız iyi bir kaleme kavuşmak üzere.
'Bircan' ise iyi bir filmin senaryosu olmaya aday...




KALBİNİ EKSİK ETME...

Yağmur  Tanyıldız'ın ilk kitabı.
Semerci Yayınları'ndan  2015 yılında çıkmış.
45 sayfalık minik bir öykü kitabı.

Halide genç bir kız .Evli ve  2 kız çocuğu olan Muzaffer Uğur adında bir yazara aşık oluyor.
Halide yazarı severken, Erdal da Halide'ye aşık oluyor.

Muzaffer Uğur bu aşka karşılık verip O'na aşk şiirleri yazıyor.
Halide ve Muzaffer Uğur  'Yasadışı bir aşk' yaşarken  Halide  'Haydi herşeyi bırakıp gidelim' diyor fakat Muzaffer Uğur bu teklife cevap veremiyor.

Halide büyük bir hayal kırıklığı içerisinde  Muzaffer Uğur'dan uzaklaşmaya çalışarak sevmediği halde Erdal'ın evlilik teklifini kabul ediyor ve doğan çocuğuna 'Muzaffer Uğur' adını veriyor.

Şimdi;
Mutsuz iki evlilik ve aslında ihanete uğrayan 2 ayrı insan vardır.
Bunlardan birisi Halide'nin kocası, Diğeri Muzaffer Uğur'un Hanımı....

Bir şiir dinletisinde Muzaffer Uğur yazdığı bir şiiri  hanımına okurken Halide olayı görür ve;
'İki kadını aynı şiirle sevemezsin' der.

Evet ne güzel ne doğru bir söz;
'İki kadını aynı şiirle sevemezsin' !
Çünkü;
Her şiir sadece bir kadına yazılır.





















4 Kasım 2017 Cumartesi

Kendi çocuklarını yiyen topraklar

Emrah Serbes'e 

Emrah Serbes denince akla ünlü dizi 'Behsat Ç' gelir.
Ardından  'Gezi Parkı' ve 'Muhalif' duruşu.

Emrah Serbes denince belki de akla en son olarak yazdığı kitaplar gelir.
Çünkü;
Maalesef  insanımız  hemen hemen hiç okumaz.
Ve de hatta;
TÜİK verilerine göre insanlarımızın çoğu okuduğunu anlamaz bile…

Ve yine maalesef;
İnsanımız bilgi sahibi olmadığı hemen her konuda da bir fikir sahibidir.
Ve çoğunlukla bu fikri de yanlıştır.

Bilindiği üzere Emrah Serbes bir trafik kazası yaptı.
Lütfen dikkat ediniz  bir 'Kaza' yaptı.
Adı üzerinde; 'Kaza'…
Hemen hepimizin başına her an gelme ihtimali olan bir durum yani.

Kaza sonucunda ölümler oldu.
Kazayı önce arabada bulunan arkadaşı üzerine aldı, daha sonra Serbes kazayı kendisinin yaptığını söyleyerek kazadan Altı gün sonra kendi isteği ile teslim oldu ve şu an hapiste Adaletin vereceği kararı bekliyor.

Kimse 'Emrah kendisi teslim oldu, serbest kalsın' demiyor.
Suçu neyse bedelini  ödeyecektir, ödüyor, ödemesi gerekir zaten.

Peki;
Emrah Serbes'in üstüne neden bu kadar gidiliyor?
'Hapiste ama yetmez' diyenler daha fazla ne bekliyor olabilirler?
Asılmasını mı, İşkence ile öldürülmesini mi?
Amaç ne?
Amaç;  Muhalif duruşu nedeniyle bir muhalifi daha tarihin derinliklerine gömmek.
Bunu da en çok  piyasada 'Aktroller' olarak adlandırılan kişiler yapıyor.

Şimdi biz;
- Sinan Çetin'in oğlu tavuk mu öldürdü, o neden dışarda?
- 250 adam öldürüp yurtdışına kaçanları yakaladınız mı?
- Erdoğan'ın oğlu trafik kazasında birini öldürdü mü, sonuç ne oldu?
- Emrah'ı adeta asmak isteyenlerin yüzde kaçı hırsız ya da ensest ilişki yaşıyor, araştırıldı mı, çok mu ahlaklı ya da temizler?

