31 Temmuz 2017 Pazartesi

BİR CENAZE İŞİ VARDI...

- Yoktun uzun zamandır, nerelerdeydin?
- Bir cenaze vardı, o işlerle uğraştım.

- Başınız sağolsun, çok mu yakınınızdı?
- Hayır değildi...
- Uzaktan tanıdık mıydı?
- Hayır değil...

- Anlamadım?
- Kendimi gömdüm.






24 Temmuz 2017 Pazartesi

DİK DURAN ANTENLERDEN RAHATSIZ OLAN ÇOCUK



- Neden bu çocuğun tek başına karşıdan karşıya geçmesine izin veriyorsunuz, belli ki salağın teki bu...geçemez tek başına...Arabalara kaza yaptıracak...
- Bağırma be ...Ne bağırıyon el kadar çocuğa?



- El kadar ama tüm arabaların radyo antenlerini düzeltiyor dik duruyorlar diye...Kaç tane antenı kırdı...
- Olsun ...rahatsız oluyor o dik duran antenlerden..
- Salak bu çocuk salak...tedavi ettir onu...


- Götürdük herhalde doktora...'O'nun kendisi öyle düzelmez' dedi doktor...Babasına çekmiş...


- Hay babasının da, anasının da...




20 Temmuz 2017 Perşembe

MİLLİ İRADE VE BERBER CEMİL...

Seninki;
- Dolarlarınızı bozdurun ekonomi düzelsin dedi.
Bazı kekolar gibi Berber Cemil de ne varsa bozdurdu ve dükkanın camına 'Dolarını bozdurana traş bedava' yazdı.

10 Dolar'a kadar bozduran sıraya girdi.

İşler arttı, gelir düştü.

O ay Berber Cemil kirayı ödeyemedi, dükkan sahibine;
- Yaşasın Milli irade önümüzdeki ay ikisini birlikte öderim dedi.

Önümüzdeki ay yine ödeyemedi kiraları.
Dükkan sahibi tekrar geldi;
- Kirayı versen iyiydi be Cemil'cim dedi.

Berber Cemil;
- Yaşasın milli irade, önümüzdeki ay üçünü beraber öderim dedi.
- Lan yedirme milli iradeni, parayı ver ibne dedi dükkan sahibi.

Aralarında hır çıktı ve dükkanı boşaltmak zorunda kaldı Berber Cemil.
Şu an işsiz.

Sonuç; Ne dolar düştü, ne ekonomi düzeldi..
Ancak; Berber Cemil'in bozdurduğu dolarlar evin dekorasyonuna gitti.
Yengem Berber Cemil'e kızdı.
- Git kendine bi iş bul, ne yiyecek bu çocuklar? dedi.

'Milli irade' demeye çalışırken Berber Cemil.
'Sakın ha' dedi yengem, Sıçarım ağzına'...


25 Mayıs 2017 Perşembe

HALK OTOBÜSÜNDE İKİ TRAVMA

Bakırköy, Yakuplu Halk Otobüsü'ndeyiz.
Beklenen ve olması gerekenin aksine yanlışlıkla otobüs sakin, ayakta kimse yok.
Kıyıda, köşede iki kişilik bir koltuk var ve genç bir kız tek başına oturuyor.
Üstelik koltuğun birine de çantasını koymuş.
O kadar rahat yani...


Ben de;
Akbil bastığım için, T.C Vatandaşı olduğum için ve her sıradan insan gibi şayet boş yer varsa, ayakta duran yaşlı, hasta, ölmek üzere olan birileri yoksa 'oturma hakkımı' kullanmak için o koltuğa doğru gidip;



- Müsaade eder misiniz? dedim.

Kızcağız sanki koltuk tek kişilikmiş de ben de O'nun kucağına oturmak istiyormuşum gibi bir bakışla ve istemeyerek çantasını kucağına aldı.



Sakince oturdum.
Çantamdaki gazeteyi çıkarıp, okumaya başladım.
Kızacağız ise bir sağa bir sola dönerek ne kadar rahatsız olduğunu anlatmaya çalıştı ama gıcıklığına kalkmadım.