Diye sorsak haksız mı olacağız, ya da muhalif?


Dünyanın en güzel coğrafyası olan bu toprakların başka bir özelliği daha vardır.
Bu topraklar kendi çocuklarını yiyerek beslenir.

Bu nedenle asılmıştır Deniz Gezmiş,
Bu nedenle vurulmuştur Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Musa Anter vd,
Bu nedenle yakılmıştır Muhlis Akarsu vd,
Ve bu nedenle Paris'te yatmaktadır Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya…

Emrah Serbes'in linç edilmesine  yazılarıyla katkı sağlamaya çalışan  başta Nedim Şener olmak üzere  sözde aydın, gazeteci ya da yazarların  tavırları ise utanç vericidir.
' Erdoğan'ın oğlu trafik kazasında birini öldürdü mü, sonuç ne oldu?' sorusunu yazamadıkları /  soramadıkları sürece yazdıkları  sadece birer utanç  vesikası  olarak kalacaktır.

Son söz;
Hayatını kaybedenler için sadece 'Allah rahmet eylesin' diyerek geçemeyiz.
Büyük kayıp, büyük acı ve büyük şanssızlıktır.
Adalet eninde sonunda tecelli edecektir, Hepimiz adalete güveniyoruz.

Öte yandan;
Emrah Serbes'I de rahat bırakın artık.
Yaptığı hatanın bedelini ödesin.

Siz de zahmet olmazsa;
Bir tane Emrah Serbes kitabı alın da okumaya çalışın.
Belki bir faydası olur.



Nedim Şener'in yazısı;
http://www.posta.com.tr/emrah-serbes-yalniz-degildir-ne-yazik-ki-nedim-sener-yazisi-1337912





26 Ağustos 2017 Cumartesi

Terkedilmek insanın bir tecihi değildir.

Peçorin;  Annesi   tarafından terk edildiğinde henüz altı yaşındaydı.
O  nedenle hayattaki en derin  korku ve acısının 'terkedilmek' olduğunu bilmiyordu.

Bir gün bu korkusunun farkına vardığında;
'İnsan  bir kez terkedilmenin acısını tattığı zaman  bir daha unutamıyor demek ki' diye söylendi kendi kendine…
Terkedilmek  insanın bir tecihi değil, ona yapılan en büyük haksızlıktır.
Çünkü;
Terkedilen bir insan ertesi gün büyümüştür.
Çünkü;
Terkedilen bir insan ertesi gün değersizliğin, korkunun, kaybetmişliğin, kimsesizliğin ve yalnızlığın derin kuyularnda  yaşamaya başlamıştır artık…
Çünkü;
Terkedilen bir insan ertesi gün ölmüştür.
Bakmayın mezarlıklarda herkesin tek başına yattığına, Asıl yalnızlar bu dünyada yaşayan ve terk edilmiş  insanlardır.

Sizi en son  terk eden kişi,  Aslında siz kendi kendinizi terk etmeden önce gördüğünüz  en son kişidir.

Terketmek;  İnsani bir davranış değildir.
Terkedilmek; İnsani  bir davranış değildir.

Daha önce terk edilmiş hiçbir insan sizi mutlu edemez.




11 Ağustos 2017 Cuma

SAĞLIK OCAĞI'NDA SAĞLIK SORUNLARI

Sürekli  kızgınmış gibi  ve hatta her an birine bağıracakmış gibi bakan Altmışlı yaşlardaki adam  direk doktorun  odasına doğru  yürüdü.
Tam kapının önüne gelmişken sıra bekleyen şişko kadınlardan birisi;
- İçerde hasta var dedi.
- Ben de hastayım dedi  adam.

- Hepimiz hastayız. O yüzden burada sıra bekliyoruz. Adın yazıyor mu yukarda deyip, doktor odasının üstündeki  15 inçlik monitörü gösterdi.
Monitörde  hastaların adları ve sıra numaraları yazıyordu.

Kime sorduğu belli olmadan,
- Benim adım niye yok diye sordu  gergin ve sinirliymiş gibi bakan adam.
Soruya kimse cevap vermedi.