Ve fakat bir sonraki durakta bir, iki yolcu inince, hemen şoförün arkasındaki, en kral koltuk boşa çıktı.
Ben de  'Şuraya geçeyim de Kızcağız da bundan sonra yatarak yoluna devam etsin' diye kalkmaya çalışırken



O da aynı koltuğa oturmak için hamle yaptı.
Ama koltuk bana daha yakın olduğu için en güzel koltuğu ben kaptım.

'Öfff' diye bir sesle tekrar yerine oturdu garibim.


Bir sonraki durakta sanki yirmi kişi bu hattı bekliyormuş gibi aynı anda otobüse saldırdı ve bir anda her yer doldu.
Ve binenler arasındaki en Hanzo'su da o kızın yanına gidip;
Sert bir şekilde;
- Çekil kenara dedi.



Ve daha kızcağız toparlanmaya vakit bulamadan oturdu koltuğa.

Hanzo nasıl taciz edip, nasıl rahatsız ettiyse kızcağızı inecekmiş gibi kalktı koltuktan
O kalkar kalkmaz da bir başkası oturdu onun yerine.

Daha sonraki durakta otobüs daha da kalabalıklaştı.
İnmedi de kızcağız.


Otobüs hattı gereği çok sayıda erkek birazcık da (!) kaba erkek dolunca iyice erkeklerin ortasında kaldı ve ciddi anlamda rahatsız olmaya başladı.

Olaylar hemen yanıbaşımda olduğu için neler yaşadığını iyice anlayabiliyordum.
- Siz gelin oturun dedim, Ben ineceğim.
Hem de Bağlar'a en az 5,6 durak varken...



Bir şey demeden oturdu koltuğa.
Ben de yanıbaşında, ayakta yolculuğa devam ettim.

Bir sonraki durakta şoför tüm kapıları açtı, Orta ve arka kapıdan inenler, indi.
Fakat ön kapı açık olmasına rağmen kimse binmedi.

O esnada aniden adamın biri kafasını uzatıp;
- Nereye gidiyorsun? diye sordu Şoföre,
- Yakuplu dedi şoför.
- Borusan'a gider mi?
- Yok gitmez.
- Hangisi gider?
- 70 B gider...




- Geç gelir mi?
- Yarım saati bulur.
- Yarım saat geç olur.
- Trafik var.
- Nerde?
- Şirinevler tarafında.
- N'olmuş ki?
- Minibüslere özel durak yapıyorlar ya, yol kapalı...


Biraz sessizlik...


- Sen o taraftan geçmiyor musun?
- Yok. Ben Yakuplu'ya gidiyorum.
- Yakuplu ne tarafta?
- Yakuplu tarafında.

- Borusan o tarafta değil mi?
- Yok değil. Borusan Halkalı'ya giderken...
- Sen Halkalı tarafına gitmiyor musun?
- Yok biz Yakuplu'ya gidiyoruz.
- O tarafa hangisi gider?
- 70 B gidiyor...
- Ne zaman gelir?
- Yarım saate gelir...

- Ben Borusan tarafına gidecektim acil olarak...

- Yok biz Yakuplu'ya gidiyoruz.

- Yakuplu Borusan'a uzak mı?
- Yok.. Borusan Yakuplu'ya uzak...Ters kalıyor.
- Yakuplu mu ters kalıyor?
- Yok Borusan ters kalıyor.


- Anladım. Gitmiyosun o tarafa yani?
- Yok, aynen.





24 Mayıs 2017 Çarşamba

SEFAKÖY LİSESİ'NDE PİLAVIN TADI YOK

Binlerce  mezun vermiş, Küçükçekmece'nin en köklü  liselerinden birisidir Sefaköy Lisesi.
Vaktiyle  İlk, Orta ve Lise bölümleri aynı binayken  orada okumuş  bizler içinse daha da farklı bir anlamı vardır.
Ve  geçtiğimiz yıllarda okulun binası yıkılıp, yenisi yapılmış ve adı da değiştirilerek; 'Dr. İsmet Birgül  Lisesi' olmuştu.
Bu  kararın altında imzası olanlardan birisi de  dönemin İstanbul  Valisi  Muammer  Güler'di.

Daha sonra;
Sefaköy  Lisesi'nden mezun olan öğrencilerin  girişimi ile okulun adı tekrar geri alındı ve adı; 'Sefaköy Anadolu Lisesi' yapıldı.
Dr. İsmet  Birgül'ün adı ise; Cennet  Mahallesi'nde yapılan yeni  bir okula verildi.
Bu çabaların ardından mezunlar  'Pilav Günü' yapmaya karar verdiler.
Ve  aşağı yukarı yaklaşık dört  yıldır düzenli  olarak yapılıyor.

Okulun adının geri alınması  için hemen herkesin elinden geleni yaptığı  gibi, bu yazıyı yazan kişinin de neler yaptığını bilenler bilir.

Ancak;
Bu  'Pilav Günleri'ne hiç katılmadım.
Onca  çabadan  sonra  merak  edenlere  açıklamak isterim;
Neden mi  katılmıyorum?
Öncelikle  okulun adının alınması gayretlerinin  dışında bu  konuyla ilgilenen  kişilerin samimiyetine inanmıyorum.
Çok fazla Küçükçekmece Belediyesi'ni  ve  dolayısıyla  belli  bir partiyi  bu organizasyona  ortak ve belki  de sponsor yaparak  'siyasi' davrandıklarını düşünüyorum.
Bu fikrim başından beri böyleydi ve bugün de böyle.

Zaten son 'Pilav Günü'ndeki  görüntüler  hepten bu işin tabir-i caizse zıvanadan çıktığını, tamamen  siyasi bir reklama  dönüştüğünü göstermekte.

Bu  eleştiriyi ilk ifade eden kişilerden birisi  olduğum halde bugün gelinen noktada  çok sayıdaki mezunun aynı  fikirde olduğunu biliyorum.

Ve önümüzdeki yıllarda bu  zihniyet değişmezse  katılım daha da azalacak ve mezunlar arasındaki duygusal bağ  daha da zayıflayacaktır.

Sonuç olarak;
Sefaköy Lisesi'nde pilavın tadı yok.
Çünkü;
Sefaköy Lisesi mezunları  arasındaki  duygusal  bağ  zedelenmiş, Mezunlar  kendi  aralarında  bölünmüştür.

Çünkü;
 'Pilav Günleri'nin içine katılan siyasi fikirler,  buradan  siyasi rant sağlamaya çalışan  politikacılar, bu politikacılardan bir şey bekleyenler ve aklı sıra  o kadar mezunu belli bir siyasi görüşe angaje edeceğini zannedenler  ciddi  kırılmalara neden olmuşlardır.

Bu iş  siyaset yaparak olmaz.
Biraz daha bu işin içine  siyaset katılırsa belki de senede 2 kere 'Pilav  Günü' yapılacaktır.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Herediter Anjiyoödem nedir? (2)