Yaklaşık  On, Onbeş saniye sessizlikten sonra;
- Yukardan  adını yazdırdın mı diye sordu Kürt olduğu belli olan başka bir kadın.
- Hangi yukardan dedi adam.
- Girişteki yukardan dedi Kürt kadın.
- Hastayım dedi adam. Yazdırmadan olmuyor mu?
- Hepimiz hastayız dedi güneş gözlüğünü  saçlarına takmış, sürekli öksüren kadın.
Adam üst kata çıkmak için basamaklara doğru giderken  Sağlık Ocağı'nın 'Çocuk Doğum ve Aile Planlaması Bölümü'nden 3 çocuklu başka bir kadın çıktı yanında hemşireyle.

Hemşire üç çocuklu kadını başka bir odaya alıp çocukların hem kilosunu  hem de boylarını ölçerken;
- Bu çocuklar  çok zayıf. Düzenli ve iyi beslenmeleri  gerekiyor , hepsi  zayıf bunların dedi.
-  Allah büyüktür, Allah bakar onlara dedi  Üç çocuklu kadın.
- Biz de biliyoruz Allah'ın büyük olduğunu ama bu çocukların sağlık ve beslenme sorunu var dedi hemşire biraz dik bir sesle…

Sürekli öksüren kadın yine öksürdü.
Yan tarafta sıra bekleyen  yaşlı  teyze daha da şiddetli öksürdü.
Öksürüklerden sonra  yine bir sessizlik oldu.
Kime soru sorduğu belli olmayan öksüren kadınlardan biri;
- Burada çok mu doktor değişiyor diye  bir sordu  ortalığa,
Sanki kendine sorulmuş gibi  cevapladı kadınlardan biri;
- Çok değişmiyor dedi.
Kadınlardan bir başkası;
- Çok değişiyor dedi.
Başka bir kadın;
- İyi doktorlar gitti hep kötü doktorlar kaldı dedi.

- Orhan Bey iyi doktordu ama gitti  dedi Kürt kadın
- Çok ilaç yazıyordu, Orhan Bey iyi doktordu dedi  yaşlı kadın.
Köşede sıra bekleyen numaralı gözlükleri olan kadın çok ilaç yazan doktora iyi doktor dedikleri için aşağılayarak baktı diğer kadınlara…

Sürekli  gergin ve sinirliymiş gibi bakan adam tekrar aşağı gelip doktorun  odasına girmeye çalışırken;
- Sıranı bekle amca, bak yukarda adın yazınca gireceksin içeri. Biz de sıra bekliyoruz dedi kadınlardan biri…
- Ben hastayım dedi adam.
- Hepimiz hastayız dedi  öksüren kadın. Lafını bitirir bitirmez adeta hasta olduğunu göstermek için birkaç kez üst üste öksürdü.
Genç  adam 'Labaortuvar' yazan odadan başını uzatıp içerdeki görevliye sordu;
- Burası laboratuar mı?
-Evet
- Tahlil mi yapıyorsunuz  burada?
- Yok, kan alıyoruz. Başka yere yolluyoruz.
-  Burada tahlil yapmıyorsanız, Neden 'Labartuvar' yazdınız ki?
- Ne bilim ben…Biz burada kan alıp, başka yere yolluyoz dedi içerdeki görevli kadın.
- Türkçe'yi yanlış kullanıyorsunuz dedi genç adam.

Cevap vermeden kendine kahve almaya gitti görevli kadın.

Sürekli öksüren kadın;
- Mustafa Bey siz misiniz?
-Evet.
- Sizden sonra  sıra benim. Orada adım yazıyor deyip monitörü gösterdi.
- Aynen dedi Mustafa, Ne mutlu size…





31 Temmuz 2017 Pazartesi

BİR CENAZE İŞİ VARDI...

- Yoktun uzun zamandır, nerelerdeydin?
- Bir cenaze vardı, o işlerle uğraştım.

- Başınız sağolsun, çok mu yakınınızdı?
- Hayır değildi...
- Uzaktan tanıdık mıydı?
- Hayır değil...

- Anlamadım?
- Kendimi gömdüm.






NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...