Karaciğer’in c1 isimli proteini yeterince üretememesi veya üretilen  protein’in görevini yeterince yapamamasına tıp dilinde Herediter Anjiyoödem  kısaca ‘HAÖ’ deniyor.
Genetik bir hastalık olan HAÖ kuşaktan kuşağa aktarılıyor ve bu oran ortalama yüzde 50 civarında.
Popülasyon ortalaması 1 / 50.000 olarak kabul edilen HAÖ tedavisi için çeşitli ilaçlar bulunsa da şimdilik kesin olarak bir çözümü yok.
Tavsiye edilen  ilaçlar daha çok atak esnasında ve atağın gelişmesini önlemek için tedbir amaçlı olarak kullanılıyor.
Vücudun çeşitli yerlerinde kendini gösteren HAÖ, ortalama 24 - 72 saat sürüyor ve zaman zaman ağrılı ve sancılı bir hal de alabiliyor.
Hafif ateş ve çoğu zaman bağırsakların ödem (şişme) yapması nedeniyle kusmaya da neden olabiliyor.
Atakların ortaya çıkış sebepleri arasında ise; stres, hava değişimi, yorgunluk, darp, enfeksiyon, cerrahi operasyon, hayvan sokmaları, besin alerjileri gösterilmektedir.
HAÖ hastalığının ülkemizdeki tanınma yüzdesi son yıllarda artmış olmasına karşın hala yeterli değildir.
Bir HAÖ hastasının yüzdeki şişmeler nedeniyle bir kliniğe başvurması sonucu kendisine diş apsesi nedeniyle yüzünün şiştiği söylenmiş ve dişinin çekilmesi ile bu sorundan kurtulacağı söylenmiştir.
Böyle bir hata bazı doktorların bile bu hastalığı bilmediğini göstermekle birlikte hasta için de geri dönülemez bir durum oluşturabilirdi.
Çünkü HAÖ hastalarının en önemli ölüm nedeni nefes borusunun tıkanmasıdır.
Hızla kapanan nefes borusu zamanında önlem alınamazsa büyük tehlikelere neden olabilmektedir.
Özetle;
HAÖ ülkemizde henüz yeterince tanınmamakta ve ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır.
HAÖ ve İş Hayatı...
HAÖ ataklarının ne zaman ve ne şekilde ortaya çıkacağı kestirilemediği için bu hastaların düzenli olarak bir işte çalışmaları da çok önemli sorundur.
İş yerinden izin almak, hastalık hakkında bilgi vermek, anlayan bir doktor bulmak ve bugün adetleri 1,500 - 5,000 TL’yi bulabilen ilaçları almak da oldukça büyük sorunlardır.
Ve bu hastalığın özürlülük oranı yaklaşık yüzde 20-30 civarındadır. ,
Malulelen emekli olabilmek içinse, Ortalama hastalık yüzdesinin % 60 gibi olması gerekmektedir.
O halde HAÖ’lü hastaların sorunları nasıl çözülecektir?
SGK Güvencesi altındaki hastalara tahlil ve ilaç konusunda büyük imkanlar sunan Sağlık Bakanlığı görevini büyük bir özveri ile yerine getirirken
Çalışma Bakanlığı konu hakkında yeterli bilgi ve desteğe sahip değildir.
Bu nedenle;
HAÖ’lü hastaların iş ve emeklilik hakları hastalar aleyhine sürmekte olup, 
Konuyla ilgili olarak yetkililerin atacağı adımlar dikkatle izlenmektedir.
ve bu adımlar HAÖ’lü hastalar tarafından önemle beklenmektedir.
Doktorlar...
Öte yandan konuya hakim doktorlar da mevcuttur.
Özellikle SSK Samatya Hastanesi Hekimlerinden Dr. Füsun Erdenen,
Bakırköy Devlet Hastanesi Hekimlerinden Dr. Nazan Altınel,
Gata Hekimlerinden Doç. Dr. A. Zafer Çalışkaner,
İstanbul Tıp Fakültesi Çapa Hastanesi Prof. Dr. Suna Büyüköztürk,
Ege Üniversitesi  Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Alerji ve Klinik İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Okan Gülbahar ve Alerji ve Klinik İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihal Mete Gökmen vb...hastaların bildikleri hekimlerdir.
Sosyal medyada HAÖ...
İnternet teknolojileri ve kullanımının  gelişmesi sonucu
HAÖ hastalığı da büyük oranda tanınmaya başlamıştır.
HAÖ’lü hastalarda özellikle Facebook üzerinden iletişim kurmakta ve küçük ölçekte örgütlenmeye başlamaktadırlar.
Dileyenler;
facebook/herediteranjiyoodem sayfasından bu bilgilere ve kişilere ulaşabilirler. 
Sonuç olarak...
HAÖ son derece tehlikeli bir hastalıktır.
Bireyi; toplum ve iş hayatından soyutlayabilen bir hastalıktır.
Hastalar iş ve sosyal yaşamlarında ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar.
Yetkililerin bu sorunlara bir an önce eğilmesi gerekmektedir.

2 Temmuz 2013 Salı

GEZİ PARKI'NIN ARDINDAN...

MAYIS 2013;
İstanbul'da bahar yüzünü yavaş yavaş göstermeye başlayınca,
Uzun ve zorlu bir kışın ardından insanlar parklara, bahçelere çıkmaya başladı.
Çünkü;
Mayıs ayların gülüdür, mayıs yaşama yeniden merhaba demenin öteki adıdır.
Çünkü;
Mayıs, umuttur.

28 MAYIS 2013...
İstanbul Taksim'de sayıları üçü - beşi bulmayan çevreci insanlar parkın korunması için toplanmaya başladı.
Amaçları;
İstanbul'un son nefes alınacak alanlarından bir tanesini daha kaybetmemek doğaya, tarihe ve şehre sahip çıkmaktı.
Çünkü;
Tarih boyunca yağmalanan İstanbul, 'İstanbul sevdamız' diyenler tarafından adeta cehenneme çevrilmiş,
Her metrekaresine ev, yol, avm, bilmem ney country, bilmem ney city yapılarak resmen ölüme sürüklenmişti.

31 MAYIS 2013...
Gezi Parkı'nda toplananların sayısı gittikçe artmaya başladı.
Kalabalık an be an artıyor, sosyal medya üzerinden haberleşen insanlar Taksim'de adım atacak yer bırakmıyordu.
Artık tepki İstanbul'da korunacak bir parkı, kesilen bir kaç ağacı çoktan aşmıştı.

03 HAZİRAN 2013...
Taksim Meydanı, İstiklal Caddesi, Şişli, Beşiktaş...Milyonların eylem alanına döndü.
Tomalar, gaz maskeleri, ilaçlı su sıkmalar, yaralanmalar, ölümler sıradan hale geldi.

90 KUŞAĞI...
Gezi  Parkı'nda  yeni bir kuşak, yeni bir kültür tarihe adını yazdırdı;
'90 Kuşağı' dediler adına.
İhtilallerle savrulan 80 Kuşağı'nın çocukları büyümüş anne - baba olmuştu.
İşte bu anne - babaların çocukları adeta  ana - babasını harcayan sistemden intikam alıyordu.

SIK BAKALIM, SIK BAKALIM...
90 Kuşağı farklı eğitim ve kültürel kimliğini sanatına da yansıttı.
İnanılmaz bir mizah ve  ironi ile kendi gezi sanatını da yarattı.
Profesyonel reklamcıları kıskandıracak düzeyde duvar yazıları, resimler, karikatürler, şarkılar, türküler yaptılar.
Ve İstanbul'un tüm spor kulüplerini bir noktada buluşturdular.


VE MEDYA...
Yüzlerce tv kanalı, radyo, gazeteci, yorumcu aslında halka nasıl ihanet ettiğini ortaya koydu.
Kimi yemek tarifi verdi, kimi oynadı, kimi evlendirdi, kimi küfretti...
Ama asıl bombayı cnn türk patlattı.
Ve penguen belgeseli yayınlayarak bir fenomen oldu.

VE SİYASET...
Tarihin tüm dönemlerinde olduğu gibi; yönetenler kızdı, sert davrandı ve puan kaybetti.
Muhalefet ise; destekledi ve puan kazanmaya çalıştı.
En büyük yarayı ise;
İstanbul B.Şehir Belediye Başkanı aldı.
Çünkü;
Hiç bir konuda hiç bir açıklama yapmadı - yapamadı./ yok sayıldı.

SONUÇ;
Gezi Parkı olayları siyasi tarihimizde daha çok tartışılacak.
Ama artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.
Ve bu olayları herkes baktığı açıdan görecek.
baktığı açıdan 'iyi' yada 'kötü' diyecek.
Kararı ise tarih verecek.

SON SÖZ;
Gezi olayları gibi toplumsal tepkiler;
Kırmadan , dökmeden, ölmeden, öldürmeden, bayağılaşmadan yapılırsa bir anlam kazanır.
Bu tür olayları bölücü, ülkenin milli birlik ve beraberliğine, maddi - manevi değerlerine  zarar verici noktalara taşımak kimseye bir şey kazandırmaz.
Öte yandan;
Toplumsal muhalefet yapanları dövmek, sövmek de bir işe yaramaz.
sorun demokratik kurallar içerisinde çözülmelidir.
Çözüm;
Seçim sisteminin güncellenmesi, vekilleri liderlerin değil halkın seçmesi, barajın kaldırılması, seçim sayım ve sonuçlarının şeffaf bir şekilde yapılması gibi gözükmektedir.
Ve en doğru kararı elbette yüce milletimiz sandıkta verecektir.
Ne diyelim o zaman;
İyi olan kazansın.











NEDEN ADAY OLUYORLAR

  2024 yerel seçimleri 31 Mart 2024 Pazar günü yapılacak, Seçimlerde; 61 Milyon 400 Bin kişi oy kullanacak. Ve bu seçimlerde 1393 belediye...